Algı kavatlığı
Türkiye, nefis ve şeytanın izdivacından hâsıl olmuş yalan taciri veledi zinalar elinden tamamen kurtulduğu zaman sadece etrafını değil; tüm dünyayı aydınlatacaktır…
Nefis ve şeytanın izdivacından peydahlanmış olan
hakikat düşmanı yalancılar her nerede hangi kıyafete, mesleğe girerlerse
girsinler, ilk dikkat çeken yalanlarıdır. Yalan
söylemek büyük bir cesaret ister; hakikatlere rağmen, Allah’ın hesap sorma
tehdidine rağmen, cehennemi on ikiden hedefleyip, yalan söylemek şeytani bir duruştur…
İstisnalar hariç;siyasete dürüstlük
ambalajıyla girip, ar-namus, şeref sloganlarıyla yalana karşı duruş sergileyip,
yalanda ki ısrarları maalesef milleti zehirlemeye devam ediyor… Çok rahat yalan
söyleyen ve buna da inandıran Batı, içerdeki elamanlarına da aynı rahatlıkla
yalan söylettiriyor...
Yasak ilişkinin meyveleri olan yalancılar, hangi
sektöre girerse girsinler oranın havasını bozuyor, istidatlarını ağırlaştırıyor
gelişmenin daha hızlı olmasına firen oluyorlar. Bu defolu insanlar, medyayı
kirletti, sanatı kirletti en sağlam olması gereken siyaseti vs. her kurumu
kirletti. Nefis ve şeytanın kirli
ilişkisinden peydahlanan bu şahısların kulaklarına okunan yalandan dolayı en
büyük düşmanları hakikattir. Bu veledi zinaların dedeleri olan Ebu Cehiller
de hakikat düşmanıydı. İşte bunun için;
kulağına yalan okunanlar, kulağına ezan okunanları asla sevemezler…
Kulağına ezan okunanların çoğunluğu hakikat peşindedir ve hangi mesleği yaparsa
yapsınlar elden gelenin en iyisini yapmaya çalışırlar. Şeytan ve nefsin
peydahladıkları ise; yalan silahşorluğu ile saf ve gerçeği öğrenmeye tembellik
edenlerin algısını tam on ikiden vuruyorlar. Siz hangi operasyonu yaparsanız
yapın, algısı yolgeçen hanına dönmüş kişinin algısından o yalan mermisini,
15’lik çiviyi söküp alamazsınız! Aptalların
algısından hiçbir yalan çivisi sökülüp alınamaz! Uğraşırsanız sizi de yalancı
durumuna düşürürler.
Yalancılar ve algısı umumhane olmuş kişiler müthiş
ikilidir. Yalan söyleyen kişi, algısı bilmem ne hane olmuşun kavatı olup, bol
bol onları pazarlar... Asla tövbekâr olmasına ve helal olanla; hakikatle
izdivaç etmesine izin vermezler. Bu algı
kavatları, işlerini kolaylaştıranlar; yalana inananlar yüzünden çok rahatlıkla
kavatlık yapıyorlar…
Ebû Cehller, Ebû Lehebler de o dönemin algı
kavatlarıydı; algıları yalanlara satıyordular. Ama onların algı operasyonları o ulvi hakikatlere asla gölge
düşüremiyordu; iman edenler algılarının namusuna sahip çıkıyordular…
Günümüzde aynı kin ve nefretle hakikatlere ve hakikat peşinde olanlara
saldıranlar, hakikatler daima ortaya çıktığı halde, yalandan geri durmuyorlar
ve yüzleri utanç ve mahcubiyet ifadelerine asla teslim olmuyor. Yüzlerinde
insani ifadeler tası tarağı toplayıp gitmiş, meydan çocukların bile rahatlıkla
anlayacağı yalanlara kalmış.
İşte bazı yalanları: Aşı beli bükülmüş ihtiyarlardan,
büyük bir süratle kundaktaki bebeklere doğru koşarken, neredeyse sokakta
aşılanmamış insan avına çıkılacakken, iğrenç tezviratlar ile “hani nerede aşı? Aşı yok ki, yalan
söylüyorlar yalan!” diye yalan silahşorluğu yapıyorlar… Emekli, üç daire sahibi ve iyi bir maaşı
olduğu ve soğan işi yapmadığı halde bir çuval soğanı İP’in başkanı Akşener
önüne boşaltıp: “Para etmiyor! Para
etmiyor!” diye yırtınıp, soğan çuvalını artist tavırla boşaltıp, kameralar
gittikten sonra açgözlü bir şekilde yeniden soğanı toplamak vs. vs. Teneffüs
eder gibi yalanlar yalanlar ve bunları iktidara gelmek için kullananlar… Çok
iğrenç! Vallahi çok iğrenç!... Bu
yalanlara inanmak ise kötü idare ile cezalandırılması gereken ahmaklık. İşte
İstanbul; her şey çok güzel olacak yalanına inandı ve cezası kötü idare oldu.
Siyasetin, hizmet etme sanatından, yalan üretimine geçmesinin vebali yalanlara kananların boynundadır. Yalan rağbet görmese ve alıcı bulmasaydı hangi siyasetçi böyle bir yola başvurur ki? Algısını orta yere bırakan, düşünmeyi ve hakikati görmeyi sevmeyenler basın ve siyasette yalan silahşorlarını söz sahibi ediyor. 19 yılda elde edilen kazanımlara kör olmak, ne yalanları yemeğe ve hazmetmeye sebep oluyor. Yazık! Çok yazık!