Aksa Tufanı'ndan notlar-2
Aksâ Tufanı Harekâtı sonrası başlayan işgalci İsrail soykırımıyla birlikte yüzlerce masumun aynı anda öldürüldüğü, el-Ehli Hastanesi bombardımanını unutmayacağız. Bir zafer edasıyla hastanelere çöken, sağlık çalışanlarını keskin nişancı ateşiyle vuran, görevlileri sorgulayıp hastaneyi zorla tahliye ettiren işgalcinin ölümüne sebep olduğu masumları da unutmayacağız.
Kefenlere sarılmış, kan içinde
kalmış beyaz kumaşların, çocuk cenazelerinin arasında basın açıklaması yapan
doktorları, yerde yatan, üzerine ismi yazılmış, çocuk cenazesinin üzerine
abanarak sarılan babanın, sanki çocuk rahatsız olacakmış gibi ağırlığını
vermeden sarılmasını da unutmayacağız.
Sedyede ağır yaralı vaziyette
yatan çocuğa, kendisinden bir iki yaş büyük abisinin yaptığı kelime-i şehadet tekrarlarını,
oyuncak topu cebinde can veren sabiyi, bebeğinin cansız bedenini kucağına alıp,
“Yavrum kalk da emzireyim seni” diyen anneyi, bombardıman sesini
bastırsın diye yüksek seste müzik eşliğinde yetimlere moral vermeye çalışan
gençleri ve sonrasında cümlesinin yok olduğu Mamadani Hastanesi saldırısını da
unutmayacağız.
Çocuk olduğu halde vasiyetini
yazan, ölümünden sonra paralarının, elbiselerinin ve oyuncaklarının isimlerini
verdiği akrabalarına bölüştürülmesini isteyen Haya’yı, kendisiyle ilgilenen doktora
“hayatta kalacak mıyım?” diye soran yaralı çocuğu, başında bandajıyla
sedyede kanlar içinde yatan, “canım annem yanıma gel” diyen ve
kayıplarının farkında ve bilincinde olmayan kız çocuğunu, enkazdan kan revan
çıkmasına rağmen durmaksızın “Kudüs için feda olsun” diyen aslan
parçasını elbette unutmayacağız.
Filistinli sivillere ilişkin
destek mesajları atmalarından dolayı işlerinden atılan BBC Arapça servisinde
çalışan 6 gazeteciyi, Gazze saldırılarının 13. gününde, enkazdan sağ çıkarılan
ve sedyede hastaneye götürülürken “İnce saçlarımı İsrail bozdu” diyerek
gülen gözleriyle umut veren, doktoruna “Beni mutlu ettin” diyen ve
sonrasında da “Filistin halkına en güzel yıldızı vereceğim” diyen kız
çocuğunu, Demokrat Temsilci Rashida Tlaib’in, Gazze’deki hastane patlamasından
dolayı İsrail’in sorumlu olduğunu söylediği için özür dilemeyi reddederek
gösterdiği onurlu tavrı, Gazeteci Hani el-Maghari’nin bombardımanlarda
kaybettiği 20 akrabasını soyağacı üzerinden göstermesini, elektrikleri kesen,
karanlıkta saldırmaya devam eden işgalcinin bombaladığı enkaz etrafında
bekleşen çocukların, “geceden nefret ediyoruz” deyişlerini
unutmayacağız.
Üstü başı kan içinde olduğu halde
yaralı olmayan, kardeşlerinin kanlarının ve vücut parçalarının tişörtüne
yapıştığı, hastanede akan burnuyla şakın şaşkın bakan o çocuğu, babanın,
kucağındaki şehit çocuğuna, oldukça soğukkanlı bir biçimde, “Filistin
toprakları kanlarınla özgürleşecek oğlum” dediği o anı, biri erkek biri kız
iki kardeşin elleri yüzleri enkaz tozu, vücutları kanlar içinde sedyede
bekleşirken gazeteciye, “Babam öldü. Annem de öldü.” deyişindeki o
kırılganlığı, saldırıda yaralı kurtulan Gazzeli çocuğun, şehit kız kardeşini
öpüp, mahcubiyet içeren ses tonuyla görevlilere, “kız kardeşimin saç
telinden alabilir miyim?” diye soruşunu, yara bere içinde tedavi edilirken,
“Annem nerede? Ona ihtiyacım var!” deyişini ve bu sorunun muhatabının
hayatta olmayışını unutmayacağız.
Londra’da, Filistin’e destek eylemine
gidenleri taşıyan metroda hoparlörden “Özgür Filistin” diye bağıran ve
sonrasında görevinden uzaklaştırılan vatmanı, Batılı ülkelerde bolca atılan “Gaza
Gaza don’t you cry, Palestine will never die!” (Gazze Gazze ağlama, Filistin
asla ölmeyecek!) sloganlarını, hastaneye gelen yaralı yoğunluğuyla baş
edemeyen doktorların artık yaşayıp yaşayamayacaklarına göre “hastaları
karşılaştırıyoruz” dediklerini, kucağında şehid olmuş kardeşini taşıyan ve
kefenlenme sırasını bekleyen o içli ağabeyi elbette unutmayacağız.
Kassam Tugaylarının efsaneleşen
sözcüsü Ebu Ubeyde’nin: “Birliklerimizdeki askerlerin %85’ini ailesi işgal
devleti tarafından şehit edilmiş yetim çocuklar oluşturuyor. O çocuklar büyüdü
ve gönülleri intikam ateşiyle yanıp tutuşuyor.” deyişini, camilerden
yapılan “Senden başka kimsemiz kalmadı ey Allah’ım” nidalarını, İnternet
ve telefon şebekesi çökertilen Gazze’de enkazlarda arama yapan insanların
yaralılar için çığlıklarla ambulans çağırdıklarını ve Gazze Eğitim
Bakanlığı’nın “Bu yılki ders dönemi öğrencilerin çoğunun şehit olması
nedeniyle resmî olarak sona ermiştir” demesini ömrümüzün sonuna kadar
unutmayacağız.