Dolar (USD)
34.56
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3008.33
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Aralık 2021

Akıl, kalb ve Hakim Tirmizi

Hakim Tirmizî’nin “KALBİN ANLAMI” adında hacmi küçük olsa da muhteşem bir eseri var. Tirmizî (rh), insana gelen bilginin geçirdiği yolculuğu (mertebeleri), insanın anlama, kavrama serüvenini, bilgiyi işleme ve bilginin insanda yer edinmesi ile birlikte insanda meydana getirdiği taakkul (akletme) ve tahalluk (ahlaklanma) mertebelerini konu edinmiş.

Hicri 3. Yüzyılda yaşamış olan Hakim Tirmizî, Kutub-i Sitte olarak bilinen 6 Sahih Hadis kaynağından biri olan Sahih-i Tirmizî’nin müellifi bir alim. Türk olan bu büyük deha maalesef bizde sadece Muhaddis kimliğiyle biliniyor.

Tek kelimeyle söylersek gerçekten de alanında muhteşem bir eser!

Kitap, tümü kalb adı altında toplanan sadr, kalb, fuad ve lübb gibi kalbin mertebelerinden bahsediyor.

Bilgilerin insana ulaşması sürecinde nelerle karşılaştığını, bu bilgilerin hangi “kontra-bilgiler*ile karşılaşıp “etkisiz kılınmaya maruz kaldığını ve kalabileceğini” konu edinmiş.

Tirmizî, bilginin insanda çeşitli mertebelerde bulunabileceğini söyler. Bu mertebeler, derinliğine göre bilgi sahibini etkileme gücüne sahip olduğu için çok önemlidir.

Kimi sözcükler, kavramlar anlam akrabalığı taşıyabiliyor. Her ne kadar yakın anlamda (akraba anlam) olsalar da bu sözcüklerin anlam farklılıkları anlama zenginlik ve derinlik katar, kişiye yeni ufuklar kazandırır.

Sadr,

Kalb,

Fuad,

Lübb gibi farklı anlamlara sahip oldukları halde bizde tek anlama sıkıştırılıp anlam dünyası daraltılan kavramlar kitapta detaylı bir şekilde işlenmekte. Zaten kitabın tam adı da Beyanü’l-fark beyne’s-sadri ve’l-kalbi ve’l-fuadi ve’l-lübbidir.

Hakim Tirmizi’nin, Kur’ân-ı Mubin’de bazen ayrı ayrı, bazen de aynı bağlamda geçen sadr, kalp, fuad ve lübb gibi kelimeleri bağımsız ele almasının bir diğer sebebi de, bu vesileyle essah bilgiye, bu bilgiden hareketle ahlaki davranışa sahip olmaya ve dolayısıyla bilgi/taakul ile ahlaklanma/tahallukta en yüksek mertebeye ulaşmayı hedefler.

Tirmizî’nin bu metodu kalbin anlamına da uygun düşüyor. Nitekim Arapça bir kelime olan ‘kalb’ sözlükte bir halden başka hale dön(dür)me, dönüştürme anlamlarına gelmektedir. Takdir edersiniz ki ‘kalb’ derken göğüs kafesimizin arkasında bulunan ve çok önemli bir organımız olan kalbi değil, aklın yerine kullanılan ve mertebeleri bulunan ‘meleke’yi kastediyoruz.

Tirmizî, bilginin önce sadra geldiğini, burada karşılaştığı doğru, yararlı ya da olumsuz,‘kontra-bilgi/haber’ yüzünden bu bilginin kalbe ve diğer mertebelere geçip geçmeyeceğini söyler. Konuyu bir örnekle açıklarsak;

Mesela “Besle kargayı, oysun gözünü”atasözünü duyan ve bunu, “İyilik yaparsan, iyilik yaptığın kişinin ihanetine uğrarsın” olarak anlayan kişi ‘kontra-bilgi” edinmiş olur. Daha sonra ‘iyilik’ yapmamız gereken durumlarda aklımıza gelen bu atasözünden dolayı, yani sadrımızı baskılayan bu bilgiden dolayı iyilik yapmaktan vazgeçiyoruz.

Sadr, bilginin ilk uğrağıdır ve en korunaksız mertebedir. Çünkü sadra gelen bilgi ‘filtreden’ geçmiyor. Şayet sonraki merhalelerde bulunup sadra olumlu anlamda etki eden güçlü ön bilgi yoksa, sadrın olumsuz bilgiden etkilenmesi ve kalbi bu bilgiye karşı zayıflatması söz konusu olabiliyor.

Sadra gelen bilgi mertebe mertebe ilerler ve nihayet “lübb”de kemale erer.

Kur’an-ı Kerim’de en yüksek mertebenin lübb olduğunu görüyoruz. Ayetlerde, ‘Ulu’l elbab’ olarak geçen ve derin kavrayış olarak tercüme edilen mertebeyi Hakim Tirmizî, ‘kavramanın en güçlü mertebesi’ olarak kabul ediyor.

Kitabın özetinin özeti böyle, hacmi küçük dediğime bakmayın. İlgiliyseniz, çok derin olan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.

*Kavram/sallaştırma bana aittir.