Akıncı’nın lâfları ve Kıbrıs’ı ihmal etmenin bedeli!..
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs’ı “EOKA Terörü”nden kurtarmak için şehit olan cümle vatan evlâdının kemiklerini sızlatan lâflarıyla gündeme yerleşti malûmunuz.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın“lâfzına da ruhuna da karşı olduğunu”açık eden Akıncı,bizdeki“bir kısım muhalefet”in kullandığı “burun kanaması” söylemiyle, Barış Pınarı Harekâtı’na da cephe aldı.
Facebook hesabından yazdıkları yenilir yutulur gibi değil.
“1974'te biz adına Barış Harekâtı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır.’diyor Akıncı.
KKTC Cumhurbaşkanı’nın açıklamasının tamamından bizim Meclis’teki HDP’lilerin bakış açısı çıkıyor aşağı yukarı.
Sayın Erdoğan, bu “yenilir yutulur gibi olmayan” lâflara“Biz neyin mücadelesini veriyoruz bu beyefendi neyin mücadelesini veriyor, yeri geldiğinde bizden gerekli cevabı alacaktır.” diyerek karşılık verirken, “sırtından hançerleyenler” listesine bir kişiyi daha eklemiş oldu.
Efendim;
Mustafa Akıncı’nın lâflarını salt “kadir kıymet bilmezlik” olarak değerlendirip geçmek büyük hata olur.
Uzun vakittir “Kıbrıs üzerine” keskin yazılar kaleme aldığımı kadim okuyucularım bilir.
Kıbrıs Fatihi Rahmetli Erbakan Hoca, bir yemek esnasında Yavru Vatan’a dair yazılarımı ne kadar “takdir ettiğini” ifade buyurduktan sonra…
“Bu işin peşini sakın bırakma! Kıbrıs’ta çok büyük oyunlar oynanıyor. Ada’nın maneviyatı iyice çökertiliyor. Türkiye ile bağları zayıflatılıyor!” deyince oralara gidip gidip haberler yapmayı, yazılar kaleme almayı iyice görev belledik.
Kıbrıs’tan gelen tehlikelere dikkat çekmek için elimizden geleni yapmaya çalıştık amma velâkin, “Sayın Erdoğan’ı alkışlamaktan başka iş yapmayanlar” takımıyla, “Erdoğan gitsin de memleketin başına ne gelirse gelsin takımı”nınmenfaatçi gürültüleri “ikazlarımızın” duyulmasını engelledi.
Bir kafa konforu ki, bir taraf “alkışlama” diğer taraf ise“yuhalama”modunda…
Bize de böyle her seferinde “Vaktinde uyarmıştık!” demek kalıyor.
Oradan yürüyelim:
Konuya ilişkin nice yazımızın son misali 26 Temmuz 2019 tarihli MİLAT’ta yer almıştı.
Demiştik ki orada:
“Doğu Akdeniz’deki büyük kapışmanın bir tarafında ve yine ‘tek başına’mücadele ediyoruz…
Ülke savunması için hayati önemdeki S400’leri büyük baskılara göğüs gererek alıyoruz…
Güney sınırlarımızın dibinde kurulan ABD-İsrail destekli ‘Defacto Terör Devleti’ni etkisiz hale getirebilmek ve üzerimizdeki ‘misafir yükü’nü hafifletebilmek için ‘güvenli bölge’nin oluşturulmasını istiyoruz…
Güvenliğimiz için bu bölgenin ‘bizim kontrolümüzde’olmasını talep ediyoruz.
Bunun için ABD’yi “birlikte harekete” ikna etmeye çalışıyor…
Böyle bir şeye yanaşmayacağını görüyor…
Ve…
Bu işi de ‘askerimizle’ çözmek zorunda kalacağımızı anlıyoruz.
Zaruri olarak ‘yakınlaştığımız’ devletlerin bizi ‘bölme, parçalama ve paylaşma’sözkonusu olduğunda neler yapabildiklerini de ‘yakın/ uzak’ tarihimizdeki nice misalden dolayı biliyoruz!..
Aslında, ‘Neye karar verildiğini’ de hepimiz idrak ediyoruz:
Meselenin esası ‘Fırat’ın Doğusu ile Batısı’ arasında değil, ‘Nil ile Fırat Arası’nda!
(..)
Bugüne kadar ne yaşanmışsa…
Hiç şüphesiz bu ‘Büyük Plân’ın adımlarıdır!..
Başımızdaki ‘belâların’ öyle kolay baş edilir gibi olmadığı da ortadadır.
Bu belâların her birine ayrıntılı olarak girmeye gayret ediyoruz fırsat buldukça, bugün de üzerinde pek durulmayan bir ‘belâ’ya dikkat çekmek isteriz:
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, Yavru Vatan’ın Anadolu’ya duyduğu güven ve muhabbeti sarsmaya dönük çabaları göz ardı edersek gerçekten ‘fena’ olur!..”
*************
Evet;
Böyle sürüp giden yazımızda, Kıbrıs Türkü’nün bölgedeki “yabancı ajanlar” tarafından zehirlendiğini…
“Aslında Rumlarla aramız iyi olacaktı da, ah şu Türkiye” tezviratının gittikçe yaygınlaştığını…
Türkiye’ye “düşman” bir neslin yetiştirilmek istendiğini…
Bu gidişe karşı nicedir uyarılarda bulunduğumuzu…
Böyle giderse Kıbrıs’ın elden gidebileceğini belirtmiştik.
Belirtmiştik de…
Kim dinleye!
Efendim:
Mustafa Akıncı’nın “lâflarını” sadece Mustafa Akıncı’nın lâfları olarak görürseniz hata edersiniz
“Mustafa Akıncı İstifa” çağrıları elbette anlamlı.
Amma velâkin…
Meselenin salt “Mustafa Akıncı meselesi” olmadığını da görmek lâzım.
Mustafa Akıncı’nın ağzından dökülenler, “Anavatan’a duyulan muhabbetin” nasıl hasar gördüğünün işaretleri aslında.
“Türklerle Rumların el ele vermesini Türkiye’nin engellediği, Kıbrıs Barış Harekâtı’na giden yolun da bunun için döşendiği” yönündeki tarihi gerçeklere tamamen aykırı iddiaların nasıl yaygınlaştırıldığını görmek için Kıbrıs’ta birkaç gün kalmak yetiyor da artıyor.
Kıbrıs’ta “Türkiye karşıtlığı”nın yolları döşenirken uyumanın bedelini çok ağır bir şekilde ödemeyiz İnşallah.
Bu yazıyı…
“Kıbrıs’ın arz-ı mev’ud sınırları içinde olduğunu” hatırlatarak bitirelim yine!..