Alevilik bir din değildir
AK Parti iktidarının yıllar önce başlattığı Alevi açılımı
kapsamında, 2009 ve 2010 yıllarında düzenlenen çalıştaylarda, Alevi
vatandaşlarımızın sıkıntıları ve talepleri ele alınmıştı. 13 yıllık bir
süreçten sonra tekrar yeni bir sayfa açılıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Alevileri de kapsayacak bir
hak ve özgürlükler adımı atacaklarını açıkladı.
Alevilerle ilgili adımı şöyle duyurdu:
“Kültür ve Turizm Bakanlığımız bünyesinde kuracağımız Alevi
Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı muhtarlıklara, belediyelere, derneklere,
federasyonlara bağlı cemevlerinin tamamının yönetimini yürütecektir.”
Kısaca tanımlarsak: ”Alevi Kültür ve Cem evi Başkanlığı”
formülü ile sonuçlandı.
Öncelikle "Alevilik" bir din değildir çünkü
İslamiyet çatısı altındadır. İmam Ali soyundan gelenler için kullanılan bir
tabirdir ama bunun ötesindedir elbette çünkü alevilik aynı zamanda bir
kültürdür. Kendine ait ibadet şekilleri olan ve "hoşgörü" temeline
kurulu bir kültür de diyebiliriz. Bu yüzden "alevilik kültürü"
tabirini kullanabiliriz. Bu kültürde Ehli Beyt'in ve On İki İmam'ın yeri
büyüktür. Yüzyıllardan beri kültürlerini azınlıkta kaldıkları için gizli saklı
yapmaya çalıştıkları için çeşitli yanlış bağdaştırmalarla suçlanmışlardır.
Anadolu Aleviliğin temeline inecek olursak;
Alevîlik aslında bir fırka veya mezhep değildir. Âl-i Beyt'in
muhabbetini esas alan bir meşrep şeklinde ortaya çıkmıştır. Meselenin tarihi
seyrine baktığımızda Alevîliğin bir tarikat şekline gelişmesi şöyle olmuştur.
Timur, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayazıt'ı yendikten sonra
Anadolu'dan aldığı otuz bin kadar esiri İran'a götürmüştü. Bunları Erdebil'e
yerleştirmişti. Bunlar zamanla, Şah İsmail’in dedesi olan ve Erdebil Şeyhi
olarak da bilinen Şeyh Ali'ye intisap ettiler ve ondan tarikat dersi aldılar.
Bir süre sonra Timur, ara sıra ziyarete gittiği Erdebil Şeyhinin kendisinden
bir arzusu olup olmadığını sorduğunda, şeyh, “Hiçbir dileğim yok, sadece
Anadolu'dan esir olarak getirmiş olduğun Türkleri serbest bırakmanı
istiyorum.” dedi.
Timur, şeyhin bu arzusunu memnuniyetle kabul etti ve onları
serbest bıraktı. Bu esirler, bu vesile ile şeyhe olan muhabbetlerini aşırı
derecede ziyâdeleştirdiler. Şeyhin bu sofilerinin bir kısmı Anadolu'ya döndü,
bir kısmı da Erdebil'de kaldı. Erdebil Şeyhi, Anadolu'ya dönen bu müritleriyle
alâkasını devam ettirdi. Erdebil Şeyhi'nin tarikatında “Hz. Ali
muhabbeti” esas alındığı için, bu tarikata devam edenler Hz. Ali sevgisi
ile tamamen boyandılar. Bunlara bu niteliklerinden
dolayı “Alevî” denildi.
Aslında bu esirlerin ecdatları ve kendileri, bu tarikat ile
bağ kuruncaya kadar, Ehl-i Sünnet inanışında idiler. Bu tarikatla irtibatlarını
yoğunlaştırdıktan sonra, tamamen Erdebil tekkesinin emrine girdiler. Oradan
gelen her emri, harfiyen yerine getirmeye gayret gösterdiler. Öyle ki, bu
müritler vergi, sadaka ve zekâtlarını bile Erdebil'e tahsis ettiler.
Tarih içinde en büyük kopuş ve ayrışma, Şah İsmail ve Yavuz
Sultan Selim zamanında oldu. İrşad (tarikat) postundan, saltanat tahtına
oturarak Safeviler Devleti'ni kurup tarikat
geleneğini sonlandırmıştır.
Artık bir dergah ve tarikat değil devlet olarak karşımıza
çıkan Aleviliğin sadece tarikat olduğunu söylersek yanlış ve eksik söyleriz.
Daha çok bir meşrep halindedir. Büyük İslam alimi Hoca Ahmed Yesevi’nin kurduğu
câferi-Tasavvufi olan, müridi Hacı Bektaşi Veli tarafından Anadolu’da bektaşi
çatısı altında yayılmıştır. Alevilik günümüzde olduğu gibi tarih boyunca
toplumda varlığını sürdürmüştür.
Alevi toplumu ile Sünni toplum arasındaki iletişimsizliğin
ve kopukluğun sebebi örülen bağnaz duvarlar olmuştur. Aleviler, Kürtler ve
dindarlar bu anlayışın en büyük mağdurları olmuşlardır.
Alevileri ve aleviliği köşe yazısında tanımlamak ve yazmak
yeterli olamayabilir. Tarihçesi “haricilere “kadar uzanan bu düşünce geleneği
zamanla farklı mezhep (şia) başta olmak üzere Ortadoğu ve dünyanın pek çok
yerinde önemli bir inanç ağına dönüşmüştür. Alevilik, toplumun belirli bir
kesiminde ön yargıların bulunduğu yerel İslami bir gelenektir. Toplumda
dışlanma ve ötekileştirme siyasetlerinin ve stratejilerin oluşturulduğu bir
alevi algısının mevcut olduğu aşikar.
Alevilik ve Aleviler bu ülkenin önemli mevcut toplumsal
yapısına sahip kimlikleridirler. Kitap, din ve peygamberlik inancımızın aynı
olduğu, birlik ve beraberlik içinde yaşamımızın devam ettiği
kardeşlerimizdirler.
Alevilik üzerinden hiç kimseyi dil, din, etnik yapısı
nedeniyle yargılama ve karalama siyaseti yapılmamalıdır.
Devletin bu yeni adımı ile Alevilik ve Aleviler doğru
tanımlanacak. İnançları ile ilgili daha güçlü bir statüye kavuşacaklar.