Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.82
Gram Altın
2969.56
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Ekim 2022

Alevilik bir din değildir

AK Parti iktidarının yıllar önce başlattığı Alevi açılımı kapsamında, 2009 ve 2010 yıllarında düzenlenen çalıştaylarda, Alevi vatandaşlarımızın sıkıntıları ve talepleri ele alınmıştı. 13 yıllık bir süreçten sonra tekrar yeni bir sayfa açılıyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Alevileri de kapsayacak bir hak ve özgürlükler adımı atacaklarını açıkladı.

Alevilerle ilgili adımı şöyle duyurdu:

“Kültür ve Turizm Bakanlığımız bünyesinde kuracağımız Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı muhtarlıklara, belediyelere, derneklere, federasyonlara bağlı cemevlerinin tamamının yönetimini yürütecektir.”

Kısaca tanımlarsak: ”Alevi Kültür ve Cem evi Başkanlığı” formülü ile sonuçlandı.

Öncelikle "Alevilik" bir din değildir çünkü İslamiyet çatısı altındadır. İmam Ali soyundan gelenler için kullanılan bir tabirdir ama bunun ötesindedir elbette çünkü alevilik aynı zamanda bir kültürdür. Kendine ait ibadet şekilleri olan ve "hoşgörü" temeline kurulu bir kültür de diyebiliriz. Bu yüzden "alevilik kültürü" tabirini kullanabiliriz. Bu kültürde Ehli Beyt'in ve On İki İmam'ın yeri büyüktür. Yüzyıllardan beri kültürlerini azınlıkta kaldıkları için gizli saklı yapmaya çalıştıkları için çeşitli yanlış bağdaştırmalarla suçlanmışlardır.

Anadolu Aleviliğin temeline inecek olursak; Alevîlik aslında bir fırka veya mezhep değildir. Âl-i Beyt'in muhabbetini esas alan bir meşrep şeklinde ortaya çıkmıştır. Meselenin tarihi seyrine baktığımızda Alevîliğin bir tarikat şekline gelişmesi şöyle olmuştur.

Timur, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayazıt'ı yendikten sonra Anadolu'dan aldığı otuz bin kadar esiri İran'a götürmüştü. Bunları Erdebil'e yerleştirmişti. Bunlar zamanla, Şah İsmail’in dedesi olan ve Erdebil Şeyhi olarak da bilinen Şeyh Ali'ye intisap ettiler ve ondan tarikat dersi aldılar. Bir süre sonra Timur, ara sıra ziyarete gittiği Erdebil Şeyhinin kendisinden bir arzusu olup olmadığını sorduğunda, şeyh, “Hiçbir dileğim yok, sadece Anadolu'dan esir olarak getirmiş olduğun Türkleri serbest bırakmanı istiyorum.” dedi.

Timur, şeyhin bu arzusunu memnuniyetle kabul etti ve onları serbest bıraktı. Bu esirler, bu vesile ile şeyhe olan muhabbetlerini aşırı derecede ziyâdeleştirdiler. Şeyhin bu sofilerinin bir kısmı Anadolu'ya döndü, bir kısmı da Erdebil'de kaldı. Erdebil Şeyhi, Anadolu'ya dönen bu müritleriyle alâkasını devam ettirdi. Erdebil Şeyhi'nin tarikatında “Hz. Ali muhabbeti” esas alındığı için, bu tarikata devam edenler Hz. Ali sevgisi ile tamamen boyandılar. Bunlara bu niteliklerinden dolayı “Alevî” denildi.

Aslında bu esirlerin ecdatları ve kendileri, bu tarikat ile bağ kuruncaya kadar, Ehl-i Sünnet inanışında idiler. Bu tarikatla irtibatlarını yoğunlaştırdıktan sonra, tamamen Erdebil tekkesinin emrine girdiler. Oradan gelen her emri, harfiyen yerine getirmeye gayret gösterdiler. Öyle ki, bu müritler vergi, sadaka ve zekâtlarını bile Erdebil'e tahsis ettiler.

Tarih içinde en büyük kopuş ve ayrışma, Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim zamanında oldu. İrşad (tarikat) postundan, saltanat tahtına oturarak Safeviler Devleti'ni kurup tarikat geleneğini sonlandırmıştır.

Artık bir dergah ve tarikat değil devlet olarak karşımıza çıkan Aleviliğin sadece tarikat olduğunu söylersek yanlış ve eksik söyleriz. Daha çok bir meşrep halindedir. Büyük İslam alimi Hoca Ahmed Yesevi’nin kurduğu câferi-Tasavvufi olan, müridi Hacı Bektaşi Veli tarafından Anadolu’da bektaşi çatısı altında yayılmıştır. Alevilik günümüzde olduğu gibi tarih boyunca toplumda varlığını sürdürmüştür.

Alevi toplumu ile Sünni toplum arasındaki iletişimsizliğin ve kopukluğun sebebi örülen bağnaz duvarlar olmuştur. Aleviler, Kürtler ve dindarlar bu anlayışın en büyük mağdurları olmuşlardır.

Alevileri ve aleviliği köşe yazısında tanımlamak ve yazmak yeterli olamayabilir. Tarihçesi “haricilere “kadar uzanan bu düşünce geleneği zamanla farklı mezhep (şia) başta olmak üzere Ortadoğu ve dünyanın pek çok yerinde önemli bir inanç ağına dönüşmüştür. Alevilik, toplumun belirli bir kesiminde ön yargıların bulunduğu yerel İslami bir gelenektir. Toplumda dışlanma ve ötekileştirme siyasetlerinin ve stratejilerin oluşturulduğu bir alevi algısının mevcut olduğu aşikar.

Alevilik ve Aleviler bu ülkenin önemli mevcut toplumsal yapısına sahip kimlikleridirler. Kitap, din ve peygamberlik inancımızın aynı olduğu, birlik ve beraberlik içinde yaşamımızın devam ettiği kardeşlerimizdirler.

Alevilik üzerinden hiç kimseyi dil, din, etnik yapısı nedeniyle yargılama ve karalama siyaseti yapılmamalıdır.

Devletin bu yeni adımı ile Alevilik ve Aleviler doğru tanımlanacak. İnançları ile ilgili daha güçlü bir statüye kavuşacaklar.