Aklını kullanmayanlar pislik içindedir!
İlk yaratılan insan Adem, eşi ve biz... Aynı dünya, aynı hava, aynı güneş, aynı toprak, aynı imtihanlar... Sadece zaman, mekan ve isimler farklı.
Dünya, her doğanın ayrı hikayesi olan bir tiyatro sahnesi... İyilik yapanların kazanmaları, kötülük yapanların da kaybetmesi, kimsenin yaptığının yanına kar kalmaması, hiç kimsenin de kendisini kötüler tarafında sanmaması, bütün yaptıklarında bir sebep arayıp bulması...
Dinler insanın yumuşak karnıdır. Çoğu sömürüler din üzerinde yapılır. Arkasından da bilim gelir. Bilimin kabul etmediği asla kabul görmez. Bugünün güzel, önemli, “işte bu” dediğine yarın kötü, önemsiz, “bu değil” diyebilir.
Dini duyguları ön planda olanlar gerçekleri ilahi kitaplardan öğrenmeyi ister. Dünyayı, bilimi ön planda tutanlarda deneyleri, tarihte yaşananları önceler.
İster tarih ister ilahi kitap olsun verdikleri bir mesaj vardır. Haksızlık yapıldığı, yaratılışına ters yaşanıldığı, yalan söylenildiği, zalimin zulmünün arttığı hele de mazlumun ahının göklere ulaştığı dönemlerde toplu cezalara şahit olunmasıdır.
“Tarih tekerrürden ibarettir” der büyükler. Bu ikazlara dikkat edilmezse cezasız kalınmayacaktır. Dünya nimetlerini elde etme uğruna feda edilen onca hayatlara tarihin tozlu sayfaları şahittir. Tarihi yazan güçlülerdir. İsterlerse beyazı kara, güzeli çirkin, geceyi gündüz, haklıyı da haksız gösterip kurdu kuzu gösterebilir.
Orman kanunlarının hakim olduğu ortamda kuzuların ne gücü olabilir ki?
Kıssadan hisse olsun misali anlatılan bir hikaye vardır. Yukardan aşağıya akan bir suyun altında bir kuzu vardır. Kurt;
- “Suyumu bulandırma” der. Aşağıdaki kuzu;
- “Sen yukardasın ben ise aşağıda senin suyunuzu nasıl bulandırabilirim?”
- “Konuşma! Suyumu bulandırıyorsun” diyen kurda kuzunun verdiği cevap manidardır.
- “Anlaşıldı, beni yemek istiyorsun.”
Her nerede olursa olsun kuralları güçlüler yazıyorsa orası orman misali dünyadır. Haklıyken haksız, zalimken mazlum oluna bilinir. Lakin, hesaba katılmayan her şeyin yegane sahibi olan, her şeyi gören, duyan, bilen ve kayıt altına alandır.
Zerre kadar iyilik de zerre kadar kötülük de ne bu dünyada ne de ahirette karşılıksız kalmayacaktır. Bu bilgi Rahman’a inanıp güvenmese de her insanın içten kabul ettiği bir gerçektir.
Gücünü vahiyden alanlar iyi bilir ki, yeryüzünde bizden önce yaşayan onca kavimler olmuş ve hepsinin de helak olma sebepleri tek tek yazılmıştır. Buna tekrar tekrar şahit olalım diye yeryüzünde gezmemiz ve geçmiş kavimlerin nasıl helak olduklarını görmemiz istenmiştir.
Rahman bir düzen kurmuş, hangi millet bu düzeni bozmaya, ilahi kanunun dışına çıkmaya çalışmış ve sorumsuzca hareket etmişse, hüsrana uğramış kötü sonuçlarla karşılaşmıştır.
Ne zaman verilen nimetler görülmemiş, şan, şöhret ve makama meyledilmiş, nankörlükler üst seviyede olmuş, fıtratının dışına çıkılmış, egolar tatmin edilmeye başlanmış, aile mevhumu ortadan kalkmış, kadın erkek, erkek de kadın gibi olmuş, yasak ilişkiler helal olmuş, faiz yaygınlaşmış, Allah’ın kesin haram dedikleri meşrulaşmış ve bunun için binler fetvalar verilmişse... işte o zaman toplu helâklar olmuştur.
Düşünenler için bu dünya binler işaretlerle doludur. Hakka talip olanlara ise vahiy öncülük yapmaktadır.
Acaba “Ey Rabbim, yeryüzünde kafirlerden tek kişi bırakma” diyen Hz. Nuh (as)´in kavminin suçu neydi?
Gerçekten “Onlara dünyada zillet ve hakaret azabını tattırmak için, uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgar gönderdik.” denilen Ad Kavmi ne yapmıştı?
“Emrimiz geldiğinde altlarını üstlerine getirdik. Balçıktan pişirilmiş, ufak taşları üstlerine yağdırdık. Bunlar Rabbin tarafından damgalanmışlardı. Böylece azap, zalimlerden uzak olmaz.„ denilen Lut (a.s.)’ın kavminin başlıca özelliği eş cinselliği, homoseksüelliği değil miydi?
Hasılı Kelam; tarihin tekerrürden ibaret olması aklımızı kullanmadığımızdan ve aynı hataları tekrar tekrar yaptığımızdan dolayıdır. Zira Hak Teala aklını kullanmayanı pislik içinde bırakır...
Ves-Selam