Albert Schweitzer: Yaşama saygı ve yaşamın kutsallığı
Modern dünyanın büyük
bir filozofu, teoloğu ve hümanisti olan Albert Schweitzer (1875-1965), yaşama
saygı prensibini ahlakın ve medeniyetin
başı, ortası ve merkezi haline getiren felsefenin ve pratiğin
temsilcisidir. Bütün canlılara saygı duymayı ve onların yaşadıkları acıları
varlığının derinliklerinde hisseden Dr. Schweitzer, eşi HélèneBresslau ile
birlikte 1913 yılında Gabon’da Lambaréné
köy hastanesini kurdu. Schweitzer, sadece insanların değil, nefes alan bütün
canlıların yaşam hakkına saygı duyan evrensel bir ahlak anlayışını ortaya
koymuştur. Schweitzer’e göre insanlık medeniyetinin temelinde “ yaşama saygı (Ehrfurchtvor dem Leben)” bulunmalıdır.
Schweitzer,
insanlığın ve medeniyetin geleceği sorunuyla yakından ilgilenen bir filozofdur
O, kişilerin aktif bir şekilde insanlığa, canlılara ve medeniyete karşı
sorumluluk duyacağı evrensel bir ahlak
sisteminin gerekliliğini savunmaktadır. İnsanlığa pratik düzeyde hizmet etmek yoluyla
insanların varlıklarının derin anlamlarını
keşfedebileceklerini öngören Schweitzer, sahici anlamda bu dünyada
amaçlarımızı gerçekleştirme yolunun yaşama hizmet etmek olduğunu söylemektedir. Yaşama hizmet amacı, evrensel düzeyde bütün insanların sahici bir gerçeklik olarak üzerinde anlaşabileceği tek temeldir. Yaşama saygı ilkesi, insanlık medeniyetini istikrarsızlıktan, bölük pörçük olmaktan kurtaracak olan tek ideal, temel ve değerdir.
Schweitzer, doğu ve
batı medeniyetlerine açık, ama kendisini
evrensel medeniyetin mensubu
sayan birisiydi. Doğu ve Batı’nın düşünce dünyalarını uzun yıllar çalıştıktan sonra Batı’nın
insanların kendi
aralarındaki davranışlarıyla ilgilendiğini, Doğu’nun ise olabildiğince dünyayla etkileşimden kaçınan
bir anlayışa dayandığını tespit etmiştir. Ona göre insan, bütün canlılara saygı
duymalıdır. Gerçek ahlak, bütün canlıların
yaşam hakkına saygıyla gerçekleşir.
Yaşama saygı prensibi, Doğu ve Batı dünyalarının düşünce dünyalarını sentez eden bir
yaklaşımdır. Schweitzer’in yaşama saygı felsefesine göre, kişi pratiğiyle etrafımızdaki canlıların hayatlarının korunmasına ve geliştirilmesine
aktif olarak duyguyla ve duyarlılıkla
katkı sunması gerektiği gibi, dünyayla
sürekli etkileşim içinde olmalıdır.
Schweitzer, insanların, hayvanların, bitkilerin kısacası bütün canlıların hayatına
saygı duyan bir ahlak ve medeniyet perspektifi ortaya koyuyordu. O,
yaşama saygı prensibi konusunda dini ve
teorik vaazlar vermek yerine, bu prensibi hayatımızda pratik düzeyde
gerçekleştirmenin en doğru yoolduğunal inanıyordu. İnsanlara yaşama saygı
prensibini nasıl uygulayacaklarını
göstermek için bizzat kendisi ve eşi, Gabon’daki köy hastanesini
kurmuşlar ve hayat kurtarmak için ömür
boyu çaba göstermişlerdir. Yaşama saygı
prensibini gerçekleştirmenin yolu, pratik düzeyde yaşama
saygıyı gösteren pratikler ortaya
koymak ve aksiyon içinde olmaktan
geçmektedir. Schweitzzer, yaşama saygı
prensibini ve pratiğini birlikte ortaya koyan gerçek bir model insandır. Onun hayatına, felsefesine ve
ahlakına baktığımızda hayat pratiğinin,
hayata saygı mesajının kendisi olduğunu görürüz.
Schweitzer, kutsal
kavramına yaşama saygı ilkesi
çerçevesinde yeni bir anlam yüklemiştir. Schweitzer’e göre tüm yaşayan
canlıların hayatlarının hepsi
değerlidir. O, insanların hayatını hayvanların hayatından, hayvanların hayatını
bitkilerden şeklinde bir ayırıma asla gitmemiştir. Yaşama saygı ilkesi, daha değerli hayat, daha az değerli hayat
şeklinde ayırımlar yapmayı yasaklamakta,
bu tür ayırımları ahlaksızlık ve vahşet
olarak görmektedir. Değersiz yaşam yoktur. Yaşamı değersizleştiren sübjektif
yaklaşımlar, değersiz olarak kategorilendirilen hayatın ortadan ortadan
kaldırılması, zayıflatılması veya tahrip edilmesi şeklinde yıkıcı sonuçların
ortaya çıkmasına neden olmaktadır.İnsanlar sübjektif bir şekilde pratik ihtiyaçlarına uygun bir şekilde başka canlıların hayatları hakkında bir takım
değerlendirmeler yapabilirler. Yaşam konusunda yapılan farklı ve sübjektif değerlendirmelerin hiçbir anlamı yoktur. Ona
göre istisna yapmaksızın bütün
canlıların hayatı kutsaldır ve bu
prensibin ihlal edilmesinin hiçbir şekilde meşruiyeti yoktur. Onun bütün hayat görüşünün
başında, ortasında ve sonunda hayata saygı ve hayatın kutsallığı bulunmaktadır.
Kadınların,
çocukların müzisyenlerin, hayvanların, doğanın kısacası çevremizdeki hayatın vahşice katledildiği günümüzde Schweitzer’in hayata
saygıyı ve hayatın kutsallığını esas
alan yeni bir hayat pratiğini gerçekleştirmemiz acil bir ihtiyaçtır. Herkesin,
Dr. Schweitzer’in hayata evet demeye çağıran çağrısına kulak kabartması
gerekmektedir: “Hayata evet demek, doğal eğilimimize evet demektir. Hayata evet
demek, bizi dünyada evimizde olmaya ve bunun için harekete geçmeye davettir.Hayat üzerine düşündüğüm
zaman, etrafımıdavarolan bütün yaşamları kendi hayatımla eşit, duyarlı ve
gizemli olarak olarak görüyor ve bütün
yaşamlara ayırım yapmadan saygı duyma zorunluluğu hissediyorum.”