Âkif'in hâtıraları vefat ettiği mekânda yaşatılacak
Menzile varmak için nefes tüketen kalabalıklar İstiklâl
Caddesi’nden bendine sığmayan nehirler gibi âleme akıyor. Domino etkisiyle
dünyanın dört bir yanına savrulan “Arap
Baharı” mağduru turistler, zenci yerliler, küpeli oğlanlar, siyah gözlüklü
figüranlar ne zaman biteceği belli olmayan film için rol kesiyor...
“Ruhumun
senden İlahî şudur ancak emeli: / Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli; /
Bu ezanlar ki, şehâdetleri dînin temeli, / Ebedî yurdumun üstünde benim
inlemeli...” diyen merhum Âkif’in sözleri yerlerde sürünüyor.
Hüseyin
Ağa Camii buram buram iman kokuyor
Cadde-i Kebir, Âkif’in Âsım’ından yoksun gençlerle dolup
taşıyor. Karşıdan gelenler, karşıya gidenler; akıyor, birbirine karışıyor.
İstiklâl âdeta bütün idealist duyguları yutuyor; gününü gün eden insancıklar
doğuruyor. Renk cümbüşünün içinde ilerleyen ruhu katranlaşmışlar, bütün
güzellikleri bastırıyor.
Köşede duran mahzun Hüseyin Ağa Camii, “durun kalabalıklar bu yol çıkmaz sokak” diye bağırıyor. AVM’lerin
önünde kuyruğa girenler; alış-veriş yapma, karnı acıkanlar ise; yemeli-içmeli
mekânlarda yer bulabilme telâşında.
Bunca dünyevîleşen koşuşturma ve kokuşmanın arasından bir râyiha
dağılıyor caddeye. Çağırıyor herkesi ilkbahar tazeliğinde. Buram buram iman
kokuyor.
Cadde kapısından içeri girerken Nâzım Hikmet Ran’ın, “Havsalam almıyordu bu hazin hali önce /
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce // Dertli bir çocuk gibi imanıma
bağlandım; / Allahımın ismini daha çok candan andım. // Ne kadar yabancısın
böyle sokaklarda sen! / Böyle sokaklarda ki, anası can verirken, // En
kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, / Üstünde orospular yükseltiyor sesini...”
dizelerini mırıldanıyorum. Duâ ve niyazlarımı kadim kubbe altında semaya
bırakıyorum.
Sonra Atıf Yılmaz Sokağı, Demirören İstiklâl AVM, Halep
Pasajı, Atlas Pasajı, Yeşilçam Sokağı ve kalabalığı yara yara ilerleyen
nostaljik tramvayın yanından “Mısır
Apartmanı”na doğru yol alıyorum. Galatasaray Sultânîsi’nin önü Kovid-19
pandemisi dolayısıyla çok sakin. Slogan atarak hak arayanlar, ellerinde
pankartlarla derdini anlatanlar sırra kadem basmış.
Galatasaray Sultânîsi’ni geçtikten sonra kalabalık
seyreliyor, atmosfer başka bir renge bürünüyor. Soğuğa rağmen yol kenarı
müzisyenden geçilmiyor. Gitar sesi saksafona, bağlama sesi darbukaya karışıyor;
ziyafeti beğenenlerin bozuk para şıngırtısı cümbüşü habire fişekliyor. Sokağa
taşan bu festival tâ Asmalı Mescid’e kadar uzanıyor.
Mısır
Apartmanı’nın birbirinden ilginç sakinleri
Beyoğlu-Karaköy arasındaki tarihi Tünel’e doğru ilerlerken,
Yapı Kredi Yayınları’nın ilerisinde, St. Antuan Kilisesi’nin berisinde 163 kapı
numaralı, heybetli, makyajı yerinde, caddenin en gösterişli binalarından olan Mısır Apartmanı’na nihayet ulaşıyorum.
Bina, 1910 yılında Mısır Hidivi Abbas
Halim Paşa’nın isteği üzerine kışlık konak olarak mimar Hovsep Aznavur’a yaptırılmış. Abbas
Halim Paşa’nın ölümünden sonra varisleri tarafından apartmana dönüştürülmüş.
Apartman farklı dönemlerde Ziraat
Bankası, İlkut Uras, Hayri İpar,
Ali İpar, Şair Mithat Cemal Kuntay,
Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif,
Sami Paşazade, Abdülhak Hamid Tarhan,
Fuat Şemsi İnan, Atatürk ün dişçisi Sami
Günzberg, Faruk Süren’in babası dişçi Arşak Sürenyan, Hüsamettin Cindoruk, Koray İnşaat ve İsrail Gizli Servisi MOSSAD gibi birbirinden farklı hayatları
misafir etmiş.
Hikâyesi çoook uzun. Benim için önemli olan asıl hikâye,
Millî Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’u misafir etmesi.
“Mekânın
rûhu” uzun yıllar uykuya daldı
Mısır’da 10 yıllık uzlet günlerini tamamlayan Mehmed Âkif Ersoy, hastalığı ilerlemiş bir
halde eşi İsmet hanımla 17 Haziran 1936 yılında İstanbul’a döner. Şair
vapurla rıhtıma doğru yaklaşırken, şehrin siluetini uzun uzun seyrederek
gözyaşları döker. Rıhtıma yanaşıldığında ise Âkif’i sadece birkaç dostu karşılar. Abbas Halim Paşa’nın ısrarlı daveti üzerine Ersoy, birkaç gün
Maçka’daki evde misafir olur. Daha sonra Şişli Sıhhat Yurdu’nda kısa bir süre tedavi görür. Ve nihayetinde
Âkif, Mısır Apartmanı’nın dördüncü
katındaki daireye yerleştirilir. Hizmetine bir hasta bakıcı verilir. Bu dönemde
Abbas Halim Paşa, Mehmed Âkif’le çok
yakından ilgilenir.
İlgilenenlerden birisi de Âkif’in üç Âsım’ından (Köse Âsım, Hâfız Âsım, Âsım Şakir)
biri olan Hâfız Âsım’dır. Mısır dönüşü Üstâd’ı hiç yalnız bırakmaz. Kur’an
okuyarak teselli verir, naatlarla coşturur, közlenmiş hâtıraları harlandırır. Âkif’e
belli etmez amma gözyaşlarını yüreğine akıtır.
Âkif de Hâfız Âsım’ı sever amma o ümitlerini başka bir
Âsım’a bağlar. O Âsım ki, Asr-ı Saadet’ten Âkif’e durmaksızın “Âsım’ın Nesli”ni fısıldar...
27
Aralık 1936 Pazar günü, gecenin gündüzü örttüğü saatlerde Mehmed Âkif Ersoy,
6 aydır misafir olduğu Mısır Apartmanı’nda son nefesini verir.
Buradaki anılar da Âkif’le birlikte gömülür. “Mekânın rûhu” derin bir uykuya dalar. Apartmanda hoyratlıklar,
anadan üryan tablolar, şerefe kalkan kadehler birbirini kovalar.
Âkif
çok uzun süre ahde vefa bekledi
Hâlâ Mısır Apartmanı’nı
çevreleyen ışıldaklardan zevksizlik fışkırıyor. Işıkların arasından dışarıya
hoyrat sesler dökülüyor. Merdivenlerin basamaklarındaki izler apartmanın
sakinlerini ele veriyor. Eğlence düşkünü kalabalıklar; basamaklardan bir
iniyor, bir çıkıyor. Yorgunluklar, merhum Mehmed Âkif’in hasta yattığı dairenin
yanında, altında ve dahi üstünde kadehlerle unutuluyor!. Arsızlıktan çatlamış
dudaklar, “Makber”i terennüm
ediyor!.. “Cay-ı dilber”le son bulan
dizeler; loş ışıkların, fasıl gruplarının, tangoların, oriental showların,
sarhoş kahkahaların arasında kirleniyor!.. Ve bütün bunlar oluyorken, dünya
gündemini iPad’ından izleyen nesil, ne yazık ki Âkif’in bu apartmanda son
nefesini verdiğinden bîhaber yaşıyor!..
Ve
Mehmed Âkif Ersoy Hâtıra Evi ziyarete açıldı
Uzun yıllar Âkif in buradaki kederli sessizliği 12 Mart’ta yani İstiklâl Marşı’nın Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nde kabulünün 100. yılına denk gelen bugünde bir nebze
olsun dindi.
63
yıllık ömrünü milletine adayan Âkif’e devleti yöneten varisleri bir “ahde vefa”nın gereği olarak, onun son
nefesini verdiği Beyoğlu İstiklâl Caddesi, Mısır Apartmanı, kat 4, numara 13’deki
136 metrekarelik daireyi “Mehmed Âkif
Ersoy Hâtıra Evi” olarak vakfetti.
Hâtıra Evi, bugün Kültür
ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un
katılımıyla ziyarete açıldı. Saat 11.00’de İstiklâl Marşı’nın okunması ile
başlayan program, mehteran takımı ve kısa belgesel gösterimiyle sürdü. Ardından
Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali
Yıldız, İstanbul Valisi Ali
Yerlikaya, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet
Nuri Ersoy’un günün anlam ve önemini belirten konuşmalarla devam etti.
Konuşmaların ardından kurdela kesimi yapılarak, aralarında Cumhurbaşkanlığı
Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu Başkan Vekili Prof. Dr. İskender Pala, İstanbul İl Kültür ve
Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz, edebiyat
dünyamızın önemli simalarından Beşir
Ayvazoğlu’nun da bulunduğu çok sayıda ziyaretçi Mehmed Âkif Ersoy Hâtıra
Evi’ni gezerek anı defterine duygularını not düştü.
*
Âkif’in hâtıralarını yaşatmak, Âkif’i yaşatmaktır. Âkif’i
yaşatmak; bazen de onun ağladığı, güldüğü hatta öldüğü mekânları yaşatmaktır.
Vesselâm...