'Aklımda Kalan' İhsan Arslan
Hatıralarını kaleme alan veya anlatıp eli kalem tutan birisine yazdıran siyasilerin ve hariciyecilerin hayatları bu nedenle merak konusudur. En az bunlar kadar merak edilen başka hayatlar da vardır. Televizyonların magazin servislerinin yaptığı programların izlenme rekorları kırdığını hatırlatırken ünlü yazarlar, düşünürler, bilim adamları, sinema sanatçıları gibi toplum vitrininde yer alanların yazdıklarının çok okunanlar arasında yer aldığını belirtelim.
Önemli görevlerle ülkesine
hizmet edenlerin gelecek nesle bırakacağı en önemli kaynağın yaşadıkları olduğu
gerçektir. Bugüne kadar hatırasını kaleme almayanların bu konuda başını elleri
arasına alıp düşünmesini istemek hakkımız olmalıdır. Devlette veya özel
sektörde, çalışma hayatında veya yaşadığı çevrede başından geçenleri
aktardığında okuyanlara yol göstericilik yapmış olur. Hatıraları okuyanların
aynı şeyleri yaşamadan başkasının yaşadıklarından tecrübesini artıracağından
önemli bir görev yerine getirilmiş olacaktır.
Aklında kalanları anlatmış
olmasıyla diğer insanların aklında kalması arasında fark vardır. Kendinden
sonrakilere yaşadıklarını aktarırken diğerlerinin ders çıkartacak olması az bir
avantaj sayılmamalı diye düşünüyorum.
M. İhsan Arslan ‘Aklımda Kalan’ ve ‘Ardımda Kalan’ isimlerini verdiği kitaplarıyla akranlarını
tarihi süreçte yolculuğa çıkartırken gençlere ufuk açıyor. Hayatı boyunca
aktivist olan siyasetçi, yazar, gazeteci ve iş insanı M. İhsan Arslan’la gazeteci-yazar
Ayşe Karabat konuşmuş ve ortaya teferruatla
hazırlanan kitaplar çıkmış. İşi kolay kılmadan kitaplardan alıntı yapmaya
niyetim olmadığını peşinen söyleyeyim. Ne yazmış, neler söylemiş veya
meseleleri hangi zaviyeden bakarak anlatmış diye meraklananlara alıp okumalarını
tavsiye edebilirim. Nereden nereye, eskilerden şimdilere nasıl gelinmiş, hangi
yollar takip edilmiş, o gün yaşanılanlara bugün ne diyor gibi daha farklı
görüşlerinizi aydınlatmak isterseniz tavsiyemize uymanızı isterim. Kitaptan
alıntı yapmayacağımı bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Onu, yani İhsan ağabeyi Millî Gazete Ankara Bürosu’na haftalık
yazılarımı bırakmaya gittiğimde Zeki
Ceyhan’ın odasında görmüş, 16 Kasım1990 tarihinde haftalık ‘Cıngar’ mizah dergisi ‘merhaba’
dediğinde tanışıklığımız pekişmişti. Akşamları dergi ofisinde yazanlar ve
çizenler beyin fırtınasına benzer tartışmalarla geçirirdik. İhsan ağabey her
akşamki buluşmalarımızda yazan, çizen ve düşünce üreten herkesi dinledikten
sonra tebessümle “Siz bilirsiniz” derdi.
Gerçekten derginin kapağından tutun iç sayfalarına kadar akşam
toplantılarımızda masaya yatırılır, tartışmalar gayet medeni şekilde yapılırken
çaylarımıza ortak ettiğimiz bisküvilerin tadını unutmadık. Ciddi konuların
mizahî dille anlatılmasının zorluğuna bir de inancımızdan kaynaklanan akaid
değerlerimizi de ekleyince yaptığımız işin ne denli sıkıntılı olduğunu
anlamışsınızdır. Seviyeli ve belden
aşağı esprisi olmayan bir dergi örneği Cıngar’da hakaret edilmeden, kahkahası
az olsa bile yalandan beri sadece tebessüm ettirdiğimiz için o ekibe
müteşekkirim. İslâmî çizgide yayın hayatını idame ettirmede zorlanılsa da 47
sayı süren dergiye yazılarımızla katkının yanında karikatüristlere de konu
verme gibi bir vazifeyi deruhte ediyorduk.
O günkü şartlarda akşamları
yaptığımız toplantılarımıza ‘huzur hakkı’na ve karikatüristlere verilen
konulara ayrı ücretlendirme yapılırdı. Hesaplanan telif ödemeleri kapalı zarf
içerisinde toplantı çıkışında görevli tarafından takdim edilir, terimizin
soğumasına müsaade edilmezdi.
Patrondan çok ‘yol arkadaşı’ hatta ‘yol büyüğü’ gördüğümüz İhsan ağabeyle
yakın çalışmanın keyifli olduğunu çalışanları bilir. Dergimizin ideolojik mizah
anlayışı yazar ve çizerlerinin özgür çalışması devam ederken sanırım dağıtımda
yaşanılan sıkıntılara baskı sayısı raporlarından gelen olumsuz gelişmelerin
eklenmesiyle kapanması üzüntüyle karşılanmıştı. Yıl boyunca hemen her akşam
kaynattığımız ekip arkadaşlarımızla ayrılmak zor olmuştu. Dergi kapanalı uzun
süre olmuştu. Hal-hatır sormak için gittiğim İhsan ağabeyin Kızılay’daki ofisinden
çıkışta elime tutuşturulan iki zarftan birinde ismim, diğerinde Halil Kaleli müstearı ile yazan D. Mehmet Doğan yazıyordu. O gün İhsan
ağabey ‘hakkınızı helal edin’
anlamında kapıdan uğurlamıştı. Kapanan dergide geçmiş günlerde yayınlanan
yazılarımıza telif ödemesini unutmayan patrona ne denirse onu yapmayı ihmal
etmeden “Allah bereket versin, ömrünü
hayırlı eylesin”
Yollarımız farklı mecralarda
kesiştiğinde her zamanki nezaket ile ona gösterdiğim hürmetimde eksiklik
olmamıştır. Başım dara düşseydi gideceğim adres olacağı aşikâr İhsan ağabeyin
varlığının yeterli olduğunu düşünmüş olduğumdan milletvekilliğinde TBMM de
görev yapmama rağmen odasına hiç gitmemiştim. Meclis kulislerinde ayaküstü
selam-kelam dışında her hangi bir taleple görüşmemizin olmadığını hatırlayacaktır.
Aynı dönemde farklı zeminlerde ortak
düşüncemizle geçmişe götüren hatıralarla iş yoğunluğu, dünya telaşı bahanesine
sarılmaksızın düşünce ve hareket alanında buluştuğumuz M. İhsan Arslan’la son görüşmemizin oğlu Ak Parti Ankara
milletvekili Ali İhsan Arslan’ın (Mücahit)
düğün merasiminde olmuştu.
Kendimi bulduğum sahnelerle
geçmişe yaptırdığı yolculuk için “Var
olasın İhsan ağabey!”