Âlim ve Ukala
Bilgiyi anlayan, tanıyan, araştıran ve üreten âlim, uzun ilim yolunun sebatkâr seyyahıdır. İlim erbabı belli bir alanda araştırma yaparak bilgi ve düşünceyi ortaya koyan ‘fikir işçisi’dir. Aynı zamanda bir şeyi hakikatiyle bilen ve idrak eden âlim, hakîm ve âriflerle yol arkadaşıdır.
Peygamberlerin mirasçısı âlimler, Allah’tan en çok korkan hakikat insanlarıdır. Tıpkı emaneti yüklenmeyi kabul eden insan gibi, âlim de nübüvvet mirasına tâlip olan/onu kabul eden kimsedir.
Kelâm-ı Kadîm’i öğreten Hakk Teâlâ, bizlerin ve önceki atalarımızın bilmediklerini bize öğretmiştir. Dolayısıyla öncelikle vahiyden beslenen âlim, bu yönüyle dinî ilimlere ait bilgisi olan yetkin kişidir. Hatta Allah, insanlardan dilediğine “kuş dilini” bile öğretmiştir.
Kitap ve hikmet öğreten peygamberler, ümmetin manevî bilginleri/hakîmleri olduğu gibi, âlimlerin de muhterem efendileridir/üstatlarıdır.
Allah, Âdem’e isimleri öğretirken, onu insanlar üzerinde bir öğretici olmasını murat etmiştir. Ancak şu da bilinmelidir ki, “her şeyi bilenin üzerinde daha iyi bilen birisi vardır.”
Âlimler ki, bilmeyenin, bilmediğini öğrenmek için ilk müracaat ettiği bilgi ocaklarıdır. İlmiyle âmil olan âlimler ise, Hz. Peygamber’in (s) en çok övdüğü yüce gönüllü bilgi mücahitleridir. En önemli vazifeleri bilgiyi öğrenmek, öğretmek olan âlimler, toplumun sözü dinlenen ve saygı gören ıslahatçılarıdır.
Faydalı ilim arayıcıları âlimler, insanların iyileridir. Onların ölmesi, âlemin ölmesi demektir. Âlimlerin sapması ve bâtıl yoluna girmesi, toplumu/ümmeti ifsat sarmalında yok eder, bitirir. O âlimlerin en yücesi, ilmiyle gururlanmayan ve menfaat ilişkisi içinde kaybolmayan; hâsılı ‘bilmediğini bilen’dir.
İlmi, bilgisi, marifeti olmayan, kaba ve sert davranışlı câhile gelince; o, bir başka açıdan inanç, söz ve fiilleri müspet/yetkin olmayan kişidir. Her şeyi bildiğini zannetmesi, çıkar ve menfaati öncelemesi, câhilin en önemli vasıflarındandır. Her şeyin kendisi için var kılındığına inanan câhil, narsist kişiliğiyle kendisinden sürekli bahsedilmesinden büyük hazlar alan bir zavallıdır.
Cahilliğini de kabul etmeyen bu ilim ve bilgi fukarası, kendisinin seviyesini bilmeyerek karşısındakini küçük düşürmeye ve bunu göstermeye çalışır. Karşısındaki ilim erbabı, câhilin gözünde değersizdir. Zira câhil, kendisini en çok ve en iyi bilen kimse olarak vehmeder.
Gurur ve kibrin ruhuna işlediği câhil, kendi düşüncelerini başkasına dayatmayı sıradan bir vaka olarak görür. O, kendisiyle ve faydasız işlerle o kadar meşguldür ki, okumaya ve öğrenmeye vakti yoktur (!).
Câhil, yeniliğe kapalı, kıt bilgi kırıntısıyla kendisini akıllı zanneden ahmaktır. Bu aşamada câhil, irtifa kaybederek ‘ukalalık’ derecesine düşer. Kendisini büyük mütefekkir zanneden ukala, çoğunlukla bildiği yüzeysel bilgilerin arkasındaki silik kişidir.
Kendini beğenmiş bir tavır içinde, aklınca başkalarının hata, yanlış, kusur ve eksiklerini ortaya çıkarmaya çalışan ukala, bilgiçlik taslamakla övünen zayıf karakterli bir kimsedir.
Aklı ermediği halde her konuda ve meselede fikir ileri süren ukala, her şeye karışan ve her sahada sözü olan sadist kişilik özelliği gösterir.
Kendi yetersizliğini başkalarına sataşarak ve onlara rastgele hakaret ederek örtmeye çalışan ukala, aslında korkakça ve aşağılık duygusuyla şahsiyetsizliğini ortaya koymaktadır.
Ukala, kompleksleri içinde varlık kazanmaya çalışan, ancak alaycı karakteri ile başkalarına zarar veren ciddiyetsiz kişi; sıradan ve önemsiz üstünkörü bilgisiyle filozofluk taslamayı maharet sayan dengesiz insandır.
Bir türlü gideremediği aşağılık kompleksi, ukalayı, hazır cevap yaparken onu laf/söz oyunlarıyla sahte bir demagoga dönüştürür. Cüretkâr tavrıyla, ilim erbabına ve üstatlara nizamat vermeye çalışan ukala, bilgi ve aklının yetersizliğinin farkında olmayan sinik ve silik bir kimliğin sahibidir.