Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.81
Gram Altın
2976.76
BIST 100
9724.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Aralık 2020

​Albüme bakmak

An be anlarla bir an’ane oluşturuyor muyuz? Bu başlangıçlar, o geleneklerle buluşup bize iyi bir gelecek mi olacak?

Hep gerisin geriye ilerliyor muyuz?

Manzaranın fotoğrafını çekerken “an” henüz yaşıyordu. Sonra birden, deklanşörle onu alnından vurduğumda an çekişmeye başladı. Çünkü onun canına kıydım ve ekrana serdim. Bunu ona her bakıldığında ilk bakıldığındaki verdiği hazzı kopyalamak için yaptım. Kötü bir niyetim yoktu.

Fakat an kopyalanamıyor.

Anı olsa dahi, aynı c/anı bir türlü taşımıyor.

Öyleyse fotoğraf; tam olarak paylaşmak değildir. O anı yalnızca o sırada birlikte yaşadığımız kişilerle paylaşmış oluyoruz. Paylaşmak bu kadar essah bir şey işte, öte yandan. Fotoğraf, aksine anı paylaşamamaktır. Biraz acı olan bi' şeydir ve bunu tatlandırma isteği...

Durağan bir fotoğraf ta manzaranın bir hikayesi yoksa ve an enselenmiş olmasa da manzarayı aynı sıcaklıkta dondurma imkânı var. Fakat asıl bir hadisenin tepe noktasını fotoğrafla geleceğe çivilemek ve gözlere tam da o enteresan anın, anlı canlı vefat edemeyiş şölenini tattırmak bambaşka bir şey…

Zamanın varlığı bir hikayede can buluyor çünkü. Mekân da tek başına hikâye anlatamıyor. O da yaşanmışlıklardan kendine bir ruh biçiyor, ruh giyiniyor. Yaşanmamış koca bir ev buz gibi yaşanmış bir kulübe kuzine gibi olabiliyor bu yüzden. Hareket hakikaten bereketli bi' şey. Kat etmek üzerinden yola hâkim. Zamanın saf çarkı. Bu yüzdendir ki iç yolculuklarımızdaki koşular dokuz nala bile olsa, dış dünyaya, mekâna lütuf edip buyurmuyor, canlanmıyorsa ne de önemsizleşiyor. Ne yaşanılır bir an, ne gözleri cilalayan bir nem, ne de bir gamze bırakan bir anı olmuyorsa faydasız. Bir geleceği de yok; hareketsizliğin. Canı olan yaşar ve ölür çünkü. Ve yine bir canı olandır; ölümsüzleşmeye aday olan.

Hareket etmekte yatıyor vaktin dirimi.

Adımda, kanatta, kıpırtıda, kıvranmakta uyukluyor ve uyanıyor ömür.

Bütün bir ömrün albümüne bir de bu gözlerle baktığımızda, şu “amel defteri” tamlamasını bir de amel albümü/eylem/emek/ iş güç hareket albümü olarak düşündüğümüzde bizden geriye nasıl fotoğraflar kalır acaba...

Baktığımızda tebessüm et cümlesini mi telkin eder bize o albüm. "Yaşamışım be!' dedirten bir albüm mü olur, parmak uçlarımıza pompalanmış ve atan birer kalple ...

Yoksa...