Dolar (USD)
35.40
Euro (EUR)
36.29
Gram Altın
3061.44
BIST 100
9910.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Ocak 2025

​Aile…Batı Kültürü değil, Bizim Kültürümüz!

Batı zihniyet dünyasının ürünü eğitim, kültür, ekonomi modellerini…

Batı zihniyet dünyasının ürünü kanunları (ufak tefek uyarlamalarla) almak ve bunları yaparak, zulmün kaynaklarından Batı ile mücadele etmeye çalışmak!

Olacak şey mi?

Bugüne kadar birçok iyi niyetli politikacımız, aydınımız “eğitim, kültür, aile” alanlarında bile “Batı’nın bakış açısını, o zihniyet dünyasının ürettiği modelleri, düzenlemeleri” alarak bir takım müspet sonuçlara ulaşılabileceğini düşündü.

Bu yolda adımlar attı.

Sonuç olarak…

Bugün elimizde kalan…

İşte…

Bir vakitler, “Batı’da Aile çökmüş arkadaş, insanlar çocuk yapmak istemiyor… Caddelerde sokaklarda hep yaşlılar. Oralarda evlenenler boşanıyor, bekârlar evlenmek istemiyor. Annelik, babalık onlara külfet geliyor!” der dururduk.

Batı’nın hallerine acır dururduk.

Sonra…

Bir gün geldi ki…

Bizler…

Anadolu Ailesi’nin çökmesinden, doğurganlık oranının dibe çakılmasından, nüfusumuzun hızla yaşlanmasından, insanlarımızın artık evlenmek istememesinden, evlenmeyi geciktirmek için bahaneler uydurmasından, boşanmaların yıldırım hızıyla artmasından, çocuklarımızın ailesizlik yüzünden bunalımlara sürüklenmesinden, MANEVİ VATAN’ın zeminin kaymasından şikâyet edip durur olduk!

Hemen herkes aynı şikâyetleri dile getiriyor bugün.

Evet…

Bugüne kadar…

Üç yüz küsur sene boyunca…

Batı’nın kanunlarını, bakış açısını aldık…

“Batı”nın normlarını, sözde uygarlık paradigmasını, Devlet ve Millet hayatımızın hemen her alanında uyguladık.

Bunu yaparken de, “Manevi değerleri yeşertme” çabasından geri durmadığımızı söyledik.

Hep böyle yaptık…

Sonuç olarak?

“Kem âlât ile kemâlât” olmazdı, olmadı!

2025’in “Aile Yılı” ilân edilmesinden dolayı, bu konular çok daha yoğun bir şekilde gündeme gelecektir herhalde.

Biz de bu konuları, daha da büyük gayretle gündeme taşıyacak, “tefekkür dünyamıza” katkı sağlayan aydınlarımızın yazılarını, konuşmalarını dikkatlerinize sunmaya devam edeceğiz Allah’ın izniyle..

Bugünkü yazımız da böyle…

Geçmişten bir Portre.

“BİR MUHAFAZAKÂR’IN TRAJİK ÖYKÜSÜ”

Profesör Doktor İsmail Aydoğan, “Tevfik İleri, bir Muhafazakâr’ın trajik öyküsü” başlıklı bir yazı kaleme almış…

Adres, Sayın Memiş Okuyucu’nun yönetimindeki Maarifin Sesi adlı eğitim-tefekkür sitesi.

Sayın Aydoğan’ın yazısında çok önemli tespitler, teşhisler var.

Bununla birlikte, son bölümde ifade etmeye çalışacağımız bazı "eleştirilerimiz" de olacak.

Tevfik İleri gibi bir “Dâvâ Adamı”nın hakkı, tam olarak verilememiş gibi…

İyi niyeti teslim edilmekle ve ortaya koyduğu müesseseler anlatılmakla birlikte, dönemin şartları tam olarak “değerlendirilememiş” gibi.

Ya da bize öyle geldi.

Şimdilik bu kaydı düştükten sonra geçelim o yazıya.

“1718’den beri git gide artan bir şekilde batılılaşma sendromuna kapılmış olan Türkiye, 1950 öncesinde de ‘İslamsız Türkiye Projesi’ne duçar olmuş bir memleket.” tespiti yer alıyor Prof.Dr. Aydoğan’ın yazısında.

“İslamsızlaştırma” operasyonuna maruz bırakıldığımız yıllar anlatılıyor…

Bazı iyi niyetli politikacıların ve kanaat önderlerinin, karşımıza çıkartılan zorlukları ABD’ye yakınlaşmak suretiyle aşma çabalarına dikkat çekiliyor.

Okuyalım dostlar:

“1947’de gerçekleşen Truman Doktrini ve 1948 de yürürlüğe giren Marshall yardımları münasebetiyle Amerika ile kurulan beraberlik; böylesi bir ortamda gerçekleşen 1950 seçimi ve Demokrat Parti’nin seçimi kazanmasıyla başlayan bir süreç. Bir yanda ‘İslâmsızlaştırma silindiri’nden geçirilen halk, diğer yanda bu ağırlığı hafifletmeye yarayan Amerikan yakınlaşması. Bu tabloda ülkenin içinde bulunduğu durum, kelimenin tam anlamıyla bir trajedi.”

x

“1950-1960 arası dönemde iktidar olan Demokrat Parti…

Milli Eğitim Bakanlığı yapan altı bakandan biri olan ve en uzun süre bakanlık yapan Ahmet Tevfik İleri, 1950’ye kadar icra edilmeye çalışılan ‘İslamsız Türkiye Projesi’nin yol açtığı hastalıkların tedavisine katkı sağlamaya çalışan isimlerden biri. Ne var ki o da, üyesi bulunduğu hükümet gibi, çözümleri Amerika’da arar. (…)

Amerika rüzgârıyla iktidara gelen Demokrat Partinin estirdiği liberal rüzgârlar toplum için adeta bir nefese dönüşür. Bu iklim, gerek Tevfik İleri’nin eğitim düşüncesine gerekse Demokrat Parti’nin diğer beş Milli Eğitim Bakanı’nın dönemlerindeki Türk eğitim sistemine sirayet eder. Hem Demokrat Parti hem de Bakan olarak Tevfik İleri, ülkedeki travmayı atlatmak için Amerika’nın desteğini arkalarına alarak ahlaki ve kültürel normali gerçekleştirmek isterler. Sınırları modern dünya tarafından çizilen bu normalin eğitim boyutunu gerçekleştirebilmek için 151’i Amerikalı olan toplam 154 yabancı eğitim uzmanı Türkiye’ye getirilir. ‘Ford ve Rockefeller vakıfları tarafından mali olarak desteklenen’ bu eğitim uzmanlarından bazıları Milli Eğitim Bakanlığı’nda danışman (Mesela ABD Trinity College Eğitim Profesörü Dr. Lester Beals) olarak da görev yapar. Hatta bu dönemde Milli Eğitim Bakanlığı, birçok öğretmen ve eğitimciyi ABD’ye eğitim alanında inceleme gezilerine gönderir. Bu geziler neticesinde; program geliştirme, deneme lisesi, fen lisesi gibi kavramlar ve kurumlar Türk eğitim sistemine girer. Tevfik İleri’nin kurucuları arasında yer aldığı Türk Amerikan Derneği de 1951 yılında kurulur.”

X

Evet, Prof.Dr. Aydoğan’ın da ifade ettiği gibi, dönem, ABD desteği ile iktidara gelen Demokrat Parti’nin iktidarda olduğu dönem.

İslam karşıtlarının baskısını, ABD ile yakınlaşarak, Batılı uzmanları buralara getirterek, modellerini bünyeye tatbik ederek atlatmaya çalışıyor, Merhum Menderes ve arkadaşları.

O ekibin önde gelen isimlerinden biri de Merhum Tevfik İleri.

Yaklaşık dört yıllık Milli Eğitim Bakanlığı görevi boyunca, “eğitim politikaları” alanında Batı’dan uzman desteği almaya çok önem veren Merhum İleri’nin yaptıklarından bazılarını ve sonrasında başına gelenleri, Prof.Dr. Aydoğan’ın anlatımıyla aktaralım:

“(Merhum Tevfik İleri) Colombia Missouri Üniversitesi profesörü John Rufi’yi davet ederek, ondan ortaöğretim kurumlarına yönelik rapor ister. Florida Üniversitesi Eğitim Koleji İlköğretim Bölümü Başkanı Profesör Kate V. Wofford’dan 5 Şubat 1953 tarihli Beşinci Milli Eğitim Şûrası’na kadar köy eğitim alanında bir rapor hazırlaması talep edilir. Halk eğitimi için Boston Üniversite’nden W. Kwaraceus ve Dickerman; ilkokullar için Kate Wolferd; ortaöğretim için Ellswort Tompkins; rehberlik alanı için Lester Beals; öğretmen yetiştirme alanı için John Rufi Türkiye’ye davet edilir. Genel olarak eğitim yapılanmaları bu uzmanların tavsiyesine göre şekillenir.

Celalettin Ökten’in de öğrencisi olan Tevfik İleri’nin bakanlığı dönemlerinde yaptığı icraatların en önemlileri, Din eğitimi alanındadır. ‘İslamsız Türkiye’ Projesiyle gerçekleştirilenler, toplumda ciddi bir travma yaratınca… Bu travmayı atlatabilmek için ilkokul müfredatına din dersleri eklenir. Dini eğitim veren 7 İmam-hatip okulu Adana, Ankara, Isparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Kahramanmaraş’ta açılır. Eğitimde daha fazla dini eğitim fırsatı sunmak amacıyla İstanbul’da Yüksek İslam Enstitüsü; Türk kültürüne katkıda bulunan eserler için Türk Sanat Tarihi Enstitüsü kurulur. Köy enstitüleri öğretmen okulları ile birleştirilerek kapatılır. Ulusal ve uluslararası boyutta ortaya çıkan gelişmeler ve devam eden tek parti ceberrutluğu iklimi, Tevfik İleri’nin bu icraatlarını kaldıramaz; hakkında yazılı basında çıkan Turancılık ve gericilik ithamları, İleri’nin 8 Nisan 1953 tarihinde Bakanlık’tan ayrılmasına yol açar. Nihayetinde, 27 Mayıs 1960 darbesiyle Demokrat Parti hükümeti devrilir ve Tevfik İleri’nin de içinde bulunduğu partililer tutuklanır. Diğerleri gibi Yassıada Mahkemelerinde ağır koşullarda yargılanan İleri, idama mahkûm edilir ve cezası müebbet hapse çevrilir. Tevfik İleri, Yassıada’da ağır şartlar altında kalır ki bu durum, CHP’nin bir dönem etkili isimlerinden olan yeğeni Murat Karayalçın’ı bile derinden etkilemiştir; ardından da Kayseri Cezaevi’ne nakledilir. Hapis hayatı, 1960 yılından 31 Aralık 1961’deki vefatına kadar, yaklaşık 1,5 sene sürer. Diyabet, kalp ve kanser hastalıkları nedeniyle durumu sık sık kötüleşir. Kayseri cezaevinden tedavi için getirildiği Ankara’da 31 Aralık 1961 tarihinde vefat eder. Tevfik İleri’nin kabri, Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’ndadır.”

X

Allah rahmet eylesin.

Mekânı cennet olsun.

Sayın Aydoğan, Merhum Tevfik İleri’nin yaptıklarını anlatmış yazısında.

Anlatmış ama, yazıdan “Birçok şey yapıldı ama sonuç hüsran.” gibi bir netice çıkmış.

Ya da ben öyle algıladım.

Ben, dönemin şartlarını göz önünde bulundurduğumda, “Merhum Tevfik İleri, o ortamda büyük işler yapmış, yarınlara uzanacak güzel izler bırakmış, Allah ondan razı olsun.” diyorum.

Bununla birlikte yazıdaki “Yerli Bakış Açısı” vurgusuna da katılıyorum.

Bizim meselemiz, paradigma meselesi…

Paradigma, “Yerli ve Milli” olmalı.

Sayın İsmail Aydoğan’ın yazısının sonundaki şu cümleleri herkes dikkatle okumalı:

“ Kadim düstur bize, 1718 öncesi olduğu gibi kültürünü temel alarak hayata bakmayı; insanlarla, toplumlarla ve ülkelerle bu minvalde iletişim ve işbirliği kurmayı öğretmişti. Tekrar böyle olabilmek ise; sağa ya da sola, Amerika’ya, Avrupa’ya, Rusya’ya veya Çin’e meyletmeden, kendi kültürünü temel alan bir bakış açısına ve hayat biçimine, ne pahasına olursa olsun evet diyebilmeyi gerektirir.”