Akpınar
Metin Akpınar ve Müjdat Gezen;
Erdoğan'ı eleştirirken, belden aşağı vuruyorlar.
Akpınar sadece belden aşağı vurmuyor tehdit de ediyor.
Vaktiyle Menderes’i de böyle tehdit etmişler “Seni, biz bile kurtaramayız” demişlerdi.
Onlarda alışkanlık, önce tehdit eder sonra asarlar.
Halâ öyle olacak sanıyorlar.
İşte Erdoğan gücünü tam da bu bel altı vuruşlardan alıyor, halk bu noktada Erdoğan'ın etrafında kenetleniyor, kilitleniyor.
Halk, artık, oyuyla bir yerlere getirdiği insanların, kendini "Seçkin" zannedenlerce gagalanmasını affetmiyor.
Millet, ukala ukala “Bizim oyumuzla bir çobanın oyu bir mi?” diyenlerin, kendilerine "Seçkin" süsü vermelerini artık sineye çekmiyor.
O kesimler yeterince zeki olmadıkları için habire kendi kalelerine gol atıyorlar.
Ne diyelim, devam edin...
Kendinizi tanıtın...
Millet sizi tanıdıkça batıyorsunuz!
Osmanlı ve Zelyut
Adettir, İslam’a direkt saldırmayı taktik olarak uygun bulmayanlar, cesaret edemeyenler, Osmanlı’ya, İslam’ın alimlerine, liderlerine saldırırlar.
Rıza Zelyut, bir kitap çıkardı.
Kitabının ismini burada tekrar etmeye terbiyem müsait değil.
Kitap, güya, Osmanlı’da -affedersiniz- homosekselliği konu alıyormuş.
Amaç Osmanlı’yı lekelemek.
Homoseksüellik, bir kasada, birkaç çürüğün çıkması gibi bir durum.
Konuyu gündeme taşımaktan amaç Osmanlı’ya çamur atmak, Osmanlı’yı itibarsızlaştırmak.
Koskoca 650 yıllık bir sürede, 20 milyon kilometre karede, üç kıtayı kanatları altına alan çınarın gölgesinde bir kaç haşerat bulunması Osmanlı’yı lekelemez.
Zelyut boşuna çabalıyor.
Yine Zelyut, Said Nursi’ye hücumla Cumhuriyet düşmanı, Amerikan’ cı Papa’cı ilan ediyor.
Önce;
Zelyut’un, “Cumhuriyet” derken kastının “Zelyutlar Saltanatı” olduğunu bilmek gerekiyor. Onlar hanedanı gönderip kendi hanedanlıklarını kurmuşlardır.
Sonra;
Said Nursi’yi Amerikancı ve Papa’cı ilan etmek pek ucuz bir köy kahvehanesi lakırdısıdır.
1920 yılıdır.
Zelyut’ un kafadarlarının iktidarda olup, Türkiye’yi işgal ettirdikleri, dans etmek için payitahtta işgalci subay kapıştıkları günlerde İngiliz Anglikan Kilisesi Başpapazı, Meşihat-ı İslâmiye’ye 600 kelime ile cevap verilmek üzere 6 soru gönderir. O sırada Dâr-ül- Hikmet-i İslami’ye’nin azası olan Said Nursi bu sorulara cevap vermek üzere görevlendirilir.
Said Nursi, Anglikan Kilisesi’ne cevaben;” "Altı yüz kelimeyle değil, altı kelimeyle de değil, hattâ bir kelimeyle değil, yüzünüze bir tükürükle cevap veriyorum. Çünkü, İngiliz Devleti, ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı, mağrurâne sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürüyorum o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne! " cevabını gönderir.
Yine Said Nursi;
Doğu cephesinde Ruslarla savaşırken Bitlis mevkiinde esir düşer. Azerbaycan’a götürülür. Bakü yakınlarında Nangün adasında esir kampındayken önünden Rus Çarı’nın dayısı Kafkas Cephesi Kumandanı Nikola Nikolaviç geçer. Said Nursi esaret şartları gereği ayağa kalkması gerekirken, ayağa da kalkmaz, hatta yerinden de kımıldamaz. Kumandan öfkelenir, bunun nedenini sorar. Nursi “Ben Müslümanım. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir. Ben ona kıyam etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim.” der.
Kumandan askeri mahkemeye çıkarılmasını emreder.
Said Nursi’ye idam cezası verilir.
İdam cezası uygulanmak üzere bir manga askerin karşısına çıkarılan Nursi, 2 rekat namaz kılmak üzere manga komutanından onbeş dakika süre ister.
Durumu seyretmekte olan Nikola Nikolaviç, müdahale eder, idamı durdurur. Said Nursi’ye öfkesi, hürmete döner.
İşte;
Zelyut’un Papa’cı ve Amerikancı ilan ettiği Said Nursi’nin Papalara ve emperyalistlere tavrı işte budur.
Zelyutlar, Amerikancıları ve Papacıları kendi kafadarlarında aramalıdır.