Aleviler statüsü var mı?
Türkiye'de yine müzmin tartışma konularından birisi de alevilik üzerinedir. Yıllardır alevilerin gerçek nüfusu, niçin CHP'ye oy verdikleri, statüleri ve cemevlerinin resmi anlamda ibadethane olarak tanınıp tanınmayacağı gibi başlıklar bu tartışmalardaki alt detayları oluşturmaktadır. En son aleviliğin bir din olmadığı yolundaki hükümet savunması, meseleyi yeniden tartışmaya açtı.
Aleviliğe ve cemevlerine dair bazı iddia ve talepler dillendirirken, bir çok konuda olduğu gibi, aleviliğin "ne"liğine dair bir tartışma yapılma ihtiyacı hissedilmiyor. Halbuki bu yönde devletten talepte bulunurken, en başta aleviliğin statüsünün belirlenmesi gerekiyor. Çünkü devlet bir uygulama yapacaksa, sadece alevileri düşünerek yapmaz/yapmamalıdır. Statülerini belirleyecek olanlar en başta alevilerdir; peki bu tayin bu zamana kadar yapılabilmiş midir?
Alevilik bir din midir, mezhep midir, yoksa bir yorum mudur? Tartışmalarda en çok cevabı aranan soruların başında geliyor ve doğrusu bunun cevabı alevilerce net bir şekilde ortaya konulabilmiş değil. Her şeyden önce Türkiye'de aleviler söz konusu olduğunda, sanki blog olarak homojen bir alevilik varmış gibi düşünülüyor. Halbuki böyle bir durum yok. Türkiye'de namaz kılan ve ibadetlerini camide yapanlardan, cemevlerinde ibadet edenlerden, ateist bir düşünce yapısına sahip olanlara kadar aleviler geniş bir tayf içerisinde yer alıyorlar. Sivil toplum örgütlenmeleri de bu bağlamda, kendi içerisinde bir çeşitlilik arz ediyor. Dolayısıyla bunlar kendi aralarında aleviliğin bir din mi yoksa mezhep mi olduğu noktasında bir konsensusa varmış değiller.
Peki aleviliğin din mi mezhep mi yoksa yorum mu olduğu sorusu niçin önemlidir? Çünkü alevilerin cemevleri konusu da dahil bir çok taleplerinin devlet nezdinde nazıl bir düzenlemeyle yerine getirilebileceği tartışmasında önem taşıyor. Eğer alevilik İslam'dan farklı bir din ise, o zaman ülkemizdeki Hıristiyanlık, yahudilik gibi bir statüye kavuşacaktır. Yok eğer alevilik bir mezhep ise, ülkemizdeki diğer mezheplerin statüsüne sahip olacak ve talepleri ona göre değerlendirilecektir. Bugün alevi dernekleri ve federasyonları arasında gerçek alevilerin kendileri oldukları ve kendilerinin alevileri temsil ettikleri yolunda bir rekabet vardır. Bunlardan bir kısmı aleviği farklı bir din olarak yorumlamaktadırlar.
Fakat bir de meselenin tarihsel ve teolojik boyutu vardır. Aleviler, inanç ve ritüellerini Hz. Ali ve Onun sevgisi üzerinden kurmaktadırlar. Bu bağlamda Kur'an'ı Kerim'i kabul eden aleviler olduğu kadar kabul etmeyenler de vardır ve bunların hepsi kendilerini alevi diye isimlendirmektedirler. Bir yapının din mi mezhep mi olduğuna ilmi açıdan bakılacak olursa, oradaki ölçü yapının hangi gelenek ve tarih içerisinden çıktığıdır. Bu bağlamda aleviliğin köken olarak İslam'ın tarihsel tecrübesi içerisinde farklı bir yapılaşmaya tekabül ettiğini; hatta şiilik içerisinde bir ekol olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü aleviliğin asıl köken olarak kaynaklandığı yer İslam'a dair inanç esasları ve siyasal olaylardır. Alevilik başından beri bağımsız bir din olarak ortaya çıkmamıştır. Diğer yandan bir din olacak kadar yazılı bir geleneği ve sistematik bir teolojik yapısının olduğu da söylenemez.
Mezhepler, tarihsel, toplumsal ve siyasal konjonktür içerisinde bir dönemde ortaya çıkan sorunlara verilmiş cevapları teşkil ederler. Bu bağlamda hiçbirisi metafizik değildirler. Aynı zamanda hiçbirisi, ait olduğu dinin yegane temsilcisi de olamazlar. Ama o dinin anlaşılması konusunda bir yorumdurlar. Şimdi bu çerçevede düşünüldüğünde, aleviliğin genel görüntüsü bir mezhep olduğu şeklindedir. Fakat yine de ben, buna alevilerin karar vermelerini tercih ederim; geldiğimiz noktada bu statü tespiti alevilerin kaçamayacakları bir görevdir.
Çokça dillendirildiği gibi, şu anda Diyanet büyük oranda sünni, hanefi bir çoğunluğu baz alarak hizmet sınırlarını belirlemiştir. Son yıllarda Diyanet, Şafii ilmihali basmak, alevilerin şifahi bazı metinlerini yazılı hale getirmek, Güneydoğu'da molla ve seydaları din görevlisi olarak istihdam etmek gibi bazı açılımlarda bulunmuştur. Diyanet'in farklı mezheplerde ilmihaller yayımlaması, onların durumlarını dikkate alması güzel ve olması gereken bir şeydir. Fakat İslam dininde mezhep mensupları biribirlerinin arkasında namaz kılarlar (Hanefiler, şafiiler vb.) ve camiler hanefi, hanbeli camileri diye birbirinden ayrılmazlar. Kelime kökeni itibarıyla biraraya toplayan, birleştiren anlamına gelen camilerin, bu şekilde etnik ve mezhepsel ayrımları baz alarak yapılaşmaları doğru bir şey değildir.
Şahsi kanaatimce izlenecek yol haritası şudur: Öncelikli görev olarak aleviler kendi statülerine karar vermeli ve bunu da net bir şekilde söylemelidirler. Eğer, bir İslam mezhebi ya da ekolü iseler, şu anda diğer mezhepler ve ekoller gibi muamele görürler. Bu muamelenin değiştirilmesini talep etmek de haklarıdır; ancak devlet de bu talepleri dikkate alırken diğer mezhep, ekol, tarikatların taleplerini de yerine getirecektir. Yok eğer aleviler farklı bir din olduklarına karar verirlerse, o zaman da onun gereği yerine getirilir.