Akdeniz'e Kısa Bakış -Hatırlatmalar
Uzun yıllardır gerek rezervler gerekse bu rezervlerin taşınması ve kullanımı noktasında büyük güçler arasında bilek güreşine sebebiyet veren ve özellikle Suriye iç savaşının başlaması sonrası doruk noktaya ulaşan Doğu Akdeniz rekabetine ve nedenlerine kısa bir bakış yapmak gerekirse;
Doğu Akdeniz sadece Türkiye için değil bölge ülkeleri ve küresel güçler için tarihsel süreçte daima önemli olmuş ve giderek te önemini artıran, jeopolitik, jeostratejik konumu ile son derece önemli bir havzadır. Ülkemizin geleceği içinde hayati bir öneme sahiptir.
Suriye iç savaşı bahanesi ile bölgede şu anda onlarca ülkenin donanması bulunmaktadır. Bu yığılmayı sadece Suriye’de artık esamesi dahi okunmayan proje örgüt DAEŞ’e bağlamak oynanan küresel senaryoya teslim olmak anlamına gelecektir. Aslında başta ABD olmak üzere bölgede konuşlanma derdinde olan ülkelerin temsilcileri çeşitli platformlarda bu hususta detay açıklamalar yapmışlardır. Örneğin; ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2019 başında yaptığı bir açıklamada geçen şu ifadeler bu açıklamalardan sadece birisi… “Doğu Akdeniz ABD’nin bir dizi stratejik çıkarının bulunduğu bir bölge. Biz Doğu Akdeniz’e yeni hidrokarbon kaynaklarının bulunduğu, enerji kaynaklarının varlığı ve dağıtımı noktasında önemi her geçen gün artan bir bölge olarak bakıyoruz."
İlk olarak bölgenin stratejik önemine bakmak gerekirse; bölge coğrafi konumu itibariyle, Doğu ve Batı medeniyetlerini birbirine bağlayan ticaret yolunun merkezinde bulunmaktadır. Tarihi İpekyolu’nda da önemli bir konumda yer almaktadır. Süveyş Kanalı üzerinden Avrupa-Uzak Doğu lojistiğinde Ümit Burnu’na nazaran yaklaşık 13-14 bin kilometrelik bir avantaj sağlamaktadır ki bu hem zaman hem de maliyet açısından çok önemli bir avantajdır. Bir diğer husus ise Kıbrıs’tır ki; Kıbrıs, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz havzasının genel kontrolü açısından ekonomik ve askeri başlıklarda da ayrı ayrı önem taşımaktadır. Bu adanın stratejik değeri özellikle deniz ticareti, ulaşım hatları ve başlıca hava yollarından birisinin üzerinde bulunmasıyla artmakta ve gruplar/bloklar arası çıkar çatışmalarına sebebiyet vermektedir.
2000’li yılların başından itibaren netleşen doğal zenginlikler/rezervler ise Doğu Akdeniz’in yukarıda kısaca bahsettiğimiz önemine yeni bir boyut daha kazandırmıştır. Bölgeye Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dışında GKRY, Yunanistan, Lübnan, İsrail, Tunus, Libya, Suriye, Filistin ve İtalya’da komşu durumdadır. Ancak havzanın önemini arttırdığının altını çizdiğimiz hidrokarbon yataklarının çoğu Kıbrıs etrafında yoğunlaşmaktadır ve bu da denklemin çok bilinmeyenli hale gelmesine sebebiyet vermektedir.
Türkiye’nin enerji ithalatının ülke ekonomisine etkisi düşünüldüğünde bu havzadaki kaynakların kullanılmasının ülke kalkınmasından ne kadar önemli olduğunu anlamak zor olmayacaktır. Ayrıca Türkiye’nin 2023 hedefleri içerisinde koyduğu enerji üssü olma hedefi ve Karadeniz’de yapılan, devam eden diğer projelerle birlikte Avrupa Enerji hatlarını büyük ölçüde kontrol edecek noktaya gelecek olması çok önemli durumlardır. Bu sonucun Türkiye’yi tartışmasız şekilde bölgesel bir güç haline getireceğini bilen Yunanistan, Mısır, GKRY ve İsrail, destekçileri olan ABD, Fransa gibi ülkelerinde desteğiyle kendi planlarını yaparak Türkiye’yi denklem dışı bırakmaya ve oldu-bittilerle haklarımızı gasp etmeye çalışmaktadırlar. Mevcut siyasi iradenin bu hedeflerinden ve meşru haklarından vazgeçmeyeceğini çok iyi anlayan bu ülkeler ve küresel destekçileri tam da bu yüzden sürekli olarak Türkiye’de siyasi iradenin değişmesi için açık/örtülü adımlar atmaktadırlar. “Dostlarını” hep birlikte iktidara taşımak istemektedirler. Bölgesel aktörlerin yanı sıra bölgeye onların örtülü destekçisi ABD, Rusya, Fransa ve Çin’in yüksek ilgisi, Doğu Akdeniz’in ne kadar önemli bir bölge olduğunu anlatmak için tek başına yeterli bir durumdur.
Türkiye doğal konumundan ve uluslararası hukuka dayalı haklarından kaynaklanan payını/varlığını koruma konusunda kararlıdır ve bu kararlılığını bölgesel ve küresel güçlere net olarak göstermiştir. Mevcut iradeyi koruduğumuz müddetçe de bu kararlılık devam edecek ve ülkemiz haklarına kavuşacaktır. Aksi durumda ise “dostlar” arasında imzalanacak, haklarımızı peyder-pey elimizden alacak olan, ambalajı güzel içeriği gasp olan anlaşmalara tanıklık etmek zorunda kalabiliriz.