Ailemiz ve Medyamız!
ÜZERİNDE ısrarla durduğumuz “Anadolu Ailesi”, “Nüfus Artış, Boşanma ve Evlenme Oranları”,
“Süresiz Nafaka”, “6284 Sayılı Kanun”, “Milli
Kültür”, “Milli Eğitim” meselelerini “bizim”
medya pek
önemsemiyor.
İstisnalar müstesna tabii…
Medya organlarımızın “çoğu”
diyelim, pek önemsemiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı, nüfus artış oranındaki çakılmanın “Varoluşsal Tehdit” olduğunu yani “Beka Meselesi” olduğunu söylüyor.
Gençlerin evlenmek istememesine vurgu yapıyor.
Anadolu Ailesi’nin, Milli Kültürümüzün büyük saldırılarla
karşı karşıya olduğuna dikkat çekmeye çalışıyor.
‘Medyamızı’
hassas olmaya davet ediyor!
Sayın Aile Bakanı
da, nüfus artış oranındaki çakılmanın
mahzurlarına vurgu yapıyor, durumun böyle devam etmesi halinde 25 sene sonra
askere alacak yeterince genç bulamayacağımızı bile söylüyor…
Boşanmaların artmasından, evlenmelerin azalmasından şikâyet
ediyor...
Yetkililer, ikaz ettikçe ediyor…
Amma velâkin…
“Bizim” medyadan
neredeyse “tık” yok!
Büyük bir bölümü, tamamına yakını yani, konuşmaları
aktarmakla iktifa ediyor.
Üzerinde yorum yapmak, tehlikelerin altını çizmek, çözüm
teklifleri için uzman değerlendirmelerine başvurmak, program ve yazı dizileri
hazırlamak gibi çabaları yok!
Ortadaki tehditlerin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın Aile
Bakanı’nın dile getirdikleri kadar da büyük olmadığını mı düşünüyorlar acaba?
Yok bu olamaz!..
-Nüfusun hızla yaşlanması, insanımızın hızla “yalnız hayatlara” yönelmesi,
-Boşanmaların artması, nice evlâdımızın “anne ve babanın bir arada olduğu” huzurlu yuva ortamından mahrum
kalması,
- Bu durumun suç oranlarının, şiddet eğiliminin
arttırmasının sebepleri arasında yer alması,
-‘Mesleksiz
diplomalı’ sayımızın hızla tırmanması,
-Mecburi eğitimin 12
yıl olması, neredeyse bütün lise mezunlarının üniversiteye yönlendirilmesi
ve meslek eğitiminde arzu edilen
noktanın çok çok uzağında kalmamızdan dolayı piyasalarda usta kalfa
sıkıntısının çekilmesi,
-Geleneksel iş kollarının, meslek alanlarının, bunları icra
edecek insan kalmamasından dolayı tükenme noktasına gelmesi,
-Evliliklerin geciktikçe gecikmesi,
-Kültür alanında kayda değer milli, manevî hamleler
yapamıyor olmamız,
-Eğitimde manen ve maddeten arzu edilen noktanın çok
uzağında kalmamız,
-Eğitim ve kültür alanlarında, savunma alanındaki
başarılarımızın çok çok gerisine düşmemiz,
-Ailelerimizin birlik ve bütünlüklerini, toplumun huzurunu
etkileyen kanunlarımızın ve uygulamalarımızın, bazı noktalarda ANADOLU RUHU’na
aykırılıklar teşkil etmesi,
-Nice gencimizin
imkânları olduğu halde evlenmek istememesi, evlenmek isteyen nice gencimizin
ise, bir yuvayı kurmanın ve sürdürmenin ekonomik şartlarını yerine
getiremedikleri için evlenmeyi ertelemesi,
-Ekonomik durumu yerinde olanların da çeşitli gerekçeler öne
sürerek evlenmeye sıcak bakmaması,
-Çocuk yapmayı külfet olarak görenlerin sayısının gittikçe
artması,
-Kadın sağlığı açısından hayati öneme sahip olan “doğurganlığın” neredeyse ortadan
kalkmasının, başta meme kanseri olmak üzere, bazı hastalıkların
yaygınlaşmasının önde gelen sebepleri arasında yer alması,
-Birçok hastanede, özellikle de birçok özel hastanede,
sezaryenle doğum oranlarının çok yüksek olması ve bu durumun hanımefendilerin
doğurganlıkları üzerinde çok olumsuz sonuçlara yol açması,
-Huzurevlerine, kreşlere ‘terk edilen’ insanlarımızın sayısının hızla artması,
-Dedelerimizin, ninelerimizin, amcalarımızın, dayılarımızın,
halalarımızın, teyzelerimizin, eniştelerimizin yengelerimizin sayısının hızla
azalması,
-Bazı televizyonlardaki “yuva
yıkıcı”, “maneviyat tahrip edici”,
“hedonizmi teşvik edici”, “zemin kaydırıcı” programların ve dizi filmlerin
nice ikaza rağmen, pervasızca, vites yükselterek devam etmesi,
-Ve bunlara eklenebilecek birçok mesele…
“Bizim medyamız”
için üzerinde durulmaya değer meseleler değil mi?
Arkadaşlarla tek tek konuştuğumuzda, bunların önemli
meseleler olduğunu söylüyorlar.
Bize büyük ölçüde hak veriyorlar… Ama icraata gelince, yani
bunları ekranlarda, gazete sayfalarında, sosyal medya hesaplarında işlemeye gelince…
Pek de oralı olmuyorlar.
Eminim ki, ailelerinde ya da yakın çevrelerinde pek çok
sıkıntı yaşanıyordur.
Boşanan, boşanmak üzere olan, çocuk yapmayı külfet olarak
gören, evlenemeyen ya da evlenmek istemeyen nice genç görüyorlardır.
Anne-baba sıcaklığından mahrum bırakılmış nice çocuk
görüyorlardır…
Yalnızlığa terk edilmiş ya da kendilerini yalnızlığa mahkûm
etmiş nice vatandaş görüyorlardır…
Gençliğin ağırlıklı olarak “izm”lere yöneldiğini, maneviyat alt yapısının iyice aşındığını
görüyorlardır…
Yukarıda sıraladığımız hususların ne kadar önemli olduğunu,
gözleriyle görüyorlardır…
Bu konuların, “küreselleşmenin
tabii sonuçları” denilerek geçiştirilemeyeceğini, kulak üstüne yatmanın ne
kadar yanlış bir tutum olduğunu biliyorlardır…
(Ki, benim konuştuklarımın çoğu biliyor bunları!)
Soru şu:
Böyle olduğu halde, bunlar iyi bilindiği halde, niçin uzak duruyorlar bu konulardan?
“Muhafazakâr-Demokrat” medya organlarımızın ve buralarda görev yapan
"aydın"larımızın büyük
bölümü, böylesine “hayatî” konulara
niçin "pek" girmiyor?
Ben burada, bu "ilgisizliğin"
bilinen, kolaylıkla tahmin edilebilen sebeplerini sıralamak istemiyorum.
Sadece “belki bir
kişi daha duyar ve tavrından vazgeçer” ümidiyle…
“Ne kadar ikaz etsen,
o kadar kâr!” düşüncesiyle…
“Allah aşkına”
diyorum;
“Varoluşsal Tehdit”
niteliğindeki bu konuları görmezden gelmeyiniz!
“Yazsak, söylesek ne
değişecek?” diye düşünenler varsa…
Onlara da hitabım:
“Asla ümitsiz
olmayınız!”
***
Hep diyorum ya…
MANEVİ VATAN çökerse eğer…
MADDÎ VATAN da çöker!
Allah muhafaza!