Akademinin içler acısı durumu
1996 yılında New York Üniversitesi'nde profesör olan Alan Sokal, akademik bir dergi olan Social Text'e “Aşılan Sınırlar: Kuantum Kütleçekiminin Dönüşümsel Bir Betimlemesine Doğru” tamamen uydurma bir makale gönderdi.
Bu makale derginin hakemlerinden tam not alarak yayınlandı.
Sonra Sokal, gerçeği kamuoyuyla paylaşmıştı.
Meselemiz bu değil ancak ülkemizde bundan daha vahim bir şey
yaşandı.
Muğla Sıtkı Koçman
Üniversitesi İşletme Bölümü'nden Prof. Dr. Recai Coşkun da akademide
yaşanan seviyesizliğe ve nitelik
düşüklüğüne dikkat çekmek için “Bilgelik
Olarak Dijital İşletmecilik” adlı tamamen kurgusal bir makale yazdı.
Bu makaleyi, Türkiye'de yayınlanan, Social Sciences Research Journal (SSRJ) adlı uluslararası hakemli
dergiye gönderdi. Makale, dergi
tarafından bilimsel bulundu ve 1 Kasım tarihinde yayınladı.
Bu dergide makaleler ücretle yayınlanıyor. Recai Hoca 500 TL
ödemiş, sanırım şimdi 1000 TL alıyorlarmış.
Makale, hakem değerlendirmesine giriyor sonra birkaç yazım
hatası ve ufak tefek düzeltmeler isteniyor. Hoca bu küçük hataları düzeltip,
tekrar gönderiyor. 1 Kasım 2023 tarihinde de müjdeli haberi alıyor.
Ancak makale baştan
sona kurmaca. Hem de öyle böyle değil. Birkaç yerden örnek verelim.
“Stalin, kendini
tüyleri yolunmuş tavuk sanarak, cinnet geçirip mevt-ül mort oldu.
Humeyni, tıpkı Salman Rüşti'ye yaptığı gibi bu zındığın
başına 10 milyon dolar ödül koymuş. Dante'nin mezarı yüzlerce mezar
soyguncusunun talanına uğradı.”
Devam edelim;
“Hegel diyalektiği
ayağa kaldırmaya çalışırken, diyalektik amuda kalkmıştı. Taso ve Pikaçu'nun
Türkiye güvenliğine tehditleri duyulmadı. Hakkında idam kararı çıkan Voltaire,
İsviçre'de dağ yamacında tarla alıp, gariban ve fukaralara toplu konut yaptı.”
“Foucault Sarkacı, keşke Yerebatan Sarnıcı'nda kurulsaydı.
İstanbul'a yakışmaz mıydı?”
Anlayacağınız heyet makaleyi okumamış bile. Hadi okumadılar
diyelim kaynakça bölümüne de mi bakmamışlar acaba? Buyurun kaynakça;
“Yönteme karşıyım, hepsi Popper'in yüzünden,
Bilimsel Anarşizm Yayınevi.”
“Tarihin
sonunu getiren son adam kimdi? Hurafe Yayınları”
“Ben senin için mi kavga ettim, kurt köpeğimin tanıklıkları, Gamalı Haç Yayıncılık”
“Nitelin hali ne olacak? Desem Bir Türlü Demesem
Bin Dert, Toplumsal Araştırmalar”
“Klasik
felsefe ölürken
bilimsel felsefe yükseliyor, Remziye'nin Kitabevi.”
Bakar mısınız
şu hale? Biri de çıkıp “bu nasıl makale,
bu hoca bizimle kafa mı buluyor” diye sormamış!
Oysa Recai Hoca, bir makalesinin tam üç sene sürdüğünü ifade
ediyor. “Gelişleri, gidişleri, düzeltmeleri, yurt içine gönderdiğim bir makalem
altı kere reddedildi. Artık kolay yoldan yayın yapmak herkesin hoşuna gidiyor”
diyerek meselenin vahametini ortaya koyuyor.
Bir ara benim de çok dikkatimi çeken ilginç ilanlar
yayınlanıyordu. Örneğin, “Farabi’de Dil
Mantık İlişkisi” konusunda çalışma yapmış olmak gibi doğrudan adrese teslim
ilanlardı bunlar.
Asıl vahim olan nedir biliyor musunuz? Akademide hala aktif
olan FETÖ yapılanması.
Bakınız profesör bir dostum ne diyor?
“Sadece onkoloji camiasından
intihal yapan en az 25 isim sayabilirim. Ve bu isimlerden bazıları yüzde 50
oranında intihal makaleleri tespit edilmiş olmasına rağmen haklarında hiçbir
şey yapılmadı.”
Geçenlerde Vatan
Partisi Genel Sekreteri Özgür Bursalı’nın paylaştığı belgelerde de
görüldüğü gibi FETÖ’nün akademide nasıl etkin olduğu ve neler yaptığı ayan
beyan ortada.
Eğer FETÖ varsa orada
muhakkak sınav sahtekârlığı vardır. Jüri ayarlama vardır. Sahte yayın, intihal
vardır. Kadroları ele geçirme çabası vardır. Üniversite ihalelerini ele geçirme
vardır.
Kısacası orada çürüme vardır. Peki, neden hala buna müsaade
ediliyor?