Akıntıya Karşı
Mustafa Kutlu’nun
Dergâh Yayınlarından ‘’akıntıya karşı’’
üst başlığıyla yeni bir deneme kitabı çıktı. Kitabı oluşturan alt başlıklar ise,
Yeni Şafak gazetesinde çıkan haftalık yazılarından oluşmaktadır.
Mustafa Kutlu’nun
yazılarını okuyup üzerinde düşünen her insanda, belli bir zaman geçtikten sonra,
mutlaka fikri ve edebi bir formasyon teşekkül eder. Zira onun her bir cümlesi
insanın ruhunu ve zihnini besleyerek önünde geniş ufuklar açar.
Kutlu’nun yazdığı
kitaplar hakkında yazmak kolay görünse de aslında zordur. Kolay görünür; çünkü onun bütün kitapları kendisi gibi sadedir.
Dili gözyaşı gibi berraktır. Okuruna net mesajlar verir. Onun yazılarını
okurken, karşınızda oturmuş sizinle konuşup dertleştiğini sanırsınız. Aslında zordur; çünkü onu okurken derin bir okyanusta yüzdüğünüzü hissedersiniz.
Sade görünen her bir cümlesinin altında derin anlamlar gizlidir. O anlamların
hakkını vererek yansıtmak kolay değildir.
Mustafa Kutlu’nun
edebi tarafı daha çok bilinse de onun aynı zamanda iyi bir düşünce insanı
olduğunu gençlerin bilmelerini isterim. Örneğin: ‘’Dil ile düşünce, düşünce ile hayat tarzı arasında esaslı bir ilişki
bulunur’’ ifadesi onun felsefi derinliğine işaret eder. Akıntıya karşı
kitabının satır aralarında bu ve bunun gibi zihin açıcı pek çok çarpıcı
ifadeler bulunur.
Mustafa Kutlu, tüm
dünyayı etkisi altına alan, insanı ve tabiatı tüketimin nesnesi gören
kapitalist sistemi bir ‘’akıntıya’’ benzeterek
esaslı bir itiraz da bulunur. O sadece itiraz etmekle kalmaz aynı zamanda
tüketime karşı ‘’kanaat’’ etmeyi ve
buna uygun iktisat, siyaset, hukuk ve eğitim sistemi geliştirilmesi gerektiğini
savunur.
Ancak bütün dünya
kapitalist sistemin ekonomik baskısından şikâyet ettiği hâlde, kimse tüketimden
vazgeçmeyi göze alamamaktadır. Her kes kapitalizmin akıntısına kapılmış
giderken, Mustafa Kutlu bir Anadolu Alpereni gibi akıntıya ‘’karşı’’ tek başına mücadele etmektedir. Onun mücadelesi bir yönüyle
umuttur diğer yönüyle de insanoğlunun içinde bulunduğu yaman çelişkisini ortaya
koyar.
Demem odur ki Kutlu’nun
‘’akıntıya karşı’’ denemesi dikkatle
okunmalıdır. Zira kitapta yer alan her bir başlığı; yeterince dışa vurulmamış
beynin kıvrımları arasında kalmış, kapitalizmin ağır ekonomik baskısı altında
ezilen insanlığın şikâyetlerini yansıtır.
Bu nedenle hem
önceki denemelerinde hem de ‘’Akıntıya Karşı’’
denemesinde muayyen bir sisteme bağlı olmaksızın hayatın değişik hallerine
dokunur geçer. Ancak onun dokunuşları insanın bilinen veya bilinmeyen halini
yansıtarak düşündürür, farkına vardır ve bazen de hayâl âlemine kanatlandırır.
Mustafa Kutlu
olaylara üstten bakar, işin esasıyla ilgilenir, eserlerinin merkezinde insan ve
tabiat yer alır. Varoluşçu felsefe akımının önemli isimlerinden biri olan Alman
filozofu Heidegger ile Mustafa Kutlu’nun tabiatla ilgili düşünceleri benzerlik
arz eder.
Sermayenin kontrolünde gelişen ‘’sanayi-endüstri-teknoloji çizgisinin inşaettiği’’ hayat tarzını tabii bulmayarak: ‘’Toprağa dönüş, sanaldan doğala dönüştür’’ der. Çevreciler, sanayi üretiminin neden olduğu kirlilik felaketine faydacı bir bakış açısıyla eğilirken, Kutlu ahlaki bir ciddiyetle bu sorunun en temel kaynağına inmeyi hedefler.
Toparlayacak olursak, Mustafa Kutlu’nun ‘’Akıntıya Karşı’’ deneme kitabı Çağdaş Küresel Medeniyetin dayattığı hayat anlayışına köklü bir itirazdır. Bu kitabı dikkatle okuyan her okurun zihninde şimşekler çakacak, yüreğinde yepyeni duygular filizlenecektir. Onun toprağa dönüş çağrısı, öze dönüş çağrısıdır ve bu çağrıya kulak verilirse ‘’Akıntı’’ kendiliğinden duracaktır.