AK Parti VE HDP görüşmesinden ne çıkar?
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü sorununun çözümüne dair söylemi ile başlayan polemikler üzerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “başörtüsüne anayasal güvence “ çerçevesinde, AK Parti grubunun siyasi partiler ile yaptığı görüşmeler bu haftanın en çok tartışılan siyasi gündemiydi.
Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığındaki AK Parti heyeti, başörtüsü konusunda hazırlanacak anayasa değişikliği için MHP, CHP, HDP ve İYİ Parti gruplarını ziyaret etmişti.
AK Parti'nin, bu ziyareti içinde en dikkat çeken ve elleştirilen HDP’yi ziyareti oldu. Parti içi eleştiriler başlarken gözler bir taraftan da ittifakın diğer partisi MHP ve Bahçeli’ye çevrilmişti. Korkulan olmadı Bahçeli “ sine -i millete “ gideceğiz demedi. Bilakis; ezber bozan ve bir o kadar makul karşılayarak, “AK Parti'nin HDP ziyareti son derece doğal. Biz, görüşüldüğüne değil makul ve demokratik çözümün nasıl olacağına bakıyoruz” dedi.
Türkiye Yüzyılı” manifestosunda yazılanların belki ilk pratiği uygulanmış oldu .
“Kimlik siyaseti yerine, birlik siyaseti. Kutuplaştırma siyaseti yerine, bütünleştirme siyaseti. İnkâr siyaseti yerine, kucaklama siyaseti. Tahakküm siyaseti yerine, özgürlük siyaseti. Nefret siyaseti yerine özgürlük siyaseti.”
Türkiye Yüzyılı, belki de “çoğulcu demokrasi “anlayışını bu söylem ve eylemlerle gerçekleştirmiş olur.
AK Parti heyetinin anayasal düzenleme için HDP’yle görüşmesini eleştirenlerin başında İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener oldu. Doğrusu, Akşener bu tavır ve düşüncesiyle en büyük zararı ortağı olduğu 6‘lı masaya yapmış bulunuyor. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, 6‘lı masanın diğer bileşenleri HDP ile özel ve stratejik bir ittifak içinde oldukları aşikar.
HDP’yi ziyaretleri nedeniyle Ak partiyi eleştiren ,muhalefet temsilcilerine özellikle Akşener’e, HDP kurmayları ve sözcüleri yerden yere vuran demeçlerde bulundular. Bunların en dikkat çekeni Selahattin Demirtaş’ın söyledikleriydi.
“Muhalefet, bu görüşmeden kendine pay çıkarıp meşru siyasetin temsilcisi HDP ile hızlı bir görüşme trafiği başlatacağına, bunu AKP’yi yıpratma ve üstü kapalı şekilde yine HDP’yi kriminalize etme furyasına dönüştürmeyi tercih etti. Gerçekten akıl alır gibi değil.”
“HDP’nin olduğu masada biz asla olmayız” diyerek HDP ile görüşmeyi kendine zul sayıp anti demokratik tutumunda ısrar eden muhalefetin gönlü hoş olsun diye HDP’liler siyasetin kapılarına kilit mi vursaydılar?
Tabii ki bu görüşmeye aşırı anlam yüklemeye, öküzün altında buzağı aramaya gerek yok. Ancak tüm baskı, zulüm, sindirme politikalarına rağmen dimdik ayakta kalmayı başarmış HDP’yi hiç kimse yok sayamaz. Bunu yıllardır tüm HDP’liler, anlata anlata dilimizde tüy bitti. DP, çözüm için diyaloğa açık olduğunu gösterdi. Bunu görmek istemeyenler, ortaya çıkacak sonucun sorumlusu olurlar.
HDP’nin tercihi belli, geri kalanlar kararlarını versinler artık."
Verilen mesaj açık ve net, HDP bu masanın mezesi olmak istemiyor. Bizi açık seçik ya aranıza alırsınız. Ya da biz gerekeni yapacağız.
Siyaseti iyi okuma adına, bu görüşmelerden sonra kimse durumdan vazife çıkarmasın. Açılım veya yeni süreçler başlamaz. Çünkü mevcut siyaset iklimi bu adımlara hazır değil. Peki bu görüşme ne ifade ediyor diyeceksiniz.
AK Parti, HDP ile görüşmeyi “Anayasa değişiklileri öncesinde Meclis’te tüm partiler ile görüşülür” teamülüne dayandırarak çerçevesini net tuttu. Buna siyaset diliyle ister, makyavelizm, ister pragmatizm isterseniz devlet aklı deyin...
Veya Demirel’in deyimiyle “Dün dündür, bugün bugündür.”
Velhasıl: Siyasette yemin ve tövbe tutmaz.