AK Parti’den bir ilk daha
AK Parti Merkez Yürütme Kurulu’nun Pazartesi günü yapılan toplantısında bir ilk yaşandı ve AK Parti’nin İkinci Genel Başkanı ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun partiden kesin ihraç istemiyle Merkez Disiplin Kuruluna sevk edilmesi kararlaştırıldı.
AK Parti MYK’sının almış olduğu karar yerinde bir karardır. Ahmet Davutoğlu bir yılı aşkın süredir çeşitli toplantılarda AK Parti ile anlaşamadığını, partinin gidişatından memnun olmadığını dile getirdi. Geçtiğimiz Nisan ayında da yaptığı 18 sayfalık açıklama ile partiden ayrılma sinyali vermişti ve Ramazan ayından itibaren de yeni parti kurma hazırlıklarına başladı.
Yeni parti çalışmasını başlatan siyasetçinin üyesi olduğu partide kalmasının savunulur bir tarafı olmadığı gibi, hukuken de bunun imkânı yoktur. Bir siyasetçinin yeni bir parti kurabilmesi için başka bir partide üyelik kaydının bulunmaması yasal zorunluluktur. Ama Davutoğlu Parti’den istifa etmeyerek AK Parti’den ihraç edilmesini istedi ki bu ihracı AK Parti aleyhine dönüştürebilsin.
Anlayacağınız Sayın Davutoğlu muradına erdi!
Peki, şimdi eğri oturup doğru konuşalım,
Davutoğlu ne istiyor?
Sorun AK Parti’nin kimi hataları ise bunun için partiden kopmak gerekmiyor. Kurardı bir düşünce akademisi, hepimiz katkıda bulunacaktık. Ama “AK Parti’deki hatalar” deyip parti kurma girişimi işin “hatalar” gerekçesini çürütüyor. (Bugün bu gelişme yaşanmasaydı bu yazımın konusu vatandaşın AK Parti’ye eleştirileri olacaktı.)
Yine de;
Eğer Ahmet Davutoğlu kuracağı parti ile -bütün olan bitene rağmen vatandaşın %50+1 oyunu alıp Başkan olmayı düşünüyor ve buna inanıyorsa bırakın partisini kursun ve milletin huzuruna çıksın.
Ama,
Davutoğlu kuracağı parti ile AK Parti’ye oy kaybettirip, “Kendilerinin ve muhterem ailesinin şerefi ve haysiyeti benim ve ailemin şeref ve haysiyetidir” dediği Recep Tayyip Erdoğan’a seçim kaybettirdikten sonra kendisi de seçim kaybetmeyi göze alıyor ise o zaman biz ona ve onu bu yola teşvik edenlere başka bir gözle bakarız.
Gerçi biz şimdiden o gözle bakıyoruz. Sayın Davutoğlu yanlış yapmıştır, yaptıkları ile maalesef AK Parti’nin Meral Akşener’i olmuştur.
Şahsım olarak Ahmet Davutoğlu ile hiçbir kişisel husumetim yoktur, olamaz da. Hatta ilk kez bir başbakanın uçağına davet edilme ve bir başbakan ile yurtdışına seyahat etme şerefine Sayın Davutoğlu ile eriştim. Beni gördüğünde ismimle hitap eden ikinci başbakandı ve şahsımla ilgili minnet duyduğum bir siyasetçidir Ahmet Davutoğlu. Lakin ülkemin geleceği, devletimin geleceği, milletimin geleceği ve dünya mazlumlarının umudu Recep Tayyip Erdoğan’a olan güvenim ve muhabbetim benim için şahsıma yapılan iyiliklerden çok çok daha öte bir değer ifade eder.
Bakın yarın, öbür gün Ali Babacan da parti kuracak. Ve o parti için tek bir kelime dahi yazmayı düşünmüyorum, zira geçmişten bugüne kadar Babacan’dan ülkemin yarınlarına dair bir beklentim olmadı, olmayacaktır da. Ama Ahmet Davutoğlu böyle miydi?
Bakın Ahmet Davutoğlu bizim için kimdi?
“Bizim medeniyetimiz Cumhuriyetle, Osmanlıyla, Selçukluyla hatta Hz. Muhammed SAV ile bitmiyor, bu kadim medeniyet İbrahim AS, Nuh AS ve nihayet Âdem AS’a dek uzanıyor. Biz bu kadim medeniyetin temsilcileriyiz…”
Sadece bu pasaj bile bizim geçmişte neden Ahmet Davutoğlu’yu desteklediğimizi ve gelecekte de neden ondan yana umutlu olduğumuzu göstermeye yeterli bir pasajdı. Ama bütün bir medeniyetimizi sahiplenen Davutoğlu, yeni bir medeniyet kurma ya da medeniyetimizi yeniden ayağa kaldırma aşamasında çabamızı yerle bir eden adımlar atarak bizleri medeniyetimizle birlikte adeta alabora etmeyi tercih ediyor.
Bütün samimiyetimle söylüyorum:
Ahmet Davutoğlu’nun çok iyi bildiği, bizim de biraz bildiğimiz gibi yeni bir dünya düzeni kurulmasa idi hatta dünya yeniden kurulmasa idi ve bu aşama uluslararası güçlerin Türkiye’yi saf dışı etme aşaması olmasa idi onun yeni parti kurmasından zerre kadar rahatsız olmazdım. Demokratik hak ve tercih der geçerdim.
Ben kabul etsem de Allah kabul eder mi?