Âkif'in milletine bıraktığı kutlu miras 100 yaşında
Çileyle
yoğrulmuş öyle güzel bir hayat yaşayacaksın, öyle bir eser bırakacaksın ki
üzerinden 100 yıl dahi geçse unutulmayacak.
Gün gelecek,
âhirete irtihâl edince seni uğurlamaktan imtinâ eden ceburrut anlayış yerle
yeksân olacak; görev yaptığın Meclis ve bu devletin başkomutanı bir ahde
vefanın gereği olarak, aziz hâtıranı yaşatmak için 2021 yılını “Mehmed Âkif, Direniş ve Diriliş Destanı
İstiklâl Marşı Yılı” ilan edecek.
Ne mutlu sana ve “Âsım’ın Nesli” diye sembolize ederek arkanda bıraktığın kutlu mirasa!..
Âkif’in hayatı yazdığı eserlerden daha büyüktür
“Konuşmak bir mânâ ise susmak bin bir mânâ.
Herkes konuşmasına konuşur lâkin sükût yürekli olana” diyen Mehmed Âkif
Ersoy’un sükûtu şiirlerinde çığlığa dönüşür.
“İstiklâl Marşı” ve “Çanakkale Şehitleri” bu haykırışın en
etkileyici örneklerindendir.
Âkif, eserine koyduğundan fazlasını yaşayan yani sadece eserleriyle değil, hayatıyla da örnek bir insandır. Âkif’in hayatı eserleri kadar büyüktür, hatta hayatı eserlerinden daha büyüktür. İstiklâl Marşı’nı Safahat’a almaması da bunun kanıtıdır.
Eşine az rastlanan önder ve örnek bir şahsiyet
Âkif,
imâmesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılan Osmanlı Devleti’nin ardından umudun
simge isimlerinden olur. İstanbul’un işgalinden (13 Kasım 1918) sonra aldığı
davet üzerine Millî Mücadele’ye katılmak amacıyla Ankara’ya geldiğinde
kendisine büyük hayranlık duyan Tâceddin-i Veli Camii imamı Tevfik hoca, Âkif’e çalışmalarını
sürdürebilmesi için Tâceddin Dergâhı’nı
tahsis eder.
Eşine az rastlanan önder ve örnek
bir şahsiyet olan Âkif, ülkesini işgal etmek isteyenlere karşı aklıyla, kalbiyle,
diliyle ve her şeyden öte kalemiyle büyük bir mücadele başlatır.
Mütefekkir, iman ve aksiyon adamı Âkif, Kurtuluş Savaşı’nda millî kuvvetlerin yanında yer almakla kalmayıp, yazı, şiir, konuşma, vaaz ve hutbeleriyle halkı cephelere seferber ederek, Millî Mücadele’nin kahramanlarından biri olur.
Millî Mücadele’de vaazları büyük yankı uyandırdı
5 Haziran
1920’de Mustafa Kemal Paşa’nın teklifi ile Burdur Mebusu seçilir. Bu dönemde
Eskişehir, Burdur, Sandıklı, Dinar, Afyon, Antalya, Konya, Kastamonu gibi
şehirlerde halka ve diğer bazı mebuslarla beraber cephelerde askerlere hitaben
Millî Mücadele’yi teşvik eden konuşma ve vaazlarını sürdürür. Meclis kararıyla
gittiği Kastamonu’daki Nasrullah Camii’nde
Sevr’i anlatan ve Millî Mücadele’yi destekleyen meşhur vaazını verir. Bu vaaz
büyük yankı uyandırır.
Ayrıca
Ankara’da ev buluncaya kadar Kastamonu’da oturmak üzere ev tutar, Eşref Edib’in
öncülüğünde Sebîlürreşâd da Kastamonu’da yayına başlar. Âkif’in Nasrullah
Kürsüsü’nde verdiği vaaz bu nüshada yayınlanır. (Bu sayı büyük ilgi gördüğünden
bir kaç defa basılır.)
1920’nin Aralık sonunda Mehmed Âkif, Ankara’ya döner. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Sebîlürreşâd kadar hiçbir gazetenin neşredilemediğini ve manevî cephemizin kuvvetlenmesinde Sebîlürreşâd’ın büyük hizmeti olduğunu bildirerek teşekkürlerini sunar.
Dizelerin Mimar Sinan’ı Ümmetin sevdalısı
Burdur
Mebusu olduğu yıllarda günlerini Tâceddin Dergâhı’nda geçiren Âkif, dostlarıyla
Millî Mücadele şuurunu burada zirveye taşır. Bir gece yatağından fırlar kağıt kalem bulamayınca İstiklâl Marşı’mızın
ilk mısralarını bu mütevazı mekânın duvarlarına kazır. Milletin derdini,
acısını, sevincini ve coşkusunu hem teninde, hem ruhunda yaşayarak dizelere
aktarır. Çünkü O, dizelerin Mimar Sinan’ı, Ümmet-i Muhammed’in sevdalısıdır.
İstiklâl
Marşı’nın yazılması ve kabulü
Maarif
Vekaleti, Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlarında, İstiklâl Harbi’nin millî bir ruh
içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla 1921’de bir güfte yarışması
düzenlenir. Yarışmaya toplam 724 şiir katılır.
Çanakkale
Şehitleri ve Bülbül gibi şiirleri kaleme alan Mehmed Âkif, “Milletin başarılarının para ile
övülemeyeceğini” düşündüğü için yarışmaya katılmaz.
Eğitim
Bakanlığı yarışmaya katılan güfteleri inceler, fakat içlerinden İstiklâl Marşı
olabilecek bir eser bulunamaz.
Mehmed Âkif,
Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey’in kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli
davet mektubundan sonra yarışmaya katılmama fikrini “ödül almamak” şartıyla değiştirir. Ankara’daki Tâceddin Dergahı’ndaki
odasında, “Türk Ordusu”na hitap
ettiği şiiri kaleme alır ve bakanlığa teslim eder.
Âkif şiirde,
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine
ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk’a, yurduna ve dinine
bağlılığını dile getirmiştir.
Hamdullah
Suphi Bey, Âkif’in şiirinin önce cephede askerler arasında okunmasına karar
verir. Batı Cephesi Komutanlığı’na gönderilen şiir, askerlerin büyük beğenisini
kazanır. 17 Şubat 1921’de Hakimiyet-i Millîye ve Sebîlürreşâd gazetelerinde
yayınlanır.
Ön elemeyi
geçen 7 şiir 12 Mart 1921’de Gazi Mustafa
Kemal Paşa’nın başkanlığını yaptığı Meclis oturumunda tartışmaya açılır. Mehmed
Âkif’in şiiri, Meclis kürsüsünde
Hamdullah Suphi Bey tarafından okunur. Şiir okunduğunda, milletvekilleri
büyük bir heyecana kapılır ve diğer şiirlerin okunmasına dahi gerek görülmez.
Bazı mebusların itirazlarına rağmen Âkif’in şiiri coşkulu alkışlarla kabul
edilir.
Âkif, 500 liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek amacıyla kurulan Dârülmesai’ye bağışlar. Âkif ayrıca, İstiklâl Marşı’nın Türk Milleti’nin eseri olduğunu beyan eder ve İstiklâl Marşı’nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat’a dahil eder.
Bestesi ancak 2 yıl aradan sonra yapılabildi
Millî
Mücadele’den dolayı, Âkif’in şiirinin
bestelenmesi iki sene ertelenir. 12 Şubat 1923’te İstanbul Maarif Müdürlüğü’ne
beste yarışması açma görevi verilir. 1924’te Ankara’da Maarif Vekaleti’nde bir
kurul toplanır.
Bu kurul, 24
müzisyenin bestesinin içinden Ali Rıfat
Çağatay’ın bestesini kabul eder. İstiklâl Marşı, metni ve bestesiyle bütün okullara
bildirilir. 1930 yılına kadar bütün okullarda söylenir. Ali Rıfat Çağatay’ın bestesinin Türk müziğinin etkisi altında
olduğu gerekçesiyle 1930 yılında alınan karar uyarınca Osman Zeki Üngör’ün bestesi benimsenir.
Toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapar. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük
beste eşliğinde günümüzde İstiklâl Marşı olarak okunmaktadır.
Bugün, Millî Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un kaleme aldığı ve 12 Mart 1921 tarihinde Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen İstiklâl Marşımızın kabul edilişinin 100. yıl dönümü Türkiye’nin her yerinde coşkuyla kutlanıyor. İstiklâl şairimiz merhum Âkif’i bir kez daha rahmetle yâd ediyoruz.
***
ÂKİF’İN HÂTIRALARI SON NEFESİNİ VERDİĞİ MISIR APARTMANI’NDA YAŞATILACAK
Her İstiklâl
Caddesi’nde yürüyüşümde Mısır Apartmanı’nın önünden geçerken hüzne gark olurum.
O caddede sel gibi coşkun akan insanların arasında ruhumu bir kasvet kaplar.
Geçtiğimiz Salı günü Nâzım Hikmet Ran’ın “Üstünde
orospular yükseltiyor sesini...” diye hayıflandığı Hüseyin Ağa Camii’ni
ziyaret ettikten sonra 163 numaralı Mısır Aptmanı’na da uğrayıverdim. Geniş ve
boş merdivenlerinden 4’üncü kata çıkıp, 22
numaralı dairenin kapısından girdiğimde hummalı bir çalışma ile birlikte
beni “Mehmed Âkif Ersoy Hâtıra Evi”nin
kreatörü Zihni Tümer karşılayıverdi.
Sanki
sözleşmişiz de, 136 metrekarelik bir alanda, onca toz dumanın, onca
koşuşturmacanın arasında bir Âkif muhabbeti ki, heybede ne varsa döktük
ortalığı, daha hâtıra evi ziyaretçileriyle buluşturulmadan. Merhum Âkif bu
mekânda az zamanda çok şey yaşamış ve ruhunu da burada teslim etmiş. “Âkif’e garip geldi, garip göçtü”
demesinin o kadar çok sebebi var ki, anlatmakla tükenmez.
Dairede
bulunan herkes Âkif’e dair kaybolan hâtıraları, yeniden duvarlara asarak onun
hâtıralarını canlandırmak için durmaksızın harıl harıl çalışıyor. Mekânın
salon, hol ve odalarında oluşturulan dijital platform ve görsellerle Âkif’in 63 yıllık hayatı anlatılıyor.
Bölümden bölüme geçerken Âkif’in mücadelesi ve hâtıraları film kareleri gibi
kesintiye uğratılmadan veriliyor. Fatih’in ruhanî atmosferinde Sarıgüzel’de
hayata gözlerini açan ve Beyoğlu’nun loş sokaklarındaki Mısır Apartmanı’nda son
nefesini veren millî şairimizin hâtıraları herkesi bekliyor.
Bugün Mart’ın 12’si, yani İstiklâl Marşı’nın Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nde kabulünün 100. Yılı. Hem devlet, hem millet bu aziz
hatıraya sahip olmanın haklı gururunu yaşıyor.
Dün
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’de “100. Yılında İstiklâl Marşı Sergisi”nin açılışını yaptı. Bugün sıra
yıllardır açılışı yılan hikâyesine dönen “Mehmed
Âkif Ersoy Hâtıra Evi”de. Âkif’in ruhunu teslim ettiği bu mekânda, onun
aziz hâtıralarıyla birlikte ruhu da şâd edilecek.
Bu açılışın
benim için ayrı bir önemi daha vardır. O da kırık kalemimle, kifâyetsiz
cümlelerimle neredeyse 2000’li yılların başından beri her fırsatta bu mekânın
Âkif’e hasredilmesi çağrısıydı. Bu çağrı, bu sabah saat 10.00’da Kültür ve
Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un
hâtıra evini hizmete açmasıyla birlikte sonlanacak. Mutluyuz.
Emeği geçen
herkese teşekkürler...
Yaşasın
Âkif...
Yaşasın
Türkiye...
***
İSTİKLÂL MARŞI
-Kahraman
Ordumuza-
Korkma,
sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun
üstünde tüten en son ocak.
O benim
milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir,
o benim milletimindir ancak.
*
Çatma,
kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman
ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?
Sana olmaz
dökülen kanlarımız sonra helâl,
Hakkıdır,
Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
*
Ben ezelden
beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın
bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel
gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım
dağları, enginlere sığmam, taşarım.
*
Garb’ın
âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman
dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun,
korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet!"
dediğin tek dişi kalmış canavar?
*
Arkadaş!
Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et
gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana
va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir,
belki yarın… belki yarından da yakın.
*
Bastığın
yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı!
Düşün
altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd
oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme,
dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
*
Kim bu
cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ
fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Cânı,
cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek
vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
*
Ruhumun
senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin
ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu
ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli
Ebedî
yurdumun üstünde benim inlemeli
*
O zaman vecd
ile bin secde eder –varsa- taşım;
Her
cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır
rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman
yükselerek Arş’a değer, belki başım.
*
Dalgalan sen
de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık
dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen
sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır,
hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır,
Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
MEHMED ÂKİF ERSOY