Akilsiz ve ahlaksiz dinin geleceği var mi?
Modern dünyada dinin durumu ve geleceği en çok konuşulan ve tartışılan soruların başında gelmektedir. Dini hayatın gerilediği, dini pratikleri yaşayanların sayısındaki düşüşler, ibadet yerlerine gidenlerin azalması gibi önemli argümanlar ileri sürülerek dinin giderek hayatımızdaki etkinliğini kaybettiği dile getirilmektedir. Din ve insan arasındaki ilişkinin günümüzde nasıl olması gerektiği ve bu ilişkinin geleceği gizemini koruyan önemli bir soru olmanın ötesinde hayati derecede bir meydan okuma olarak karşımızda durmaktadır.
Günümüz insanının en büyük problemlerinden birisi, dinle sağlıklı, olgun ve dinamik bir şekilde dinle nasıl ilişki kuracağını bilmemesi gelmektedir. Din, neredeyse herkesin hayatının bir yerlerinde olmasına rağmen, sağlıklı ve olgun dindarlık tecrübelerinin önümüzde olmadığını söyleyebiliriz. Din, günümüzde verimsiz tatışmaların, kutuplaşmaların, cahil ve sapkın kişi ve grupların tatmin aracına indirgenmiş durumdadır.
Herkesin kolay, ucuz ve verimsiz bir şekilde etkisizleştirdiği, işlevsizleştirdği ve değersizleştirdiği dinin hayatımızda nasıl bir yeri ve işlevi olduğu üzerinde ciddi olarak düşünmeye ihtiyaç vardır. Mevcut insanlık durumu içinde nasıl insanlar ve dindarlar olmak istediğimiz şeklinde birbiriyle bağlantılı iki önemli soru bulunmaktadır. İnsan olmanın ve dindar olmanın birbirinden koparılmayacağı konusunda bir farkındalığa sahip olmamız önem taşımaktadır. İnsan olmak ve dindar olmak arasındaki bağ koparıldığı zaman ortada zayıflayan ve etkisizleşen bir insan ve dinden başka bir şey kalmamaktadır. Dinin insanlığımıza katkı sunan olumlu bir dinamik olarak işlevini sürdürmesi, önem arz etmektedir.
İnsanlar namaz kılmaya, oruç tutmaya ve hacca gitmeye devam etmektedirler. Sorun, dinin ritüellerinin yerine getirilip getirilmemesinden kaynaklanmamaktadır. Sorun, yerine getirilen ritüellerin kişilerin daha iyi insanlar haline gelmesine katkı sunup sunmamasıdır. Başka bir ifade ile namazın, orucun, haccın ve diğer ritüellerin, insanları iyiliğe yöneltme ve kötülükten sakınma konusunda işlevsiz kalmasıdır. Ekonomi, eğitim, ticaret, çalışma, aile, iletişim ve düşünce alanlarında derin bir yozlaşma ve çürüme haliyle karşı karşıyayız. Ailenin çöküşünden, gençlerin deist ve ateist oluşundan bahsetmemize rağmen, kendimizle sahici anlamda yüzleşme ve hesaplaşma olgunluğunu göstermiyoruz.
Dini akıldan, ahlaktan ve adaletten kopardık. Hurafelerle, cehaletle, alışkanlıklarla, kalıplarla, hilelerle, kurnazlıklarla dolu yaşamanın din olduğu vehmine kapıldık.Dindarlığımızın muhtevasını akılla, ahlakla ve adaletle doldurmadık. Dindarlığımızı akılsızlıkla, cehaletle, ticaretle, hakimiyetle, etnosentrizmle, şekilcilikle doldurduğumuz için ortaya ahlaki, akıllı ve adil nitelikte dindarlık tecrübeleri ortaya koyamıyoruz. Dindarlığın güvensizlikle, sahtekârlıkla, akılsızlıkla, üç kağıtçılıkla ve ahlaksızlıkla özdeşleştirilmesi önümüzde çok ciddi bir sorun olarak durmaktadır.
Gemisini yürütenin kaptan olduğu, kayırmacılığın, cinsiyetçiliğin, fanatizmin, kabileciliğin ve ırkçılığın her tarafımızı kuşattığı bir yoz durumla karşı karşıyayız. İnsanların hakkını ihlal etmenin Allah’ın hiç affetmeyeceği günahlar olduğunu, çevreyi tahrip etmenin Allah’ın bize emanet ettiği tabiata ihanet etme anlamında büyük bir günah olduğunu unuttuk. Akılla, ahlakla ve adaletle kötülüklerden sakınacağımızı ve iyliklere yöneleceğimizi önemsizleştirdik.
Akıl, ahlak ve adalet bugün içi boş hoş kelimeler haline getirildi. Din adı altında akla, ahlaka ve adalete her türlü düşmanlık meşru haline getirildi. Dinin akılla kavranamayacağı saplantısı ve sapkınlığının arkasına gizlenilerek her türlü ahlaksızlığın ve adaletsizliğin geçerli ve hakim kılınması şeklinde bir yönelim yaygınlaşmaktadır. Allah, aklımızı aktif olarak kullanmamızı emretmesine rağmen, akıl ve ahlak düşmanı odaklar, sürekli olarak aklı atıl hale getirmenin bütün yollarının yaygınlaşmas için sürekli olarak faaliyet göstermektedirler. Aklı olmayanın dininin ve ahlakının olmayacağı temel gerçeğinin yeniden kavranmasına ihtiyaç vardır. Din, akılla, ahlakla ve adaletle katkı sunduğu sürece, insan hayatındaki canlılığını ve işlevselliğini sürdürmektedir.
Dindar olmak katı, kapalı ve olmuş bitmiş değişmez bir durum olarak algılanmaktadır. Dindarlık, hayat tecrübesiyle beraber sürekli olarak gelişmektedir. Dindarlığın gelişimi, açıklığı ve dinamikliği akılla, ahlakla ve adaletle mümkündür. Akılla, ahlakla ve adaletle donanan bir dindarlığın geleceği olabilir. Akıldan ve ahlaktan kopartılmış bir din, ölülerin dini olmaktan ileri gitmeyecektir.