Ajanda 2030 ve barınma sorunu
Ana akım medya ve politikacılar size gerçeği söylemezler. Onlar daha çok yaşanan gıda ve barınma krizini nasıl fırsata çevirebilecekleriyle ilgilenirler.
Düşünün, ortalama
gelire sahip bir vatandaş, Bağcılar’da 1+1 daireye ödemek mecburiyetinde
kaldığı 10 bin lira kira ile markette yaşam savaşı veriyor.
Keza Sultanbeyli’de 65 metrekarelik eski bir evi satın almak
isterseniz en az 2 milyon lirayı gözden çıkarmanız gerekecek.
Sadece İstanbul’da kiralar, bir yılda yüzde 140 oranında
artmış. Ortalama kira 13 bin liraya yükseldi.
Aslında meselenin ne olduğunu ve nereye gideceğini de pekâlâ
biliyorlar.
Bizim gibi aykırı yazarlar sözde salgın döneminde, piyasanın bu noktaya gelebileceğini zaten
söylemişti. Bu bir öngörü değildi çünkü küresel elitler bizzat gıda ve barınma
sorunun yaşanacağını açıkça ifade ediyorlardı.
Dün bize pandemi diye
yutturdukları bugünlerde de iklim krizi ve karbon ayak izi diyerek yutturmaya
çalıştıkları şey tam anlamıyla bir servet aktarımıdır. Bugün olan biten de
budur.
“Hem Müslüman hem de
avanak olamazsınız” diyor ya İsmet Özel özellikle bizim ülkede
Müslümanların kahir ekseriyeti “avanak” oldu. DSÖ’nün ve büyük sıfırlamacı WEF’in talimatlarını adım adım
uygulamaktan geri durmadılar.
Bugün de ekonomik krizin en ağır yükünü onlar hissediyor.
2020 yılında daha salgının ilk günlerinde “Büyük Sırlama”
kitabını yazan Klaus Schwap, salgından
sonra insanların gıda ve barınma sorunu yaşayacağını açık açık ifade ediyordu. Bunun
sebebini de kısıtlamalara bağlıyordu!
Hani şu bilim diye
diye ortalığı ayağa kaldıran avanakların canhıraş savunduğu kısıtlamaları
kastediyordu.
Salgın sonrasında da dünya ekonomisini yeniden inşa etmekten
bahsediyordu Scwab. Bu adama göre dünya,
çok tehlikeli bir yer haline gelmeden çok paydaşlı bir küresel yönetişim
modeline geçilmelidir.
Yani tek dünya devleti…
2020 Ekim ayı sonunda Kanada
Başbakanı Justin Trudeau “Pandemi bize reset (sıfırdan, yeniden başlama) için
yol açtı. Yeni bir ekonomik sistemi kurma çabalarımız için bu büyük bir
fırsattır” diyordu.
Yaklaşık 100 trilyon
dolara mal olacak yeni bir dünya düzeninden bahsediyoruz. Bu bakımdan pandemi
ile birlikte başta ABD olmak üzere ülkelerin çoğu karşılıksız para bastı.
Bugüne dek basılan para miktarı 10 trilyon dolar civarında. Geriye kalan kaynak
nasıl temin edilecek bunu zaman gösterecek.
Ancak ortada çok ciddi bir sorun var. Hâlihazırda barınma ve
gıda sorunu yaşayan yoksul halk kitleleri neredeyse patlama seviyesinde.
Hani mesele Ida Auken’in
dünya ekonomik forumu için yazdığı bir makalede anlattığı gibi değil.
“2030'a Hoş Geldiniz” diyordu Auken, “Hiçbir şeyim yok, mahremiyet yok ve hayat hiç bu kadar iyi olmamıştı.”
Hiçbir şeye sahip
değilim. Arabam yok. Evim yok. Kira ödemiyorum falan… Anlayacağınız hepimizi
geri zekalı yerine koyuyorlar.
Oysa Davos’ta açıklanan 2030 planı bize, dünyadaki tüm insanlığın özel mülkünün
elinden alınacağını ve bu mal, mülk ve servetin küreselci şirketler tarafından
sahiplenileceğini söylüyor.
Türkiye ise meseleyi bu boyutta ele alıp köklü çözümler
sunacağına, polisiye tedbirlerle kira sorununu çözebileceğini düşünüyor. Kaldı
ki yüzde 25’lik sınır bir önceki yıl uygulanmadı.
İspanya, Birleşik Krallık
ve Hollanda gibi ülkeler yüzde 2 ve yüzde 3’lük tavan uygulamasına gitti. Ve iki
yıldan uzun süre boş kalan evlerin emlak vergileri yüzde 150'ye varan oranda
arttırılacak.
Hindistan ise daha çok devlet destekli üretime dayalı yöntem
izliyor. Bana kalırsa arzı attıracak yöntemler denenmeli. Ucuz konut üretimi ve yabancıya ev satışın sınırlandırılması
önemli.
Zira büyük sıfırlama için düğmeye çoktan basıldı. Durum hiç
iç açıcı değil.