AK Parti neden kuruldu?
Refah Partisi kapatılmıştı ve Fazilet Partisi kurulmuştu. 14 Mayıs 2000 tarihinde yapılan kongre, az bir farkla olsa da yenilikçi grubun yenilgisiyle sonuçlanmıştı. Bülent Arınç’ın deyimiyle “demokratik bir yarış olmamıştı.” Yenilikçiler tarafından yeni bir parti kurulmasına karar verilmiş, çalışmalar aralıksız sürdürülmekteydi. Bülent Arınç, AK Parti’nin kuruluşunda hiçbir zaman liderlik tartışması yaşanmadığını söylüyor, ‘Doğal liderimiz Tayyip beydi. Kurulacak partide, Tayyip beyin genel başkanlığı herkesin kabulüydü. O günlerde tartışma konusu olan siyasi yasaklılıktan dolayı belki ‘ikinci adamlık’ hususuydu.
Bülent
Arınç, bir ara yeni parti kurulması çalışmalarına katılmamaya başlamıştı. Kısa
süreliğine de olsa ortalıkta görünmemesinin sebebini, “arkadaşlardan habersiz hiçbir gelişme yaşanmadı. Bana bir teklif
yapılmıştı. Gerçekleşmesi mümkün değildi ama yine de nefse hoş geliyor, biraz
vaktimizi aldı” diye açıklayacaktı sonradan. Bülent Arınç, çalışmalardan uzak kaldığı o günlerde Erbakan Hocayla
yaklaşık dört saat süren uzunca bir görüşme yapmış; o güne kadar söylemeyip
içinde tuttuğu her şeyi konuşmuştu:
“
Ta Milli Nizam’dan bu yana yaşadıklarımı anlattım. Erbakan Hoca duygulandı,
Ahmet Tekdal ağladı. ‘Hocam siz beni
seviyorsunuz, güvendiğinizi de defalarca ifade ettiniz ama görev noktasında
bize karşı hep ketum davrandınız’ diyerek içimi döktüm. Artık bir anlayış değişikliği
olması gerektiğinden söz ettim. ‘Sizin yeriniz
önemli, siz bilge kişi olarak bize yön verin, yol gösterin ama siyaseti bize
bırakın, biz de bazı tecrübeler edindik’ dedim. Hoca: ‘Yok, bizim sistemimizde böyle bir şey olmaz’ diyerek kestirip
attı. Ben de elini öptüm, ayrıldım.
22
Haziran 2001 tarihinde Fazilet Partisi de Anayasa Mahkemesi tarafından verilen
kararla temelli kapatılmıştı. Hocamızın etrafındaki bazı arkadaşlar ‘Fazilet’in yerine kuracağımız partide
Bülent Arınç genel başkan olursa birleştirici olur’ diye bir laf attılar
ortaya. Bana da gelip gidiyorlar. Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, Erbakan
Hocanın buna müsaade etmeyeceğini söylememe rağmen çok ısrarcı oldular. ‘Peki deneyin’ dedim.
Bu
arada Tayyip Bey ile temas halindeyiz. Ona da gitmişler zaten, ‘Bülent beyin genel başkanlığına ne dersin’
diye. O da, ‘hiç ihtimal vermiyorum ama
deneyebilirsiniz’ demiş. Tam anlamıyla iki arada bir derede kalmıştım. İş
uzayınca, kendilerine son olarak bir gün müsaade ettim. O bir günün sonunda ‘Genel Başkan Yardımcılığı’ teklifiyle
geldiler. Bunun üzerine bir basın
toplantısı yaptım ve Saadet Partisi ile bir ilişkim olmadığını açıkladım. 20
Temmuz’da Saadet kuruldu. 14 Ağustos’ta da biz AK Parti’yi kurduk. Yollar
kesinlikle ayrılmıştı artık.”
Bülent
Arınç, yenilikçi hareketin ilk başta hangi düşüncelerden yola çıktığını
anlatırken “Biz başlangıçta gerçekten
Erbakan Hocalı partiden ayrılmayı düşünmüyorduk” diyor. Parti içinde mücadele etmeyi esas almıştık.
Kendimizce tespit ettiğimiz yanlışları düzeltecek, halkla daha iyi münasebet
kurmanın yollarını geliştirecek ve partimizi iktidara taşıyacaktık. Fazilet’in
kapanmış olması, ayrılışımıza meşru bir zemin oluşturdu” der.
Tayyip
Erdoğan da; “biz başlangıçta gerçekten
partiden ayrılmayı düşünmüyorduk” diyen Bülent Arınç’la aynı görüşteydi: “Parti içinde onca sıkıntı yaşamamıza ve
kongrede ‘bu böyle gitmez’ diyerek ayrı liste çıkarmış olmamıza rağmen, eminim
ki Fazilet kapanmasaydı yine de kolay kolay ayrılamazdık” der.
Evet, tüm bu
yaşanmışlıklarla beraber, çok büyük engellerle, sabotajlarla, darbelerle,
muhtıralarla, kapatma davalarıyla mücadele ederek bu günlere kadar gelebilmiş
ve toplumun halen de çok ihtiyacı olan bir AK Parti var. Muhakkak ki AK Parti
kendi içinde çözümlemelerini, hesap ve muhasebesini yapma kudretine sahiptir. Başkan
Erdoğan da halen siyasi ve ekonomik süreci tersine çevirebilecek bir güce ve
etkiye sahip güçlü bir liderdir.
Eleştiri haktır ve
ilkesel bazda fayda getirir ama salt muhalefet ve ayrılık herkese zarar getirir.
Ağaç eğrilmişse buyurun hep beraber düzeltenlerden olun, kırıcılardan değil.
Dava adamları bir çınar gibidir, kökleri derindedir. Kızarlar, eleştirirler
ancak davaya küsmezler, tefrikaya girmezler. Sebep ne olursa olsun, mevzileri
terk etmeyin, muhakkak ki “bugünün bir yarını da var.”