Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.89
Gram Altın
2444.15
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Nisan 2020

Akıntıya karşı yüzenler…

Dindar siyasetçinin işi zordur, yolu risklidir. Her kusurunda dinine laf gelme ihtimalini hesap etmek zorundadır. Dini, siyasetine malzeme edenin ise işi kolaydır, zira ne din umrundadır, ne dindar, tek kaygısı fazladan iki oy almaktır.

Ömrü boyunca dini hassasiyetleri taşımış ve bu özelliği herkes tarafından bilinen birinin, namaz kılarken bir görüntüsünün olması ile seçim dönemi dışındaki zaman diliminde cami görünce yolunu değiştiren fakat seçim dönemi olduğunda kameralara huşu içinde pozlar verenin durumu aynı şey midir?

Sadece seçim dönemi caminin yolunu bulan bir siyasetçinin okuduğu Yasin Suresi karşısında mest olan birisi, hayatının genelini Kur’an ve Namaz ile iç içe geçirmiş birinin bir cenazede ya da taziyede Kur’an okumasını eğreti bulabiliyor mesela. Hatta ötesine geçip gizli yapsın arkadaş diyebiliyor. Seçim dönemi gösteriş olsun diye yapana değil, hayatı boyunca ibadet olarak yapana “gizli yapsaydı ya” diyor.

Böyle bir ortamda dindar birinin siyasete yönelmesi zor bir karardır. Ters akıntıya karşı yüzmek gibidir. Makam, mevki, kariyer, imkân insanoğlunun en zor imtihan konuları. Tanımadığı kişilere faydalı olmak için çıktığı yolda, bazen kendini bile kaybettiren bir yol. Günahıyla, sevabıyla var olunması gereken bir sahne.

İşte tam bu noktada eskilerin cevap aradığı mühim bir soru geliyor akla. “Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”

Anadolu çocuklarının tüm zorluklara rağmen omuz omuza yer alması gereken bir zemin. Hataya düşenler elbet olacak onlar da hesabını önce millete, sonra Allah’a verecektir er ya da geç.

Dini siyasete alet edenler üzerinde çok durmak istemiyorum. Zira normal şartlarda sahtekârlıktan içeri alınması gereken bir durumken, tanıyana kadar bir şans verilebiliyor bazen. Ama tanındıktan sonra gelebilecekleri en yüksek makam fuzuli işler bakanlığı oluyor. Ama o da eski Türkiye’de kaldı. Yeni sistemimiz, zübüklerin değil liyakat sahibi olanların bakan olmasının önünü açtı.

“Nerde liyakat göremiyoruz?” diyorsanız uzaklara gitmeye gerek yok. Ekran karşısına geçip işinin ehli, babacan sağlık bakanımız ile gurur duymak ile başlayabilirsiniz işe. Gerisi kendiliğinden gelecektir. Yeter ki bir kez olsun ülkeniz ile gurur duymayı becerin.

Velhasıl, öyle bir yüzyıl geçirdik ki, geçtiğimiz günlerde ölüm yıldönümü vesilesiyle andığımız rahmetli eski cumhurbaşkanımız Özal, “Cumhurbaşkanı seçildim diye namazı mı terk edeceğim?” açıklaması yapmak zorunda kalmıştı.

Zira öyle bir hava estirilmişti ki insanlar dindar oldukları belli olur diye girdikleri ortamlarda ‘’Selamun Aleyküm’’ bile demeye çekinir hale gelmişlerdi. Batılılara benzemek için kendi değerlerimizden vazgeçmek zorundaydık. Bu ülkede söz sahibi olmak için önce dinden azade olacaktık.

İşte bu kalıntıların içinden özgüveni yüksek, özüne dönme çabası içinde olan yeni bir Türkiye doğuyor. Bir insanın hem beş vakit namaz kılıp hem SİHA üretebildiği, Allah’ın selamı ile girilen bir ortamda teknoloji toplantılarının yapılabildiği, bir doktorun bismillah diyerek ameliyata başlayabildiği, kısacası terakki etmek için dininden vazgeçen değil, bilakis değerlerine sarıldıkça baş döndürücü bir hızla toparlanan bir Türkiye.

İnanan, inanmayan herkesin değerleri ile var olma imkânı bulabildiği yeni bir Türkiye.

Dünyada krizler yeni dönemlerin habercisi olmuştur. Koronavirüs salgını ile oluşan kriz ortamını fırsata çevirecek bir ülkemiz var bugünlerde.

İki günde 500 bin ton pardon sehven yazdım 5 bin ton diyecektim (ki bu bile meçhul) asfalt döküldüğünü iddia edip, içinde bulunduğumuz zorlu dönemde en gerekli yatırımlardan biri olan hastane yolunu yapmaktan kaçan ayak bağları da olacaktır elbette. Lakin millet, icraatta geri lafta ileri vaad siyasetçilerine de şansı bir kez verir. Değerlendiremediği takdirde siyaset çöplüğüne atar hiç merak etmeyin …

Suya düşmüş kütükler ıslandıkça batıp gidecek,

Akıntıya karşı yüzmeye devam, senindir gelecek …