AKM 'İcâzetli Hekim Diplomalı Doktor'u ağırladı
Kutlu
bir günde, emeği esere dönüştüren dostun çağrısına icabet ettik. İcabetle
kalmayıp eski günleri yâdla birlikte geleceğe dair söylenecek sözün yazıya
dökülmüş hâline imzalar eşliğinde şahit olduk. Önce dostumuza, sonra nâdide
belgeler eşliğinde esere dönüştürdüğü kitabına değinelim....
*
Enver Beşinci, tam bir İstanbul beyefendisi olmanın
yanında meslektaşımız da... Her ne kadar aynı kurumda farklı dönemlerde görev
yapmış olsak da, selâmlaşmamız bâkî, dostluğumuz kâvî...
1963
tevellütlü Beşinci, hayata gözlerini Trabzon’da açtı. İlk öğrenimini burada
tamamladıktan sonra yolunu “taşı,
toprağı altın” olan müjdeli şehre düşürdü.
Tarihler
1980’i gösterirken önce Yeni Devir
sonra ise Millî Gazete’nin acar muhabirleri
olarak gündemi sarsacak haberlere imza attı. Adaletin bir sağdan, bir
soldan gencecik fidanların asılarak
sağlandığı 1980 yılların başında yayımlanan bir manşet haberinden dolayı
sıkıyönetim askeri mahkemesinde yargılandı. Çile çile yoğrulan Beşinci, daha
sonra yıllarda MÜSİAD’ın, Yörünge dergisinin kuruluşunda bulunarak bir dönem
daha mesleğini devam ettirdi.
BEŞİNCİ, ERTELENMİŞ HAYALİNİN PEŞİNDE...
Fakat yıl 1994’ü gösterirken aldığı bir kararla ticarete atıldı. İşe Amerika'yı yeniden keşfetmekle başlayan Beşinci, babasının okul bitirme armağanı olarak bir “kol saati” hediye etme hikâyesi ile birlikte başlayan ertelenmiş hayâli olan eski eşya ve antika koleksiyonerliğine yöneldi. 2010 yılından itibaren yurtdışından ve Türkiye'nin değişik şehirlerinden topladığı Osmanlı Padişah Nişanları, İcâzetnâme, Şahâdetnâme ve Diplomalar ile geniş bir koleksiyon oluşturdu. Bu koleksiyon belgelerini 2019 yılında kitaplaştırarak “Osmanlıdan Günümüze İcâzetten Diplomaya” başlığı altında yayımladı. Arkasından “Tıp İcâzetleri”ne merak salan Beşinci, alanıyla ilgili birçok kitap ve sergi organizasyonlarına katkı ve danışmanlık yaptı, sempozyum ve söyleşilere katıldı. Eğitim kurumlarına, mezuniyet belgesi olarak verecekleri Diploma ve İcâzet örneklerini hazırladı.
İNSANIN DEĞERİ ARADIĞI ŞEYDİR
Hizmette
dur durak bilmeyen Koleksiyoner ve Araştırmacı Enver
Beşinci, geçtiğimiz Cumartesi günü farklı bir heyecanın ürünü olan “İcâzetli Hekim Diplomalı Doktor” isimli
eserini kitapseverlere takdim etmekle yetinmeyip, dostları bir araya getirmenin
mutluluğunu yaşadı. Kitapseverlerle birlikte,
dostların buluşmasıyla İstanbul
Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) D&R
mağazası farklı bir gün, farklı bir imza ritüeline ev sahipliği yaptı.
Düzenlenen
imza törenine Prof. Dr. Mustafa Gündüz,
Prof. Dr. Mehmet Gönenç, TRT Genel Müdür Yardımcısı Ziyad Varol, TRT Tabii Koordinatörü Yusuf Şimşek,
TÜGVA Başkanı İbrahim Beşinci, Mehmet
Yahya Okutan, Yüksel Kanar, Prof.
Dr. Cengiz Çakmak, Uluslararası Para Koleksiyoneri Hanefi Sümer, Selahaddin E. Çakırgil, Mustafa
Yürekli, Hurşit Akyıl, Bayram Öz, Yusuf Sancak, Mehmet Ocaktan, Kerem Kızıltaş’ın yanında çok sayıda
kitapsever iştirak etti.
Enver Beşinci tarafından kaleme alınan, Turkuvaz Kitap tarafından yayımlanan “İcâzetli Hekim Diplomalı Doktor” isimli
eserde; tıbba, dine, şifânın kaynağı duaya yer verilirken, koleksiyonerlik
gayretinin sonucu elde edilen “yitik hazine”ler okuyucunun istifadesine
sunulmuş.
Bir
aşkı, bir derdi, bir cehdi, bir bilgisi ve bir ameli varsa insanın, hâl diliyle
konuşur. Kalp aynasında cilaladığı güzellikleri öyle bir yansıtır ki, “İnsanın değeri aradığı şeydir” düsturu
asırdan asıra, nesilden nesile ulaşır.
İşte
bu kadîm izlekten yürüyen Yazar Beşinci, “Tıp
icâzetlerini düzenlerken, diğer bütün bitirme belgelerinde ‘diploma’ kelimesi kullanılmaya geçilmişken bunlarda ‘icâzetnâme’ kelimesinin devam ettirilmesi merakımı
celbetti. Ortaya konan bu eser, bu merakın giderilmeye çalışılmasının bir ürünü”
ifadeleriyle mütevazılık gösterse de, “İcâzetli
Hekim Diplomalı Doktor” kitabı sadece tıp icâzetnâmelerini ele alan bir çalışmadan
ibaret değil.
Tıp
alanında çalışanların, arşivciler kolay kolay ulaşamayacakları kitâbeler,
hatlar ve icâzetnâmeler âdeta koleksiyoner hassasiyeti ve sabırla puzzle
parçaları gibi birleştirilerek alanında başka örneği olmayan bir eser ortaya
çıkartılmış.
*
HİÇ BİLENLE BİLMEYEN BİR OLUR MU?..
“Halk içinde mu'teber bir nesne yok devlet
gibi, / Olmaya devlet cihanda bir
nefes sıhhat gibi” diyerek tarihe devlet adamı olmasının yanında ilim,
sanat ve edebiyatla damgasını vuran Muhibbi’nin (Kanûnî Sultan Süleyman) veciz
dizeleriyle giriş yapılan eserin öyküsü, “Hiç
bilenle bilmeyen bir olur mu?” ilâhî buyruğunun, “İlim Çin’de bile olsa arayınız” nebevî emriyle başlamış. Peygamber
Efendimiz, “İlim ikidir; beden ilki ve
sonra din ilmi” buyurarak beden ilmini yani, sağlıkla ilgili tıbbın da
içinde olduğu ilimleri din ilmiyle birlikte zikretmesinin önemine yer verilmiş.
Bu
kapsamda ilmin önemini önceleyen İslâm Medeniyeti’nin ortaya koyduğu geleneksel
insan yüzlü kadîm tıp anlayışının, Batı kaynaklı modernizmin âlet/makine
ağırlıklı tıp anlayışıyla saf dışı bırakılması sonucu oluşan tahribatlar irdelenmiş.
Eserde
yoğun olarak İslâm dininin tıbba bakışı ve katkısı üzerinde durulurken; Hz. Musa’nın
mucizelerine ve hekim kimliği öne çıkan “hekimlerin
pirî” Hz. Lokman’a dair bilgilerin verilmesi de ihmal edilmemiş. Hz.
Muhammed’in 14 asır evvel “Karnınız
iyice acıkmadan yemeğe oturmayın; tam doymadan da kalkın” nasihatının
önemine dikkat çekilmiş. Şükür ve duanın tedavi edici hikmetleri örnekleriyle
aktarılmış.
HEKİM BEDENİ, HAKÎM RUHU,
HÂKİM ADALETİ KORUR
Peki
bugün neden “hekim” değil de, “doktor” kelimesini kullanıyoruz? Tıp
fakültesinden mezun olanlara “icâzetnâme”
yerine “diploma” veriliyor, hiç
merak ettiniz mi?.. Bu sorulara cevap arayan Koleksiyoner ve Araştırmacı Enver Beşinci, bir koleksiyonda
karşısına çıkan ipucunu takip ederek geleneksel tıp anlayışımızın insana
verdiği yüksek değerin kaynaklarının yanında, çok önemli verilere ulaşmış.
Kaleme aldığı “İcâzetli Hekim Diplomalı
Doktor” isimli eserinde icâzet-diploma karşıtlığı üzerinden, geleneksel
olanı reddeden modernlik anlayışının tıp alanında ülkemize ve insanlığa
getirdiği tahribatları tartışmaya açmış.
“Sağlık
insanın ikizi gibidir” düsturundan hareketle sağlığı bozulan bir insanın
ruhuna hitap ederek, onu her şeyden önce mânevî anlamda iyileştirerek tedaviye
başlayan kadîm tıp anlayışının öznesi “hekim”dir.
Hekim, “hâkim” kelimesiyle aynı
anlamdadır ve içinde “bilgelik”
barındırır. Yani hekim sadece tıp konusunda malûmat sahibi olan kişi değil, her
türlü insanî bilgiye mücehhez bir kimsedir. Sadece laboratuvarlarda
oluşturulmuş ilâçlarla tedavi yolu izlemez, insanla konuşur, onu aynı zamanda
ruhen/ mânevî anlamda da tedavi eder. Hekim ve hekimlik anlamlarında kullanılan
Arapça tabib ve tabâbet kelimelerinin kökü tabbe olup işin ehli olma, bir işe
usta/icâzetli olma, bir işin ilmini bilen kimse (âlim) anlamındadır. Hekim
bedeni, hakîm ruhu, hâkim adaleti korur.
Hastasını
sadece gelişmiş makineler ve yapay ilâç yoluyla tedavi eden modern tıbbın
öznesi ise “doktor”dur. Bu anlayışta
doktorun kişisel olarak iyi olup olamamasının önemi yoktur. Her hâlükârda
doktor, bir sektör olarak gelişen tıbbın bir aparatından ibarettir. Yani
kapitalist dünyanın en büyük pazarına sahip bir sektöründe uç elaman olarak
çalışan maaşlı bir görevli haline gelmiştir. Doktor terimi, doğrudan tıpla
ilgisi olmayan bir kelime olup Latincede “öğretmen”
anlamında kullanılmış ve Fransızcadaki “docteur”
kelimesinden Türkçeye geçmiştir. Yani doktorun coğrafyamızda geçmişi, dolayısı
ile geleneği de yoktur.
KAVRAM KARMAŞASININ
DOĞURDUĞU FELAKETLER
Bu
ayrıntılar üzerinden yola çıkılan eserde, etimolojik olarak değişim gösteren
bazı kavramların manasıyla birlikte işlevinin de değiştiği vurgusu yapılmış. “Hekim”le “doktor”un, “icâzetnâme”
ile “diploma”nın basit bir kavramdan ibaret olmadığı âdeta
iğne ile kuyu kazınarak ortaya konmuş.
Alanında
uzman olan Prof. Dr. Sadettin Pençe,
Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu, Mehmet
Yahya Okutan, Yüksel Kanar, Erdem
Öztop, Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Prof.
Dr. Cengiz Çakmak ve Prof. Dr. Ömer Türker gibi ilim erbâblarının
tecrübelerinden istifade edilmiş.
Yüreğine,
kalemine, kelâmına sağlık Enver Beşinci.
***
HİKMETİ KONUŞTURAN
TABİB, HEKİMDİR
“İcâzetli Hekim Diplomalı Doktor” isimli
eserde, Kur’an-ı Kerim’de hakîm (bilge kişi) olarak anılmasına rağmen Türkler
tarafından hekim olarak bilinen “hekimlerin
pirî” Lokman Hekim’den tutun da, sembolik olarak kullanılan yılan figürünün
modern Batı tıbbında felsefi olarak ne anlam ifade ettiğine; teorik ve pratik
tıbbın temelini oluşturan Hipokrat’tan tutun da, Yunan filozof Aristo’ya; Batılılarca
modern Orta Çağ biliminin kurucusu ve tabiplerin önderi olarak bilinen İbn-i
Sinâ’dan tutun da, Ortaçağ’da bilim kurumlarının doğup gelişmesine olağanüstü
katkılar sağlayan İslâm dünyasına; Osmanlı döneminin ilk tıp eserlerinden ve hocaların
öğrencilerine verdiği icâzetnâmelerden (el verme, izin) tutun da, hekim andlarına; Kütüb-i Sitte (Altı Kitap)
olarak bilinen en önemli altı hadis kitabının Tıbb-ı Nebevî bölümünden tutun
da, Nobel Tıp Ödüllü Fransız Tıp Profesörü Alexiz Carrel’in “Dua”sına; ülkemizin ilk tıp tarihi
kurucusu Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver’in “Dinler Tarihi”nden tutun da, Cemil Topuzlu’nun hatıralarına; “tabip
mi, hekim mi?” sorusuna “Hikmeti
konuşturan tabib, hekimdir” cevabıyla dikkat çeken filozof, mütefekkir ve
akademisyen Prof. Dr. Teoman Duralı’dan tutun da, “Tabip mi, doktor mu; o halde hekim kim?”e cevap arayan Ahmet Murat
Balanlı’ya kadar çok derinlemesine irdeleme yapılmış.
***
SULTAN 2. MAHMUD
DÖNEMİNDE BÜYÜK DEĞİŞİM YAŞANDI
Bunlarla
birlikte “İcâzetli Hekim Diplomalı
Doktor” isimli eserde Osmanlı’dan günümüze tıp alanındaki gelişmelerin yol
hikâyesine yer verilmiş. Su ve müzik sesiyle tedaviden tutun da, hastanelerin
hastaların rahatsızlığına göre düzenlenmesine varıncaya kadar birçok konuya
ışık tutulmuş.
İslâm
Tıbbı, 9. Ve 10. Asırlarda en yüksek dönemini yaşadı. Bu gelenek 15. Ve 16.
Yüzyıllarda Osmanlılarda da sürdü. 17. Yüzyılda başlayan gerileme tıbba da
sirayet etti. 14. Yüzyılda İtalya'da başlayan Rönesans’la birlikte Avrupa bu
alanda da büyük ilerleme sağladı.
Osmanlı
Padişahı Sultan 2. Mahmud 1826 yılında düzeni tamamen bozulmuş Yeniçeri
ordusunu ortadan kaldırıp yeni bir ordu (Asâkar-i Mansûr-i Muhammediyye) kurdu. Bu ordunun kurulmasıyla birlikte Hekimbaşı
Mustafa Behçet Efendi'nin teklifiyle, orduya gereken hekim ve cerrahların
yetiştirilmesi için “Tophâne-i Âmire”
okulu kuruldu. Okulun kuruluş amacı hem eski tıbbı (geleneksel olarak devam
eden tıp) hem yeni tıbbı (Avrupa'da öğretilen ve uygulanan tıp) öğretmekti.
Osmanlı’da böylece yeni bir sisteme geçilmiş oldu.
Osmanlılarda
tıp eğitimi, sarayda, tıp medresesinde, dârüşşifâlarda, özel bir hekimin
yanında, dükkanında veya özel bir dershanede usta-çırak usulüyle icâzet almak
şeklinde sürdürüldü.
Bu
sürecin “İcâzetli Hekim Diplomalı Doktor”da
ele alınış hikâyesi uzun, biz bu kadarla iktifâ edelim...