Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Aralık 2016

Akılsızlığımız, kader değildir!

Müslüman coğrafyası, bir ölüm coğrafyasına dönmüş durumdadır, Savaş, şiddet ve terör, her gün onlarca insanımızın hayatını almaktadır. Onlarca insanın hayatını kaybettiği bir coğrafya, hiçbir şekilde normal kabul edilemez.

Coğrafyamızın ve kültürümüzün kadim merkezlerinden biri olan Halep, tarihin en büyük yıkımını yaşamaktadır. Esad'ın ve Rusya'nın bombaları altında yıkılan şehirde, her gün insanlar, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar hayatlarını kaybetmeye devam etmektedirler. Halep sokakları, üste üste yığılan insan bedenleriyle dolmuş durumdadır. Çocukların payına sadece ölümün düştüğü Halep'te, hastane namına hiçbir şey olmadığı gibi, tıp hizmeti verecek sağlık personeli de neredeyse sıfıra inmiş durumdadır. Halep sokaklarının çıplak gerçeği ölümdür. Halep sokaklarında Esad ve Rusya'ın canileri, ölüm zebanisi olarak kol gezmektedirler.

İnsanımızı sadece savaş ve teröre kurban vermiyoruz. Adana'da bir kız yurdunda çıkan yangın sonucu on beş insanımızı kaybettik. Ölenlerin gencecik kız çocuklar olması, yaşanılan insani facianın acısını katlanılmaz hale getirmektedir. 24 Kasımda TAK terör örgütü tarafından Adana valiliğine yapılan saldırı sonucu iki kişinin hayatını kaybetmesinin, otuz üç kişinin yaralanmasının acısının çok taze olduğu bir zamanda bu facianın gerçekleşmiş olması, ülkemiz açısından yıkıcı bir tablonun oluşmasına neden olmuştur.

Adana faciasından önce Siirt'in Şirvan ilçesinde bir kömür madeninde meydana gelen göçük neticesinde on iki insan hayatını kaybetmişti. Biraz daha geriye gidersek 2008 Yılında Konya'da bir kız yurdunda olan gaz patlaması sonucu on sekiz kişi hayatını kaybetmişti. 2015 Yılında Kulp müftülüğüne bağlı bir yurtta altı çocuk yanarak ölmüştü. İnsani facialarımız, çok uzun bir liste oluşturmaktadır. Beceriksizliklerimizden, başarısızlıklarımızdan, duyarsızlıklarımızdan ve hırslarımızdan ötürü her gün sayısız insanımızı kaybetmekteyiz. Halep'te, Adana'da, Siirt'te ve daha bir çok yerde niçin insanımızı kaybettiğimiz üzerinde ciddiyetle, samimiyetle, sorgulayıcı ve akıllıca düşünmek durumundayız.

Allah'ın hayatımızı devam ettirmemiz için bize verdiği en büyük nimet akıldır. Bizler akıllarımızla yaşamak yerine, hevalarımızla yaşamaya yöneldik. Sınırsız bir sorumsuzluk, hırs ve açgözlülük, akıllarımızı köreltti. Halep'in devasa bir mezarlığa dönüşmesini sağlayan, kızlarımızın uykuda yanmasına neden olan ve işçilerimizin toprak altında kalmasına neden olan şey, akılsızlığımızdır. Aklı iptal etmenin bedelini hayatlarımızla ödüyoruz. Heva ve heveslerimizi akılla kontrol etmeyi öğrenmeli, akıl merkezli bir hayat yaşamalıyız. Akılla düşünmeyi, akılla yapmayı ve akılla tedbir almayı esas alan bir zihin, kültür, eğitim ve toplum inşa etmenin esas olduğunu idrak eden bir büyük değişime ihtiyaç vardır. Bilen ve bilmeyenin aynı olmadığını idrak eden bir akla ihtiyacımız var.

Akıl, her şeyden önce şiddeti, hurafeyi, sapkınlığı ve fanatizmi reddeder. Aklın esas aldığı şey söz, açıklık, şeffaflık ve gelişimdir. Cemaat, tarikat, kabile, cinsiyet ve iktidar taassuplarımızdan arınmamız gerekmektedir. İşlerimizi güçle ve şiddetle değil, söz ve şura ile yapmalıyız. Kendi aramızda konuşmadıkça, ilişki kurmadıkça ve birlikte akıllarımızı işlevsel hale getirmedikçe yaşadığımız felaketlerden kurtulmamız mümkün değildir. Aklı, işi ve sözü birlikte esas alan yeni bir insani ilişkiler istemine hayatımızın her alanında ihtiyaç vardır.

İnsani olan her yapı ve iş, eksik, hatalı veya yanlış olabilir. Yapmış olduğumuz işlerin ve oluşturduğumuz yapıların insani facialara yol açmaması için süreli olarak üçüncü kişi veya kurumlarca denetlenmesi, sorgulanması ve eleştirilmesi gerekmektedir. Yapmış olduğumuz işler hiç şeffaf olmadığı için hep denetimden, eleştiriden ve açıklıktan kaçtık, Sağlıklı denetimin, eleştirinin ve açıklığın yokluğunun faturası Adana faciası gibi büyük bedeller olmaktadır. Göstermelik denetimler, sözler ve işlerin hiçbir anlamı, değeri ve işlevi yoktur. Yapılan denetim, işlevsel, etkin ve yapılandırıcı olmalıdır.

Aklı, bilgiyi, tecrübeyi ve sistemli olmayı hayatımızdan çıkarmış bulunuyoruz. Ne yaparsak yapalım, bize bir şey olmaz zihniyeti, hayatımızın her tarafını esir almış durumdadır. Yaptıklarımızın olumsuz ve yıkıcı sonuçlara yol açacağı, hiç bir şekilde aklımıza gelmemektedir. Hep günü kurtarma amacında olan, düzgün görüntü verme ve gösterişte bulunma hastalığına iflah olmaz şekilde bulaşmış durumdayız. Yaptıklarımızın neden olduğu sonuçların sorumluluğunu, üstlenme erdemini yitirmiş durumdayız. Sorumluluktan kaçınan herkesin mazeretler bulma konusunda ise çok yaratıcı olduğunu gözlemliyoruz. Mum yakmayı akıl etmeyenler, karanlığa küfrederek kendileriyle beraber hepimizin hayatlarına karanlığı, kanı ve kini hakim kılmaya çalışmaktadırlar.

Adana faciasının Süleymancılar isimli grubun yurdunda gerçekleştiği ortaya çıkmıştır. Dini faaliyet gösterdiğini iddia eden grup ve yapıların kendi adlarıyla faaliyet göstermeleri, faaliyet gösterdikleri fiziki mekanların temizlik, sağlık, barınma, güvenlik, beslenme ve mali açılardan denetlenmesi gerekmektedir. Dini faaliyette bulunmak hiçbir grubu veya yapıyı dokunulmaz hale getirmemelidir. Adana faciası, toplumda derin bir eğitim ve maneviyat ihtiyacının bulunduğunu, bu açlığı karşılamaya kalkan devlet dışı yapıların dikkatsizlikleri ve nemelazımcılıklarının hepimize pahalıya patladığını göstermiştir.

Adana faciası, Halep katliamı, Siirt göçüğü gibi afetleri açık bir şekilde konuşmalı, tartışmalı ve nerelerde hatalar ve ihmaller yaptığımızı ortaya koymalıyız. Kol kırılıp yenin içinde kalması hastalığından artık kurtulmalıyız. Yaşanılan faciaların sorumluluğunu kadere yüklemek, Şeytan'ın bir ayartmasından ve saptırmasından başka bir şey değildir. Yaşadığımız bütün bu ölümcül faciaların, akılsızlığımızdan kaynaklandığını itiraf etme ve bununla yüzleşme olgunluğuna, artık ulaşmamız gerekmektedir. Kaderi suçlama şeklindeki Şeytanın saptırmasına köle olmak, karanlıklar içinde çılgınca ve vahşice davranan çocuksuluğu tekrar etmekten başka bir işe yaramamaktadır.