Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Ekim 2022

Akışın kendisi olmak

Tecrübe; geç kaldığımız, yetişemediğimiz ders gibidir. İhmale, olmadı ikmâle kaldığımız.Şimdiki aklımız hiçbir şimdi'de olmaz. Gün; düne, evvelsi güne ve yarından sonraya bölünür durur.

Akşama doğru tükendiğimiz, ağırlaşıp uyuduğumuzda adeta öldüğümüz, kalktığımızda olay olaya, nefes nefese olduğumuz, kahvaltı yaparken tat aldığımız, çayımıza muhabbet kattığımız, çoluk-çocuk, eş dost hop oturup hop kalktığımız bu pek hareketli oyunumuz, bir salada mahzunluğu veya bir düğün halayı oluveren, elimizi yaktığımız, parmağımız kesilince içimizin cız ettiği, evlat büyüttüğümüz, sınav kaybettiğimiz, düzenli fatura ödediğimiz, düzenli ödemeyenlerin affında herkesten daha salak olduğumuzu iyice anladığımız, borca düşüp sıkıldığımız, yetirip artırdığımız veya artıramadığımız bir hayat...Karmakarışık bir seyir. Fakat işte kendi zamanında ve yerinde, ağır ağır veya hızla ama kendi ecelinin yatağında akan bir ırmak... Farkında olmadan, samimi ya da mecburi yapay ama bizim oynadığımız, teklifsiz başrolü kaptığımız bir seyir.

Hayatımız... Bize göre biçildiği, makaslandığı halde bizden ayrı da yürüyen müstakil bir yoldur.

Kendi tecrübelerimizi başkaları için biriktirmek yerine henüz yaşanıyorken tadını çıkarmaktan yana bir bilinç koysak diyorum. Hayatlarımızı daha çok yaşamış olmanın yolu biraz da burada sanki, hissediyorum.

Bazen öylesine kıyaslı bir şekilde, bütün zıtlıklarıyla kol kola yürür ki üstümüze. Yaşanmış başka her şeyi alt eder ve “O da bir şey mi?” dedirtir.

Bir gün pencere önünden baktığınızda görebileceğiniz şey şudur:

Sağınızdaki sokak cenaze kaldırıyordur. Cenazeye karışan bir zımbırtının kaynağını şaşkınlıkla arıyorken, gözleriniz solunuzdaki sokağa düşer. O sokakta ise düğün vardır.

Kent; gereksiz çokluktan mıdır nedir, birliğe karşı daha sert, acımasız bir iklime sahiptir. Taşra daha farklı. Fakat hangi ırmağın/zamanın yatağını seçmişsek akmak için bu seçimimize talim yapacağız ille. E işte her nerede olursak olalım, illa herkesin yaşadığı şeydir hayat dediğimiz, cümlesini yutkunurken görürüz zamanı. Olay neyse odur der. Olgusal düşünmeye zaman yoktur ilkin. Hareket halindeyizdir. Sırada başka olay vardır ve birikmiş dalgalar bekleme yapma der gibi acele ettirmektedir. Yaşadığımızın tesiridir vaktin tadı aslında. Fakat bazen öyle hızla arka arkaya olaylanır ki zaman, yaşananların tesirleri bile tehir edilir. Hafızaya kaydedilir ve başka, daha sakin zamanlarda etkileri hissedilmeye, anlaşılmaya çalışılır. Hususi tecrübe dersleri çalışılır. Tecrübesizlere aktarmak üzere belleklerde tutulur. Sanki onların da kendi sinopsisleri, öyküleri, olayları olmayacakmış gibi…

Bugün aklıma yukarıda anlattığım o gün geldi. Sala ile halayın neredeyse aynı zamanı paylaşma cüretine tanık olup, kefeni fırfırlı, gelinliği dikişsiz halde olmadık hayaller gördüğüm o gün...

Kimi sokaklarında dünyanın eh işte "bayram" var.Kimi sokaklarında ise hüzün. Fakat işte hayat böyle. Kederin sevinçle ılıştırılmış hali. Neşeli hüzün.

Ve eğer her tadı ayrı ayrı yudumlar, bizzat tecrübe edersek çok renkli de bir şey… Biriktirirken yaşadığımızı hissedemeyecek kadar, aktarma amaçlı biriktirmeye çalışırsak demiyorum.

Mesela bir başka gün hatırası da hafıza kayıtlarından kalemin ucuna düştü şimdi. Bir gün Bayezıt’ta,bit, pire vesaire sergileri arasındayız. İnsanların evlerine girmiş de çekmecelerindeki hatıraları kurcalıyor gibiyiz. Gözlerimiz tecessüs dolu, dolaşıyoruz. Sıfırcılar aniden ikinci elci’lere “Zabıta geliyor!” diye şaka yapınca ortalık kıyamete döndü. Tam o sırada, o kargaşa anında eski bir şekerlik maşasının iki lira olduğunu duyunca pahalı bulan bir alıcı pazarlığa durdu. Fakat o hengameye rağmen satıcı dik durdu ve indirim yapmadı. Maşayı almaya karar veren alıcıya maşayı uzatırken, maşa kırıldı. O sırada satıcı mahcup gülerken, alıcı da “Demek ki iki lira çokmuş!” deyiverdi. Bu olaycığa tanık olan herkeste bir gülmece…

Hayat bir hengâme. Hengâme eğlencesi de öte yandan.

Öyleyse başkası için erken, kendimiz için geç kalan tecrübeleri bir ezber gibi tutmayalım hafızamızda. Hissedip kendi vaktinde yaşamaya bakalım. Kendine has, henüz bozulmamış tadında… Biraz teslim olalım "olan"a... E bazen de akarsa akalım. Durursa duralım. Biraz da herkesin tecrübesi kendine. Herkesin hayatı kendine özgü demeyi bilelim.