Dolar (USD)
35.25
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2963.20
BIST 100
9611.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Aralık 2024

​Ailemiz ve Medyamız!

ÜZERİNDE ısrarla durduğumuz “Anadolu Ailesi”, “Nüfus Artış, Boşanma ve Evlenme Oranları”,

“Süresiz Nafaka”, “6284 Sayılı Kanun”, “Milli Kültür”, “Milli Eğitim” meselelerini “bizim” medya pek

önemsemiyor.

İstisnalar müstesna tabii…

Medya organlarımızın “çoğu” diyelim, pek önemsemiyor.

Sayın Cumhurbaşkanı, nüfus artış oranındaki çakılmanın “Varoluşsal Tehdit” olduğunu yani “Beka Meselesi” olduğunu söylüyor.

Gençlerin evlenmek istememesine vurgu yapıyor.

Anadolu Ailesi’nin, Milli Kültürümüzün büyük saldırılarla karşı karşıya olduğuna dikkat çekmeye çalışıyor.

‘Medyamızı’ hassas olmaya davet ediyor!

Sayın Aile Bakanı da, nüfus artış oranındaki çakılmanın mahzurlarına vurgu yapıyor, durumun böyle devam etmesi halinde 25 sene sonra askere alacak yeterince genç bulamayacağımızı bile söylüyor…

Boşanmaların artmasından, evlenmelerin azalmasından şikâyet ediyor...

Yetkililer, ikaz ettikçe ediyor…

Amma velâkin…

“Bizim” medyadan neredeyse “tık” yok!

Büyük bir bölümü, tamamına yakını yani, konuşmaları aktarmakla iktifa ediyor.

Üzerinde yorum yapmak, tehlikelerin altını çizmek, çözüm teklifleri için uzman değerlendirmelerine başvurmak, program ve yazı dizileri hazırlamak gibi çabaları yok!

Ortadaki tehditlerin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın Aile Bakanı’nın dile getirdikleri kadar da büyük olmadığını mı düşünüyorlar acaba?

Yok bu olamaz!..

-Nüfusun hızla yaşlanması, insanımızın hızla “yalnız hayatlara” yönelmesi,

-Boşanmaların artması, nice evlâdımızın “anne ve babanın bir arada olduğu” huzurlu yuva ortamından mahrum kalması,

- Bu durumun suç oranlarının, şiddet eğiliminin arttırmasının sebepleri arasında yer alması,

-‘Mesleksiz diplomalı’ sayımızın hızla tırmanması,

-Mecburi eğitimin 12 yıl olması, neredeyse bütün lise mezunlarının üniversiteye yönlendirilmesi ve meslek eğitiminde arzu edilen noktanın çok çok uzağında kalmamızdan dolayı piyasalarda usta kalfa sıkıntısının çekilmesi,

-Geleneksel iş kollarının, meslek alanlarının, bunları icra edecek insan kalmamasından dolayı tükenme noktasına gelmesi,

-Evliliklerin geciktikçe gecikmesi,

-Kültür alanında kayda değer milli, manevî hamleler yapamıyor olmamız,

-Eğitimde manen ve maddeten arzu edilen noktanın çok uzağında kalmamız,

-Eğitim ve kültür alanlarında, savunma alanındaki başarılarımızın çok çok gerisine düşmemiz,

-Ailelerimizin birlik ve bütünlüklerini, toplumun huzurunu etkileyen kanunlarımızın ve uygulamalarımızın, bazı noktalarda ANADOLU RUHU’na aykırılıklar teşkil etmesi,

-Nice gencimizin imkânları olduğu halde evlenmek istememesi, evlenmek isteyen nice gencimizin ise, bir yuvayı kurmanın ve sürdürmenin ekonomik şartlarını yerine getiremedikleri için evlenmeyi ertelemesi,

-Ekonomik durumu yerinde olanların da çeşitli gerekçeler öne sürerek evlenmeye sıcak bakmaması,

-Çocuk yapmayı külfet olarak görenlerin sayısının gittikçe artması,

-Kadın sağlığı açısından hayati öneme sahip olan “doğurganlığın” neredeyse ortadan kalkmasının, başta meme kanseri olmak üzere, bazı hastalıkların yaygınlaşmasının önde gelen sebepleri arasında yer alması,

-Birçok hastanede, özellikle de birçok özel hastanede, sezaryenle doğum oranlarının çok yüksek olması ve bu durumun hanımefendilerin doğurganlıkları üzerinde çok olumsuz sonuçlara yol açması,

-Huzurevlerine, kreşlere ‘terk edilen’ insanlarımızın sayısının hızla artması,

-Dedelerimizin, ninelerimizin, amcalarımızın, dayılarımızın, halalarımızın, teyzelerimizin, eniştelerimizin yengelerimizin sayısının hızla azalması,

-Bazı televizyonlardaki “yuva yıkıcı”, “maneviyat tahrip edici”, “hedonizmi teşvik edici”, “zemin kaydırıcı” programların ve dizi filmlerin nice ikaza rağmen, pervasızca, vites yükselterek devam etmesi,

-Ve bunlara eklenebilecek birçok mesele…

“Bizim medyamız” için üzerinde durulmaya değer meseleler değil mi?

Arkadaşlarla tek tek konuştuğumuzda, bunların önemli meseleler olduğunu söylüyorlar.

Bize büyük ölçüde hak veriyorlar… Ama icraata gelince, yani bunları ekranlarda, gazete sayfalarında, sosyal medya hesaplarında işlemeye gelince…

Pek de oralı olmuyorlar.

Eminim ki, ailelerinde ya da yakın çevrelerinde pek çok sıkıntı yaşanıyordur.

Boşanan, boşanmak üzere olan, çocuk yapmayı külfet olarak gören, evlenemeyen ya da evlenmek istemeyen nice genç görüyorlardır.

Anne-baba sıcaklığından mahrum bırakılmış nice çocuk görüyorlardır…

Yalnızlığa terk edilmiş ya da kendilerini yalnızlığa mahkûm etmiş nice vatandaş görüyorlardır…

Gençliğin ağırlıklı olarak “izm”lere yöneldiğini, maneviyat alt yapısının iyice aşındığını görüyorlardır…

Yukarıda sıraladığımız hususların ne kadar önemli olduğunu, gözleriyle görüyorlardır…

Bu konuların, “küreselleşmenin tabii sonuçları” denilerek geçiştirilemeyeceğini, kulak üstüne yatmanın ne kadar yanlış bir tutum olduğunu biliyorlardır…

(Ki, benim konuştuklarımın çoğu biliyor bunları!)

Soru şu:

Böyle olduğu halde, bunlar iyi bilindiği halde, niçin uzak duruyorlar bu konulardan?

“Muhafazakâr-Demokrat” medya organlarımızın ve buralarda görev yapan "aydın"larımızın büyük bölümü, böylesine “hayatî” konulara niçin "pek" girmiyor?

Ben burada, bu "ilgisizliğin" bilinen, kolaylıkla tahmin edilebilen sebeplerini sıralamak istemiyorum.

Sadece “belki bir kişi daha duyar ve tavrından vazgeçer” ümidiyle…

“Ne kadar ikaz etsen, o kadar kâr!” düşüncesiyle…

“Allah aşkına” diyorum;

“Varoluşsal Tehdit” niteliğindeki bu konuları görmezden gelmeyiniz!

“Yazsak, söylesek ne değişecek?” diye düşünenler varsa…

Onlara da hitabım:

“Asla ümitsiz olmayınız!”

***

Hep diyorum ya…

MANEVİ VATAN çökerse eğer…

MADDÎ VATAN da çöker!

Allah muhafaza!