Ak Parti ve değişimin imkansızlığı
Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı siyasi dalgalanmalar, tüm partilerde, değişim rüzgarlarının sıkça konuşulmasına neden oldu. Ancak bu değişimlerin ne kadarının gerçeğe dönüştüğü, ne kadarının ise sadece sözde kaldığı ciddi bir tartışma konusu. Her seçim döneminde değişim vaatleriyle sahaya inen siyasiler, toplumun beklentilerini karşılayacak somut adımlar atabildiler mi?
Yoksa değişim söylemleri, sadece mevcut düzenin devamı için kullanılan birer araç mı oldu?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, son yıllarda defalarca değişim ve yenilenme gerekliliğinden bahsetti. "Metal yorgunluğu" kavramı, bu söylemlerin merkezinde yer aldı ve parti içinde bir yenilenme hareketi başlatıldı. Ancak bu yenilenme çabalarının gerçekten bir değişime yol açıp açmadığı büyük bir soru işareti olarak duruyor.
Gerçek değişimden bahsetmek için, yalnızca söylemlerin değil, uygulamaların da radikal bir şekilde dönüşmesi gerekir. Ancak bugüne kadar izlenen siyasetin, kadroların ve stratejilerin büyük ölçüde aynı kalması, bu değişim çabalarının yüzeyde kaldığını gösteriyor. Erdoğan’ın etrafında bulunan ve siyasetin merkezinde yer alan kişiler, aynı bakış açısını koruduğu sürece, bu çabalar ne kadar etkili olabilir?
Asıl mesele, değişimi planlayıp uygulayacak olan bakış açısının ne kadar değişebileceğidir.
Bir insana "yıllara yayılmış siyasete bakışını ve siyaset yapma tarzını değiştir" demek, o insana adeta "sen, o bildiğimiz her zamanki sen olma" demek gibi bir şeydir. Oysa siyasi liderlerin en büyük zorluklarından biri, değişen koşullara adapte olabilmek ve gerektiğinde radikal adımlar atabilmektir. Bu adımların atılmaması, toplumun beklentilerini karşılamadığı gibi, mevcut düzenin devam etmesine ve sonuç olarak halkın desteğinin azalmasına neden olabilir.
Bu durumun somut örneklerini son yıllarda yaşadık. Değişim iddiasıyla başlayan süreçlerde, İstanbul ve Ankara gibi büyükşehir belediye başkanlıkları kaybedildi. Bu, halkın değişim taleplerine verilen yanıtların yetersiz olduğunu gösteren bir işaretti. Eğer bu değişim talepleri gerçekten ciddiye alınsaydı, sonuçlar da farklı olabilirdi.
Değişimin en kritik noktalarından biri de ekonomidir. Halk, günlük yaşamında hissettiği ekonomik sıkıntılar karşısında, siyasi vaatlere değil, cebine giren paraya bakar.
Ekonomik refah, bir hükümetin en güçlü destek kaynaklarından biridir. Eğer ekonomi düzelmezse, ne kadar değişim vaadi verilirse verilsin, halk bu vaatlere güvenmez. Parti oylarının yüzde 50’lerden yüzde 35’lere düşmesinin en büyük nedeni de budur. Ekonomik zorluklar, halkın sabrını taşıran en önemli faktördür.
Velhasıl kelam, gerçek değişim ancak kapsamlı ve radikal adımlarla mümkün olabilir. Sadece yüzeysel değişikliklerle bir yere varılamaz.
Erdoğan’ın ve diğer siyasi liderlerin bu gerçeği görmesi, hem kendileri hem de ülke için büyük bir önem taşıyor. Değişim söylemleri, uygulamaya dönüşmediği sürece, halkın beklentileri karşılanamaz ve bu durum, siyasi desteğin kaybedilmesine neden olur.
Gerçek değişim, sadece söylemle değil, somut adımlarla gelir. Ve bu adımların atılması için, siyasetin köklü bir şekilde yeniden ele alınması gerekiyor. Aksi halde, mevcut düzenin devamı, değişim vaatleriyle örtülemeyecek bir başarısızlıkla sonuçlanabilir.