Dolar (USD)
35.34
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2994.79
BIST 100
10085.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Aileyi yıkan yıkılır

Aileyi yıkan batı kültürünün, içten içe eriyip yok olmaya doğru gittiğini aynel yakin gördükten sonra, ilahi adaletin tecellisine bir kez daha şahit odum. Allah (cc) kendisinin yarattığı fıtrata müdahale edenleri affetmiyor. Ahirette onların cezası elbette ağır olacaktır. Ama Mevla Teâlâ, daha bu dünyadayken de cezanın bir kısmını kullarına gösteriyor ki, diğerleri ders alıp ayaklarını denk alsınlar. Tabi, anlayana…

Yarım asır öncesine kadar, batılılar herhangi bir ülkeyi işgal edecekleri zaman, kendi ordularıyla bunu yapıyorlardı. Bu belki çok zor oluyordu ve çoğu kere hezimetle sonuçlanıyordu. Çünkü savaş cesaret ister. Cesaretin kaynağıysa imandır. Batılılar, vahye sırtlarını döndüklerinden imanla alakaları kalmamıştır. O zamanlar, tahrif ettikleri vahye dayalı sahte bir imanları vardı. Şimdi o sahte imandan dahi bahsedilemez. Çünkü batı, büyük oranda ateistleşmiştir.

Birinci körfez savaşında, ABD ve otuz civarında batı ülkesi, üçte bir oranında kendi ordularıyla geldiler. Geri kalan askerler, “Green Card” yani yeşil kart vadiyle, üçüncü dünya ülkelerinden devşirdikleri paralı askerlerdi. Bu zavallı insanlar; az bir maaşla belli bir süre savaşmak karşılığında, “rüyalar ülkesi” denilen ABD vatandaşı olmak hülyasıyla asker olanlardı. Ölenler, ana baba kesesinden gidiyor, kalanların büyük bir kısmı da hasta ruhlu asalaklara dönüşüyorlardı. Bu da ayrı bir konu…

İkinci körfez savaşında idari kadro dışındaki askerlerinin neredeyse tamamı lejyoner askerler ve devşirme çapulculardan oluşuyordu. Aslında batı artık sadece silahlarına güvenmektedir. Ölüm kusan silahları olmasa, batının savaş kabiliyetinden bahsedilemez. Kaldı ki konvansiyonel savaşları da yetmiyor, kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlara da sıklıkla başvuruyor. Aksi halde, hiç savaşamaz. Savaştığı her savaştan da hezimetle çıkması kaçınılmazdır.

Yani batılıların, güvenerek sırtlarını dayayacakları insan güçleri yoktur artık. Haçlı savaşlarında, Kudüs ve Mescidi Aksa’yı kurtarmak heyecanına sahip ordularıysa hiç yoktur. Varsa yoksa ölüm kusan silah, makine ve teçhizatlar… Onları da insanlar kullanıyor ki, yakında onları kullanacak insanları da kalmayacaktır.

Zaten insanları kalmamıştı. Kalanları da başıboş canlı robotlara dönüşmüşlerdi. Sair canlılar gibi, hayatı yeme içme, uyuma ve çiftleşmekten ibaret gören hayvanlara dönmüşlerdi. Artık batılı insan bildiğimiz hayvanlar misali, neden bu dünyaya geldiğini bilmeyen varlıklar olmuşlardı. Başka bir deyimle robotun canlı olanı… İşte yıllardır bize “muasır medeniyet” diye allanıp pullanarak anlatılan batı bu.

Son Ortadoğu denilen İslam coğrafyasına karşı başlattıkları savaşa bakınız. Artık bu savaşta batı, sadece akıl hocaları ve sınırlı bir takım teknik kadrolarıyla vardı. İnsanlık tarihine “Vekâlet Savaşları” kavramı, bu savaşlarda girdi. Savaşın vekâletle olanı olur mu? Demek ki oluyormuş.

Batılılar meğerse sağcı, solcu adı altında onlarca örgütten sonra işi daha da geliştirerek hilafet veya mehdilik iddiasında örgütler kurmuşlar. DEAŞ, İşid, Elkaide, FETÖ, Kedicik, Kesnezani, Evrenesoğlu vb. örgütler aslında bir vekâlet savaşının ordularıymış meğer… Kimisi küresel, kimisi yerel ölçekte kullanılan irili ufaklı ordular…. Belki cephelerde sadece PKK PYD DEAŞ gibi vekil ordular göründüler ama aslında sinsi ve kalleş batının daha nice vekil orduları varmış.

Ama neden? Çünkü batının artık kendi neslinden oluşturacak insan gücü kalmamıştır. Kısa zaman öncesine kadar, ben batılıların canı tatlı, kanları değerli (!) bu yüzden kendi ordularıyla gelmiyorlar diye düşünüyordum. Hayır, işin aslı şu ki, batı gerçekten bitmektedir. Kendisinin özgün nesli kalmamıştır. Çünkü batı aileyi bitirmiştir. Batıda evlenmek yok, beraber yaşamak var. Çocuk yapmak yok, kedi köpek bakmak var. Dolayısıyla kendisi çoktan yok olma trendine girmiştir.

Şimdi, “kör gözüne parmağım” tavrıyla, tüm bu gerçekleri örtbas etmeye çalışarak, batı kültürüne özenmek neyin nesidir. “Ahı gitmiş, vahı kalmış” bu zavallı kalabalıklara karşı bir kompleks içinde olmaksa daha ironi bir durum…

Kendimize gelelim. Kendi değerlerimize dönelim. Aileyi ihya edelim. Aileyi ihya etmek için olmazsa olmaz iki ana unsur, ANNE VE BABADIR. Dolayısıyla kadına anneliği imkânsız kılacak şartlar hazırlamaktan vaz geçelim. Anneliğin genleriyle oynamaktan vaz geçelim. “Ayaklarının üzerinde duran kadın” düşüncesi, anneye ve dolayısıyla aileye dinamittir. Selam… Dua…