Ali Murat Daryal Hoca
ÖLÜM, hayat akıp giderken severek dinlediğimiz, sohbetlerinden istifade ettiğimiz bir çok şahsiyeti de beraberinde alıp götürüyor. Geçenlerde Nihat Keklik ahirete intikal etmişti. Üç gün önce de Prof. Dr. Ali Murat Daryal Hoca Hakka yürüdü. Önceki gün Karacaahmet'teki Şakirin Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi. Allah rahmet eylesin. Hoca şen şakrak, nüktedan ve bilge bir kişiliğe sahipti. Kubbealtı, KOCAV sohbetlerine katılırdı. Kermeslerde düzenlenen çekilişler için görev üstlenir, katılımları sağlardı.
Yıllar önce rahmetli eğitimci yazar Nazik Erik için bir anma toplantısı düzenlemiştik. O toplantının konuşmacılarından biri de Ali Murat Hocaydı. O Babıali Sohbetleri'nde Hoca şöyle demişti: "Nazik Hanım, Horasan Erenlerinden Bacıyan-ı Rum'un son temsilcisidir. Nefes almak gibi hayır yapmaya düşkündür. Onun evi bir dergahtır. Eli, kapısı, sofrası herkese açıktır."
İlim öğrenmeyi ve öğretmeyi bir zevk haline getiren, hocalığı şevk içinde yapan Ali Murat Daryal, 1951 yılında İstanbul'da doğdu. Taksim Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap Fars Filolojisi'ni bitirdi. Aynı üniversitenin İslam Araştırmaları Enstitüsü'nde bir yıl asistanlık, askerlik dönüşü 3 sene öğretmenlik yaptı. 1965 yılında Yüksek İslam Enstitüsü'nde asistan oldu. 1985 yılına kadar öğretim görevlisi olarak derslere girdi. 1985'te Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde "İslam'ın Doğuşu ve İlk Yayılışının Psiko-sosyal Açıdan Tahlili" isimli teziyle doktor, 1989 yılında "Kurban Kesmenin Psikolojik Temelleri" adlı teziyle doçent, "Psiko-sosyal Açıdan Medeniyetler ve Mesajları" isimli teziyle profesör oldu. 1997'te yaş haddinden emekli oldu ancak 2001'e kadar dışarıdan ders vermeye devam etti.
Ali Murat Hoca'nın "Dilimiz Kültürümüz" başlıklı mühim bir makalesi var. Oradan yapacağımız iktibasta, Hocanın dünya görüşünü ve derinlemesine açılan geniş ufkunu görmek mümkün. İşte o uzun yazıdan birkaç cümle:
"Küçükken köşe kapmaca oynardık. Bu oyunda birbirimizi aldatır ve aldanan kişiye hep beraber gülerdik. Bu bizim milli oyunumuz değildir."
"Bizim oyunlarımızda 'yağ satarım / bal satarım / ustam ölmüş ben satarım." denir. Ustasının adını yaşatıyor. Sosyoloji okurken bize 'Çırak, usta, patron birbirlerine düşmandır.' diye öğretirlerdi. Biz Batı'yı maymun gibi taklit ettiğimiz müddetçe hiçbir yere ulaşamayız. Bizim Batı'dan gelen safsatalara ihtiyacımız yok."
"Küçükken şöyle bir tekerleme söylerdik: 'Aç kapıyı bezirganbaşı / kapı hakkı / arkamdaki yadigar olsun.' Bu tekerleme çocuğun başına hak mefhumunu koyuyor."
"Bütün dünya edebiyatını araştırın. Bizim dışımızda hiçbir milletin ninni edebiyatı yoktur. Gavur ninni bilmez. Ninni sadece Türk- İslam kültüründe vardır. Bir nağmenin, ilahinin, ninninin nağmesi iz bırakır."
"Kıyafet önemlidir. Bir milletin bütün değerleri kıyafetinde gizlidir. Bir eşek başka bir eşekle konuşuyor ve diyormuş ki: 'Bülbül güle aşıkmış. Bu gülde ne var diye ben gidip gülü yedim ve ishal oldum.' Şimdi sen güle bu şekilde bakarsan olacağı budur. Sen bana Orhan Gazi'nin, Malkoçoğlu'nun giydiği elbiseden ilham alarak bir elbise giydirirsen ben daha farklı olur, zihnimde akına giderim. Amerika'da zenciler erimemiştir çünkü derileri siyah yani elbiseleri farklı. O bakımdan biz ecdadımızın kıyafetinden ilham alarak giyinmediğimiz müddetçe çocuklarımızı eğitemeyiz."
Bugün mimari Hıristiyanlaşmıştır. Bunlar kasıtlı yapılıyor. Bakın, Süleymaniye'ye gelen bütün yollar kapalıdır. Süleymaniye'de bir hastane yapmışlar ve caminin görünmesini engellemişlerdir."
"İslam mimarisinde evler yatıktır. Balkon yoktur, cumba vardır. Evler o mahallenin camisinden yüksek yapılmazdı. O yüzden eski İstanbul'da sadece minareler görünürdü."
"İslam'da musikiye gelince; Türk müziği tek seslidir çünkü biz tek Allah'a inanırız. Gavurunki çok seslidir. Bizim ecdadımız gavur musikisine 'kaba saz', bizimkine 'ince saz' demiştir. Batı müziği istilacı ve emperyalist bir müziktir, notalar üzerinize hücum eder. Tramway, otobüs gelir gibi. Türk müziği konserlerinde seyirciler genelde ağlarlar ama Batılıların Batı müziğini dinlerken yüzleri gergindir. Türk müziği, seyircileri alıp arşa yükseltir. Bir gavur, Türk müziğini dinledikten sonra 'Efendi müzik, bunu yapanlar barbar olamaz.' demiştir. Bir gavur Süleymaniye'yi görünce 'Bu mimarinin bir musikisi de olmalı.' demiştir."
Kabri nur, mekanı cennet, makamı ali olsun Hocanın. Vefatından sonra onu tanıyan üç yakınının duygu ve düşünceleriyle yazımıza son verelim:
Hakan Çelik: "Allah rahmet eylesin. İlahiyat Camii'nin altında epey bir sohbetini dinlemiştim. Hele kurban kesmenin psikososyal temelleri konusundki görüşleri, kültür sömürgeciliği üzerindeki görüşleri müthişti."
Osman Kibar: "Allah yerini yüceltsin gerçek ve cesur bir ilim adamıydı. özellikle 'Müslüman ve zaman' üzerine sohbetinden pek müstefid olmuş idim."
Yunus Vehbi Yavuz: "Aşk ve heyecan dolu, gayretli ve öğretici bir hocamızdı. Farsça ne öğrenmişsem ondan öğrendim. Sadu00ee-i Şu00eerazu00ee'nin Bostan ve Gülistan'ından bölümler okutarak Farsçayı bize sevdirdi, okuttuğu Farsça şiirler yanında hayat gerçeklerini ve İslam'ın ruhunu bize anlatırdı. Çile çekmişti, mustaripti. Vefa örneği, tevazu abidesiydi. Bütün saniyelerini ilim, fikir ve hayırlarla dolu dolu geçirdi. Bir görüşmemizde '20 TL. ver' demişti, bu fakir de emri yerine getirdi. Sonra meseleyi açıkladı. Dostlardan topladığı paralarla fakir insanların ihtiyaçlarına koşuyordu. Bizde ve camiamız üzerinde çok hakkı vardır."