Akif’in aktüel değeri
Mehmet Akif Ersoy (20 Aralık1873- 27 Aralık 1936), modern dönemde Müslüman dünyasında yetişen en önemli mütefekkirlerin başında gelmektedir. Mehmet Akif Ersoy’un Bayramiç veya İstanbul’da doğduğuna dair bir tartışma yapılmaktadır. Akif, herhangi bir mekana sığmayacak dünyayı kapsayan bir biyografiye sahiptir. Akif’i Bayramiç veya İstanbul’a sığdırmak yerine, onu dünyaya hitap eden küresel bir insanlık mütefekkiri olarak değerlendirmek lazımdır. Derin bir Müslüman mütefekkir olan Akif, hiçbir kasaba ve şehre sığmayan, bir dünyalı Müslüman kimliğine sahiptir.
Akif, sade ve sahici bir hayat yaşamıştır. O, düşünceleriyle ve pratikleri arasında olgun bir düzeye varmış örnek nitelikte bir hayat tecrübesine sahiptir. Riyakarlık, dalkavukluk, şöhret ve güce tapma gibi büyük afetlerin tuzağına düşmeden sözünü, sade, derin, anlamlı, verimli ve dinamik bir şekilde insanlığa söylemiştir. Sade yazmanın kendisi için asıl olduğunu söyleyen Akif, sanatkarız diye ortaya çıkıp adi birer simsar gibi tefekkürün, sanatın ve edebiyatın sömürülmesine karşı çıkmaktadır.
Akif, insanlığın sorunlarına direkt Kur’an’dan ilham alınarak pratik çözümler, yollar ve modeller geliştirilmesini savunmaktadır. Kur’an’ın, İslam’ın ve Tevhid’in efsaneler ve menkıbelerle örtülmemesini, Kur’an’ın ve İslam’ın gerçek yerinin gökler ve mezarlıklar olmadığını anlatan Akif, İslam ve Kur’an’ın pratik hidayet yolu olduğu gerçeğini insanlığa hatırlatmakta, Müslüman olmanın hayatı sürekli olarak inşa eden ameller peşinde koşmak olduğunu söylemektedir. Akif, insanlığın, ancak Müslüman bireyin sahici bir şekilde çalışmasıyla ayağa kalkacağını düşünmektedir.
Akif’e göre Müslüman insan, Allah’ı örnek almalıdır. Allah, her daim yeni bir işte olan Yaratıcı ve Yenileyen olarak Kendisini anlatmaktadır. Akif’e göre insan, Allah’ı örnek almalı, atalet, tembellik, miskinlik gibi yoz hallerden uzak kalarak sürekli çalışma ve üretmek için kendisini mobilize ve motive etmesi gerektiği mesajını vermektedir.
Akif, insana, dünya hayatının öneminden gafil olmaması gerektiğini anlatmaktadır. İnsan için en büyük felaket ve kötülük, dünyanın ve hayatın kendisi için bir beka meselesi olduğu gerçeğinden gafil olmasıdır. Akif, Müslümanları, sarsıcı bir üslupla dünya ve hayat gerçekliğini yeniden idrak etmeye davet etmektedir: “Bu hayat madem insan için imtihan, yarın pişman olmamak için hayatı ganimet bilip değerlendirmelidir. Bu gerçeği görmeyip gayret etmiyorsan insan değilsin demektir. Zamanın sefaletle niçin geçsin? Çabaların niçin az, Allah’a inancın yok mu? Dünya elinde iken çalış da dünyada insan ol. Öbür dünyada yok yerden kimse sana insanlık bahşetmez. Dilinden ahiret düşmüyor ama ona yönelik âtıl bir tavır sergiliyorsun. Eğer böyle eli boş gidersen orada ellerin boş kalır. Artık hayaller peşinde koşma. Gözünü hakikatlere kapama. Dünyanın hakikat olduğunu ahirette anlayacaksın.”Akif’in tefekkür dünyasında, insan ve Müslüman olmanın yolu, dünyanın ve hayatın gerçekliğinden kopmamaktan, çalışmaktan, ve illüzyonlar arasında kaybolmamaktan geçmektedir.
Akif, Kur’an’ın, hikmetin ve çalışmanın insanın tek yolu olduğuna dair coğrafyalara sığmayan mesajını bize vermektedir.Hayat hikayesiyle Akif, İslam’ı ve insanlığını bu dünyada canlı olarak yaşamış sahih ve salih bir insani pratik ortaya koymuştur. Akif’in tefekkür dünyasında duygu ve düşünce, felsefe ve sanat, edebiyat ve ideal, objektif ve sübjektif olan birbirinden ayrılmamaktadır. Akif, siyasetin, iktdar için yapılan bir vahşet mücadelesi olmadığını, siyasetin hikmete, ahlaka ve hukuka dayanması gerektiğini sürekli olarak vurgulamaktadır. Başta Müslüman toplumlar olmak üzere bütün dünya halklarına Tevhid hakikatini anlatan Akif, ibadet ve ahlakın, iman ve hayatın, akıl ve amelin, bugünün ve yarının bütün olarak tecrübe edilmesi şeklinde cetin bir meydan okumayı önümüze koymaktadır. Bu dünyada gerçek ve işlevsel anlamda nasıl bir Müslüman insan olunacağı sorusuna derinlikli ve doyurucu cevaplar veren Akif’in tefekkür dünyasını okumaya ve anlamaya çok ihtiyaç duyduğumuzun altı iyice çizilmelidir.