Akdeniz, bu kadar sıcak değildi
Yirminci asrın başlarında Paris'te vuku bulan devrim rüzgarı en çok Osmanlı coğrafyasını vurmuştur. Bununla birlikte dönemin süper gücü İngiltere, Osmanlı'dan kopardığı topraklarda önce kargaşa ve isyan siyaseti uygulamış. Daha sonra bu topraklarda yine kargaşa, kan ve gözyaşı siyasetini devam ettirmiştir. Osmanlı bakiyesi Mısır böyle bir yer, Libya böyle bir yerdi.
Romen yazar Paniat İstrati'nin Akdeniz adlı romanını okuyunca bu düşüncelerimde biraz daha haklı olduğumu gördüm. Yazarın devrimci bakış açısına giremeyen Sultan Abdulhamit, Fransız devriminden sonra Avrupa'da sanki devrimin önündeki tek engelmiş gibi gösteriliyor. İngiltere, Belçika ve Almanya hanedanlıkları görmezlikten geliniyor.
Yazarın devrimci bakışının yanında çocukken kendisine anlatılan bir hikaye de var. Boyar diye Erdol-Moldov-Romen soylularının çoğu Abdülhamit'in dedeleri tarafından idam ettirilmiş. Yazar Köstence'den İstanbul limanına bu hayallerle giriş yapıyor. Hayallerindeki kan kırmızısı şöyle değişiveriyor.
"Ancak boyarlarımızdan nicesini idam ettirmiş olan sultanların İstanbul'unu bana hatırlatan binlerce kıpkırmızı fes ve mağrur minareli camiler oldu. Yüzyıl önce memleketin tahtı (Erdel Beyliği) hala bu memlekette müzayede ile kiralanıyordu. Bu kent ki yalnız adı bile titretmeye yeterliydi. Ama şimdi hiçbir korku hissetmeden sokaklarında dolaşıyorumu2026"
Yazarın 1902 yılında İstanbul'a vardığında koca imparatorluk can çekişiyordu. İçten ve dıştan hep saldırı altında idi. Ama buna rağmen Dersaadet huzur ve asayişin kol gezdiği bir mekan ise bu bizim için bir gurur verici olmalı. Bu durum sadece İstanbul'da değil o dönem Osmanlı'nın bir eyaleti olan Şam eyaleti ve baş şehri Şam'da da öyledir. Bunu bizatihi yazar, romanın başkahramanı Adriyen'in ağzından anlatır.
Şam şehri, romanın kahramanı Adriyen'in Akdeniz sahilinden uzaklaşıp Osmanlı coğrafyasının içlerine doğru seyahat yaptığı en uzak yerdir. Burada badanacılık işine gelmişken tabela boyacısı olmuştur. Burada Adriyen, daha dindar insanlarla (Müslüman, Yahudi, Hristiyan) karşılaştığını görüyoruz. Fakat burada da Rusya'nın şımarık Şam konsolosu marifetiyle Batı'dan turneler, müzik gurupları, hayat kadınları getirilip Şam'daki Müslüman gençliğin ahlakının bozulmasına zemin hazırlıyordu. Suriye'de iç savaşın başladığı dönemde özellikle Şam'da sayıları on binlerin üzerindeki Rus kadın Moskova'ya geri dönmüştü. O dönemlerden bu dönemlere yayılma stratejisiu2026
Roman kahraman Adriyen, Osmanlı Coğrafyasının Akdeniz kıyılarında özellikle 1902 tarihinde İngilizlerin işgaliyle Mısır'da fuhuş, içki ve meyhane hayatının abartılı bir şekilde anlattığının altını çizmek istiyorum. Şu da bir gerçektir ki ülkelerin sahil kesimlerinde kozmopolit ve karmaşık bir hayat vardır. Çünkü bu kıyıdan karşı kıyıya insanlar sürekli yer değiştiriyor.
Yine Mısır'da İngiliz işgaliyle birlikte bölgenin İslamu00ee kimliği de değiştirilmesi anlamında Avrupa'dan modern hayat adı altında hayat kadınları! meşhur barcılar, üçkağıtçılar buralara getirilmişti. Bunlar için de mekan oluşturulmuş. Meşhur oteller ve barlar İngilizler eliyle yaptırılmıştı.
Benim romanda anlamaya çalıştığım ve romanın sonunda da anlamadığım şey şu idi: Kahraman Adriyen, yaşadığı sosyal ve özellikle ekonomik sıkıntılardan dolayı pasaportu olmadığı halde Avrupa'ya (Gerçi Romanya Avrupa sayılır! ama) gitmemiş de Osmanlı bakiyesi Akdeniz sahillerinde gezip iş bulmuştur. Ve ilginçtir ki Adriyen Köstence'den vapura binip önce İstanbul ve sonra Mısır'a doğru yol alırken yol arkadaşları Yahudi olmuştur. Yine Kahire'de ve Şam'da hep kendisine Yahudiler kol kanat germiştir. Halbuki Hristiyan teba, özellikle Rumlar ve Ermeniler'le iyi ilişkiler kurmuştu.
Yazar, bütün bunlara rağmen gezdiği Müslüman coğrafya'da gerek Türkler ve gerekse Araplar olsun bunları Avrupalılardan daha dürüst ve samimi bulur.