AKP''lilerin ''Fazilet'' sınavı
Şu Fazilet Durağı meselesi çok yönlü tahlil gerektiren mühim bir olay.
Neresinden baksan başka dert.
Önce "AK Partili teşkilatların kurgusu" diyerek ortaya çıktı pek malum kişi…
Ardından büyük bir sessizlik geldi!
Çıt çıkmadı…
Sessizliğin en büyüğü de her fırsatta AK Partili olduğunu söyleyen meydanlarda, çarşıda, pazarda spot ışıklarını görünce "Her zaman yanındayız Reis" diye naralar atan ama ilk rüzgârda hemen köşelerine çekilen AKP'lilerden geldi.
Gönül gözü açık birkaç kişi dışında "Olmaz böyle bir şey kardeşim" diyen de olmadı.
Meydan boş bırakıldı.
Yargı devreye girdi.
Süreç işledi.
"Malum kişi", konuştu da konuştu.
Algı bir yere kaydırıldı.
Bu sırada malûm çevreler Belediye Meclisi'ndeki muhalefeti kırmak ve meydanda istediği gibi rahatça at koşturmak için verdi veriştirdi vatandaşa.
"Bakın oy verdiklerinize" diye boynunu bükmeye çalıştılar vatandaşın.
O sessiz kalanlar herkesin sevdiği, herkesin kabul edeceği
Binali Yıldırım'ı bile yalnız bırakmamışlar mıydı sahi…
Neyse ki döngü kırıldı yine bir cefakâr tarafından…
Malumun ilanını yine bir "gazeteci" yaptı.
Sağ olsun Kenan Kıran mevzuya açıklık getirdi.
Hakikatin er veya geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var.
Kalan zamanlar ise çoğu kez imtihandır cancağızım, imtihan.
Anlayana tabi…
***
Ekonomiyi rahatlatacak çözümüm sahipsiz kaldı!
Arkadaş şöyle bir iki polemik yapsak dikkat çekeceğiz amma...
Maalesef fıtratımızda yok.
Ne yapalım!
Biz ancak karalıyoruz kendi çapımızda ince ince…
Tarihe düşüyoruz notumuzu…
"Ben demiştim haa" demek için değil, sakın yanlış anlaşılmasın.
Müslüm Baba(!)'nın dediği gibi "Son pişmanlık neye yarar…" dememek için uğraş veriyoruz.
Yine söyleyelim o vakit.
Ekonomi darda…
Koronavirüs her milleti, her devleti az veya çok etkiledi.
Çoğunu mağdur ederken Türkiye gibi ender ülkeler için ise eşsiz fırsatlar ortaya çıkardı bu bela…
Tüketim düştü. Tüketicinin piyasaya güveni azaldı. İşveren geleceğini göremez oldu. Devlet bir yandan desteklerle bir yere kadar götürmeye çalışıyor.
Tüm dünya ile aynı muammayı yaşıyoruz anlayacağınız.
Ama Türkiye'nin eşsiz fırsatı var dedik ya.
Milletimizin iç talep potansiyeli oldukça yüksek.
Bir zamanlar kendi kendimize yeterdik.
Şimdi zinhar(!) olmaz tabi öyle şeyler, küreselleşme var çünkü…
Artık o çok bilinen telefonları almak için küresel olmamız gerekiyor. Yayık ayranı hiçbirimize yetmek oldu gari.
Neyse sapmayalım konudan.
İçeride üretim çarklarını çalıştıracak önemli bir teklifimiz olmuştu.
Ekonomimizin bel kemiği, ülkemizin incisi İstanbul'un yıkık, virane bir yer olmasına neden olacak o meşhur beklenen "Büyük İstanbul Depremi" gelmeden kentsel dönüşüm hamlesini başlatmalıyız.
Fırsat bu fırsat.
TOKİ eliyle önceden belirlenmiş riskli yapıları bir an evvel yenilemek için mükemmel zaman.
Öncesinde bu iş müteahhitlere ve konut sahiplerine bırakılmıştı. Birkaç örnek dışında istenilen dönüşüm bir türlü başlamadı.
Çünkü İstanbullu evi için bir ev parası daha ödemek istemiyor.
Kendine göre haklı sebepleri var elbet.
Betonuyla, demiriyle, fayansıyla, penceresi, kapısı, mutfak dolabıyla yani tamamıyla yerli üretim olan bir sektörde atılacak bu büyük adım ile ekonomik belirsizlikleri yok ederken vatandaşın paranoyaya dönüşen "Deprem mi oluyor" korkusunun son bulacağı bir evreye geçebiliriz.
Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak koronavirüs için şimdiye kadar 240 milyar TL harcandığını söyledi.
İyi de yapıldı.
Helali hoş olsun.
Her bir vatandaşımız çok kıymetli. Alınan tedbirlerle on binlerce belki yüz binlerce insanımızın hayatı kurtarıldı.
Ama o beklenen deprem gelirse koronavirüs'ten daha fazla acıtır canımızı.
Bir 240 milyar TL'de buraya verilir bence.
TOKİ kalkar bu işin altından. Çevre ve Şehircilik Bakanımız Murat Kurum İstanbul'u bu sıkıntıdan kurtarır alimAllah.
Böyle büyük bir proje için yeni finansal araçlar bile geliştirilebilir.
Başlangıç için ise belki Merkez Bankası özel araçlar ortaya koyabilir.
Çok uzun vadeli bir ödeme planı ile vatandaş da üzerine düşeni yapacaktır elbet.
Ne dersin ey hemşehrim, iyi olmaz mı?