Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.24
Gram Altın
2969.18
BIST 100
9628.8
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 May 2019

AK Parti Seçimi Nasıl Kazanır?..

Sayın Binali Yıldırım ile CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun “rakip olduklarının” ilan edildiği günlerde “İstanbul seçimini hangisi kazanır?” diye sormak bile “tuhaf” karşılanıyordu.

Sorunun “akla, mantığa” uyan şekli “Sayın Binali Yıldırım ne kadar fark atar?” şeklinde olabilirdi ancak.

Tablo, Ekrem İmamoğlu’nun “ustalıklı stratejiler” takip ettiğinin iyice belirgin hale gelmesinden sonra bile böyleydi.

Ankara’da Mansur Yavaş’ın kazanabileceği çok yaygın bir kanaat olarak ifade ediliyordu; ben de bu yönde gözlemlere sahiptim, AK Partilerin ortamında “Bu iş gidiyor arkadaşlar!’ dedim diye kızanlar oldu, canları sağ olsun.

İstanbul ise başkaydı; Milli Görüş’ün kalesiydi, Sayın Erdoğan’ın “şahlanışa” geçtiği Mübarek Şehir’di.

CHP zihniyetinin çöp dağlarına, susuzluğa, kire, pasa, yolsuzluğa mahkûm ettiği İstanbul’un bu karanlık tablodan kurtulmasına vesile olmuştu Sayın Erdoğan.

İstanbullu bunun kıymetini bilecekti.

Üstelik aday da çok güçlü bir isimdi; olabilecek en güçlü isim, bugün de öyle; “Binali Yıldırım değil de, şu olmalı !” diyen AK Partili çok çok az.

AK Parti’ye oy vermeyen vatandaşların da hatırı sayılır orandaki kısmı beğeniyor Sayın Yıldırım’ı, sempatik bir devlet, millet adamı.

Başkan olduğunda, şehir huzura kavuşur, hizmete doyar; bunların sinyallerini her haliyle veriyor Sayın Yıldırım.

Böyle ama, gel gör ki çok az kişinin ihtimal verdiği bir durum gerçekleşti ve İmamoğlu seçimden “kafa kafaya” bir sonuçla çıktı.

Evet, arka plânda CHP’yi (filan) çok aşan bir “kumpas”, bir “derin organizasyon” var ama…

İmamoğlu’nun beklenenin çok çok üzerinde oy aldığı da âşikâr.

Yani, 31 Mart öncesinde “İmamoğlu da kim arkadaş?” diyenler, şimdi “rakibin ne kadar ciddi” olduğunu görmüş bir şekilde gidiyorlar, 23 Haziran seçimine.

“Çantada keklik” durumu yok yani, 31 Mart öncesinde “Çantada keklik var!” diye düşünmekten –de- kaynaklanan bir gevşeklik havası olmuştu malûm.

Sayın Erdoğan canını dişine taktı, adeta mahalle mahalle çalıştı ama durumun ne kadar ciddi olduğunu teşkilâta anlatamadı.

Refah Partili yıllarda “Dâvânın Namusu” olarak görülen sandıklara sahip çıkma işi büyük ölçüde ihmale uğradı, daha bir çok ihmal;“devletin derinliklerine” ne kadar hakimsin meselesi de, en büyük mesele.

Neyse, “Şer gibi görülendeki hayır.

Belki de bu durum bir vesile olur, silkinişe!..

“Kendinize gelin, kendinize gelin, kendinize gelin!..”

Mesaj alınır.

AK Parti’de “23 Haziran seçiminin nasıl kazanılacağı” üzerine hayli kafa yoruluyor

Meseleler belli aslında.

Önce, çeşitli sebeplerden dolayı “kırılanları” tamir edeceksiniz; kırgın gönülleri alacaksınız.

Burası en önemlisi.

Seçimler boyunca AK Parti’ye oy vermiş olan nice vatan evlâdı kenara itilmiş, görüş alanını “fırıldaklar” kapatmış, “gönülden gönüle giden” iletişim hatları kesilmiş.

Bu hatları yeniden kurmak gerek, bütün kayıtlar AK Parti’de, “ayaklarına kadar gidip” gönül alma meselesi çok mühim.

Hane hane dolaşma meselesi de öyle.

Hani nerede, kaç seçim öncesinde sorduk, yine soruyoruz:

“AK Parti teşkilâtından kapınıza gelenler oldu mu?”

Benim olmadı!

Bizim apartmana gelen olmamış.

Karşımızdaki apartmana gelen de olmamış, bir üstümüzdeki, bir altımızdaki apartmana, gelen olmamış!

Bizim berberi de ziyaret eden olmamış, ne yaman bir eksiklik.

Önce “seninle birlikte yol yürüyenlere” sahip çıkacaksın; kıyada köşede ne değerler var, ne güzel insanlar.

Gece gündüz bendenizi arayıp dert anlatmaya çalışıyorlar; yazmaktan, söylemekten başka ne yapabileceksem?..

Yani ilk mesele, “kendine” sahip çıkacaksın.

Önce kendine!

Sonra, halka halka genişleyecek hitap ettiğin kesimler.

Hatırlayın, Sayın Erdoğan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini kazanırken nasıl bir kampanya yürütmüştü; ah o teşkilât ruhu, en sevmeyenini bile sana yaklaştıran bir tempo, mücadele azmi.

Bu arada…

Unutmadan söyleyelim:

Okullar tatil o günlerde, “kırsal” kesim insanı, köyüne, kasabasına gider.

İstanbul’da olamaz, memleketteki işlerini halleder.

Yani…

Seçmeni sandığa getirme meselesi var.

Uçak işi iyice pahalı hale geldi.

Çok pahalı, bir vakitler “otobüs fiyatına” gidilirdi İstanbul’a, şimdi sıkıntı var.

Otobüs de olsa sıkıntı, İstanbul’da oy kullanacak bir aile için memleketten geliş, gidiş.

Büyük mesele.

Sandıklara sahip çıkma işi.

İstanbul Barosu (filan) çıkartma yapacakmış, her sandığa bir avukat; “Yerli ve de Milli” avukatlarımızdan kaçı topa girecek, bakmalı.

Medya meselesi.

Ekranlardaki “yalakalık şov”lara son vermekte fayda var.

“Yalakalığın da bir raconu var!” derdi eskiler, eski çamlar bardak.

Efendim pek çok mesele:

Algıları sosyal medya şekillendiriyor, sosyal medyada ne pompalanıyorsa sokaklarda, caddelerde, otobüslerde, minibüslerde, çarşılarda pazarlarda onu duyuyoruz…

Muhafaza-KÂR takımı bu işlerle pek ilgili değil galiba, öyle bir tablo var, ağırlık “öbür” tarafta, hem de büyük farkla!..

Bu alanda çok derin organizasyonlar var, Sosyal Medyayla sağlıklı malzeme üretmek en az “SİHA” üretmek kadar mühim, hangi idrak bilecek!..

AK Parti seçimi nasıl kazanır?

Birkaçını söyledim işte; yarısı yapılsın en az 150 bin fark!

Hayırlısı olsun.