AK Parti ve Abdulmecitlerin imanı
Heyecanlıydık. Bazıları gibi kurulacak parti ne kadar yaşayacak? AYM bunu da kapatacak mı? Endişelerine zamanımız yoktu. Çünkü onlar kapatmaktan bıkmayıncaya kadar siyasi mücadelemize devam edecektik. Bu davada yılgınlık yoktu, bu dava haktı.
Tek sıkıntımız Erbakan Hocamızdan ayrılıp ona rakip olacaktık, onun yasaklı olması bize teselli için yeterli değildi. Onu bırakmak en zor ve tek sorunumuzdu. Doğrusunu isterseniz, AK Parti'nin kuruluşu ve sonrasında hiçbir zaman rahmetli Necmettin Erbakan Hoca'yı "bırakmak" gibi bir amaç ve gayreti olmadı, tam tersine onun istek ve idealini gerçekleştirmek için gerekli olan ruhu sağlamaktı çabamız.
Neydi ideali?
Adil ve hakkaniyete uygun bir ülke, bir bölge, bir dünyau2026
Onu yasakladılar, siyaset yapmasına izin vermediler, lakin onun yetiştirdiği dava arkadaşlarının siyaseti bırakıp gitmeye niyetleri yoktu.
Gerçi Recep Tayyip Erdoğan'a da yasak koydular. Hatırlarsınız; "Artık muhtar bile olamaz." manşetlerini. Cezaevine koymuşlardı ya, yerleşik düzenin mafyası/medyası bayram yapıyordu.
"Milletin gücü üstünde beşeri manada güç tanımayan"ların bıkacaklarını, pes edeceklerini umuyorlardı. Oysa bu kadro, "Bu davanın sahibi Hak'tır, Hak olan davada zafer muhakkaktır." ilkesini şiar edinmişlerdi. Dolayısıyla yılmak yoktu, yorulmak yoktu, tırsmak hiç yok.
14 Ağustos 2001, mütevazı bir salon, yüreği milletine sevdalı insanların doldurdukları salonda Recep Tayyip Erdoğan yaptığı ilk konuşmada:
"Değerli dostlar, bugün, Türk siyaset tarihine, hizmete sevdalı insanların kurduğu Ak Partinin doğum günü olarak geçecek, kutlu olsun ve bugünden sonra Türkiye'mizde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaku2026" demişti.
Tarihi bir konuşmaydı, konuşmasını bitirirken son cümlesi sonradan Ak Parti'nin değişmez sloganı olmuştu:
"Her şey Türkiye için."
Bu konuşma sonunda başta Abdullah Gül, Bülent Arınç olmak üzere bütün salon gözyaşlarıyla ve coşkuyla ayakta alkışlamışlardı Genel Başkanlarını.
Yerleşik düzen de pes etmiyordu, yasakladılar, seçime sokmadılar partinin genel başkanını. Oysa Milli Eğitim Bakanlığının kitaplarında Ziya Gökalp'in yazdığı şiiri okumuştu Sayın Erdoğan. Yargı, hukuku ayakları altına alarak yasak koydu Recep Tayyip Erdoğan'a.
Biz de bıkmıyorduk,
Kurulduktan sadece 15 ay sonra tek başına iktidar olmuştu Ak Parti. Millet derdine deva olarak AK Parti'yi seçmişti. Bismillah diyerek işe başladı Ak Parti, ama ordu içinde bir grup darbe için çalışmalara başlamıştı bile. "Kendilerinden" olmayan Anadolu insanına ülke teslim edilemezdi. Çünkü Anadolu aynı zamanda dindar, kuşatıcı, farklılıkların diyarıdır, yerleşik düzen ise "öteki" üzerinden sürdürdüğü kavgalarla muktedir olmayı tercih etmişti.
Bunları aşan AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan'a, 27 Nisan 2007 Cuma akşamı korsan e-muhtıra ile "çekil" mesajı gönderdiler. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bana bağlı kurumlar hassasiyetlerini benden alır." diyerek cuntaya haddini bildirip girdiği genel seçimlerde milletin yarısının oyuyla iktidarını güçlendirdi ve ilk Başbakanları Sayın Abdullah Gül'ü Köşke çıkardı.
Kendilerini devletin sahibi, milleti de kendilerine hizmetkar gören yerleşik düzen bıkmıyordu. 2007 seçimlerinden sadece 8 ay sonra AK Parti'ye kapatma davası açıldı. Bu süreç çok çetindi, ama AK Parti milleti "azgın azınlığa" bırakmaya niyetli değildi. Direndi, mücadele etti ve bu badireyi de atlatmıştı.
Şımarmadılar, ihanet eden yol arkadaşları olsa da, korkanlar kaçıp gitse de "Abdulmecitlerin imanı"na sahip dava adamlarının gayretleri ile bugünlere geldiklerini unutmadılar. Daha çok çalışmak gerek dediler, çalıştılar.
İçerdeki elemanlarını tek tek kullanan dış güçler netice alamayınca bütün elemanlarını bileştirerek bir yandan terörle, bir yandan saldırılarla, bir yandan medya ve siyasi partilerin ahlaksızlıklarıyla netice almak istediler, olmadı. Kaos, terör, linç teşebbüsleri yine kararlı kadrolar sayesinde, ama en çok Recep Tayyip Erdoğan'ın cesur liderliği ile bertaraf edildi.
En has elemanları olan Fetullahçılar üzerinden gerçekleştirmek istedikleri 17-25 Aralık yargı-emniyet darbesi de püskürtüldükten hemen sonra Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmaması için "çatı" kurdular. Lakin millet kararını vermişti, Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı.
Baş edemiyorlardı, milletle başa çıkılmayınca 2016'nın 15 Temmuz'una geldik.
Tarihin kayıtlarına, "daha alçağı olmadı" diye geçen Fetullahçı Terör Örgütü'nün ülkeyi işgal teşebbüsü yine "Abdulmecitlerin imanı"na sahip bu kadrolar ve aziz millet defetti. İşgalci güçler en büyük kozları olan FETÖ'yü saldırtarak Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ve partisinden kurtulmak istediler.
Allah yardımını esirgemiyordu, Sayın Erdoğan 16 Nisan 2017'de bağımsızlık anahtarını tam 100 yıl sonra İngilizlerden almaya muvaffak oldu. Tarihe geçecek başarılardan sonra yeni bir dönem başlıyor.
Bugün artık parti 2019'da yapılacak olan mahalli seçimlere, ama daha önemlisi yeni sistem gereği hükümet edecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlanacak. Bu seçimin matematiği bugüne kadar yapılan hiçbir seçimin matematiğine benzemez.
O zaman yeniden "Abdülmecit'ler" olma zamanıdır. Hepimize büyük iş, görev düşüyor.
Ama en çok Genel Merkez hassas olmalıdır. İl, İlçe Başkanlarının "Abdulmecit'in imanı"na olup olmadıklarına mutlaka bakmalı.
Yeni Sistemin başlayacağı bu ilk seçimlerde Genel Merkez başta olmak üzere teşkilatların yapacakları hata/lar sadece hata olarak değerlendirilmeyecektir, biline.