Dolar (USD)
34.92
Euro (EUR)
36.39
Gram Altın
2942.93
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Ekim 2018

Ailesiz toplum projesi

Weber, “Kapitalizmin gelişiminin önünde en büyük engel ailedir” demişti. Buradan hareketle Alfred Kinsey adında -Rockefeller Foundation tarafından desteklenen- bir zoolog/sapık, 1947'de İndiana Üniversitesi bünyesinde, Cinsellik Araştırmaları Enstitüsünü kurup, 1948 yılında bir araştırma raporu yayınladı.

Medya, araştırmaya büyük ilgi gösterdi. Öyle ki; 1955 yılında araştırmanın ikinci etabının sonuçları yayınlanınca Amerika Barolar Birliği, Amerika ceza kanunlarını değiştirmek zorunda kaldı. O güne kadar Amerikan ceza sisteminde "Suç" olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini aldatması ve eşcinsellik suç olmaktan çıkarılıp, normalleştirildi.

Mevcut aile modelinin değiştirilmesi hedefleniyor. Bunun için son elli yıldır, yeni/farklı aile formlarını(eşcinsellik) toplumlara dayatıyorlar. Bu dayatmaların anahtar kelimesi ise “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”.

Şimdi size ilk olarak İstanbul’da, Türkiye’nin ve 44 ülkenin 2011 yılında imzaladığı dünya çapında bir sözleşme olan “İstanbul Convention (Sözleşmesi)” adlı anlaşmadan bir madde okuyacağım. Mezkûr anlaşmaya göre; “Toplumsal cinsiyet, toplum tarafından yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler” anlamına geliyor.

“... taraflar, kadın erkek için kalıp rollere dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır...”

“Taraflar; kültür, gelenek, görenek, din veya sözde ’namusun’ işbu sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemi için gerekçe oluşturmamasını sağlar.”(Md.12-5) deniliyor.

Yani “Din, gelenek, örf, namus gibi değerlerden hareketle kimseye bir davranış kalıbı bir toplumsal rol yüklenemez, bu insan hakları ihlalidir, devlet bunun tedbirini almalıdır” deniliyor. Burada elbette gelenek, görenek kisvesi altında işlenen cinayetler de mevzubahis ediliyor. Sorun o ki; şiddet olaylarından yola çıkılarak namus gibi değerlerin de içi boşaltılmaya çalışılıyor.

Sözleşmenin 14. Eğitim Maddesi’nde de kalıplaşmış toplumsal cinsiyet rollerinin yeni nesillere taşınmaması için, “Toplumsal Cinsiyet Hakkı gibi konulara ilişkin materyalleri öğretim müfredatına ve eğitimin her seviyesine eklemek için gerekli adımları atmaktan devlet sorumludur” deniliyor.

Bu nedenle olsa gerek daha evvel yine bu köşede “Nötr Cinsiyet” başlıklı yazımda da değindiğim gibi “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” konusu üzerine MEB’in yapmış olduğu bazı faaliyetler oldu.

MEB bünyesinde hayata geçirilen ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi) tüm okulları toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı hale getirecek araçları geliştirmek için amaçlarını şöyle sıralıyordu: “Eğitim politikaları ve mevzuatını, öğretim programlarını ve ders kitaplarını gözden geçirerek, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik tavsiyeler oluşturmak ve bunları yetkililere iletmek.”

Üniversitelerimiz de bu alanın gerisinde kalmadı. YÖK aldığı bir karar ile üniversitelere, “Toplumsal

Cinsiyet Eşitliği Dersi” koydu ve “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi” yayınlayarak, Yükseköğretim Kurulunun bütün bileşenlerinde toplumsal cinsiyet eşitliği ve adaletine duyarlı olarak hareket edileceğini taahhüt etti.

İstanbul Sözleşmesi, ”Toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla… (“kökünü kazımak”, hukuka yakışan bir ibare olmamasına rağmen bu ifade İstanbul Sözleşmesi’ne giriyor) devletin yükümlülüğüdür” diyor. (VII.madde 1-1 Bend)

Sözleşmeye göre “kadınlar” kelimesi 18 yaşın altındaki kız çocuklarına da kapsıyor. İlginç.

TV’lerde de “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” projesi tam gaz devam ediyor. Öyle ki birçok çizgi filmde karakterlerin cinsiyetlerini birbirlerinden ayırmak oldukça zor.

Diziler, sinemalar, subliminal mesajlarla yüklü yönlendirme haberleri ile ünlülerin “Yeni birliktelik formuna uygun” ilişkileri özendirici bir dille medya üzerinden topluma taşınarak her türlü çarpık ilişki zihinlerde meşrulaştırılıyor. Küçük yaşta kendi “özgür seçimini yapmış” çocuk haberleri sosyal medyada düzenli aralıklarla yer alıyor. Peki, neden önlem almıyoruz? Aile, Türk toplumunun temeli değil miydi?

NOT: Bu konuda daha detaylı bilgi almak isteyen Ahmet H.Çakıcı ve Muhammed Turan adlı araştırmacların 'Ailesiz toplum ya sonrası?' adlı çalışmasına bakabilir.