Dolar (USD)
34.32
Euro (EUR)
36.29
Gram Altın
2833.66
BIST 100
9420.42
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Mart 2024

Aile üzerine

Her yandan kuşatılıyoruz. Dünya dahi teknolojinin arama motorlarının test sürüş alanına çevrildi. Her gün yeni bir şey deniyorlar. Özgürleştirme maskesi altında yapay zekâ kodlarıyla toplumun dinamiklerini dinamitliyorlar. Sanal oyunlar nedeniyle ölüm bile bu çağda sıradan gösterilmeye başlandı. İnsanı dokuz canlı olduğuna ikna edercesine hayatı deneme tahtası olarak gösteriyorlar. Öldün ve bu dünyada bir daha olmayacaksın!

Ölümün dahi sıradanlaştırıldığı bu çağda hangi yaşamdan bahsediyoruz. “Her canlı ölümü tadacaktır.” hakikatinin üstünü örtünce ölümden kurtulacağımızı zannederiyoruz. Sistemin kapsamlı kuşatması tüm hızıyla devam ediyor. Ülkelerin, şehirlerin, sokakların işgal altında olduğu bu muhasara çağında sığınacak bir dulda arıyor insan. Kendine ait, kendini özgür hissettiği ve olduğu gibi kabullenildiği bir sığınak arıyor.

Gittiği bütün yollar tek bir konumu işaret ediyor insana. Dışarının istilasından kurtulmak ve direnişin çırasını yakmak için aradığı bütün konumlar tek bir adresi gösteriyor: Ev! Bir evi olmalı insanın. Gündüzün bütün hesaplarından sıyrılıp akşamın ve gecenin karanlığında sığınacağı bir “Ev!”

Evi yuva yapan ailedir. Ailenin yapı taşları ise bireylerdir. Bireyleri bir arada tutan temel unsur da sevgi ve saygıdır. Sevgi ve saygının hâkim olduğu haneler huzur kokar, güzelliği kuşanır. Somurtuş, asabiyet ve dahi vurdumduymazlık hem kalbi hem de evin duvarlarının boyasını karartır. Bir haneyi ayakta tutan duvarlar kararmışsa duvarlar insanın üstüne üstüne gelmeye başlar. O zaman öfke ve kötülük kol gezer evin odalarında. Her kötülük ise bumerang gibi nihayetinde sahibini bulur. Dışarıda yeterince kötülük var iken bari evinizi arındırın bütün kötülüklerden. Kendi elinizle kendinize kötülük sipariş etmek yerine iyilik, güzellik, sevgi ve saygı temeli üzerine inşa edin hanelerinizi. Dışarıdaki işgali kırmak için evinizden başlayın dirilmeye. Ki en büyük destekçinizdir hane halkı.

Bu hanenin bir diğer temel unsuru da çocuktur. Bir kuşun ötüşündeki musiki insanın ruhunu kuşatıp güzelleştirdiği gibi bir evdeki çocuk sesi de aynı tonda zarif gelir ruha. Irmakların sel olup doğanın bağrından süzülüp oradan oraya koştururken çıkardığı sesin insana verdiği huzur gibidir evde coşkuyla koşup oynayan çocukların sesi. Doğa o selin önünde durmak yerine oluşan ahenge nasıl ayak uyduruyorsa çocuklarımıza da “dur, yapma, etme!” demek yerine yeri geldiği zaman onlarla çocuk olup o sele kapılmak gerek. Çocukların neşe seline ne kadar bent kurmaya kalkarsanız kalkın onun önünde duramazsınız. Ancak su, doruklardan düzlüğe gelince kendi kendine nasıl sakinleşirse çocuklarımız da çocukluktan gençliğe geçince yavaş yavaş durulmaya başlar. O vakte kadar da o sele eşlik etmek gönül hanemize neşe katar. Onlarla iletişimde dış güçlerin desteği olan teknolojik ürünlere başvurmayın. Onlarla beraber olduğunuz akşamın en sakin zamanlarında telefonlarınızı şarja takıp orada unutun. O akşam dizinizden feragat ederek çocuklarınızı dizinizin dibinde toplayıp onlarla vakit geçirin. Onların gün içinde yaşadıklarından size anlatacakları ve izleyeceğiniz dizilerden daha heyecanlı çok konu vardır. Yeter ki dinlemeye sabrınız olsun. Ki çocuklarınızı siz dinlemezseniz, onlar anlatacak birilerini muhakkak bulacaktır, unutmayın.

Aile içinde sevgi ve saygının hüküm sürdüğü zamanlar aile içi iletişim de güçlü olur. Kendini ifade edebilen bireyler toplum nezdinde de kabul noktasında bir adım öne çıkar. Toplumsal kabulün yolu bu anlamda aileden geçer. Ebeveyn ve çocuk ilişkilerinde saygı ve sevgi çerçevesinde derdini usulünce dile getirebilen bireyler hem anlaşılma hem de çözüm noktasında bir adım önde durur. Burada aslolan hata yapmak değil; yapılan davranışın hata olduğunun anlaşılmasından sonra onu çözme erdemini ortaya koyabilmektir. Erdem, geçmişin hatalarından ders çıkarabilmek ve aynı hatalara tekrar düşmemektir. İletişim kanalları açık ve güçlü olan ailelerde temel alınan nokta dayatmadan ziyade anlamaya dönük olduğu için hata oranı sıfıra yakındır. Bu anlamda ünsiyet önemlidir.

Aile fertleri birbirlerini olduğu gibi kabul edip farklılıklarından yola çıkarak ilişkilerde ortak noktayı bulabildikleri müddetçe mutluluğa yaklaşmış olur. Eşler birbirlerinin farklılıklarını törpülemeye çalışıp karşısındakini kendine benzetmeye çalışmaya başladığı andan itibaren karşısındakinin değişmeye başlamasıyla kendisi de kaybetmeye mahkûmdur. Farklılıklar hayatın cilveleri ve güzellikleridir.

Niyetimiz huzuru yakalamak ve yaşamak ise müşterek olarak çıkılan evlilik ve aile olma yolunda birbirimizin noksanlarını yüze vurmak yerine eksiklerimizi kapatmaya çalışmalıyız. İnsan insanın yara bandı olmalıdır. Her insan biraz noksandır, bir elmanın yarısı gibidir. Diğer yarısını bulunca tam olur. Hayatın müşterek oluşuna bu açıdan baktığımız zaman birbirimizi tamamlamaktır ortaklık. “Evet!” derken eksiğiyle fazlasıyla, yanlışıyla doğrusuyla, olduğu gibi kabul etmeye “Evet!” demiştir insan. İlişkiler, bir eşya değildir. “Baktın olmuyor, eskiyi götür, peşinata saysınlar, yenisine bak!” deme lüksün yoktur. Böyle davranırsan evliliği bir iş, eşini de bir eşya olarak görmeye başlarsın. Bir zaman sonra ortada evlilikten tek eser kalır, o da anne baba sevgisinden mahrum bırakılmış çocuk. Ebeveyn sevgisinden mahrum bırakılan çocuğun vebali ise herkese ağır gelir.

Bir evi yuva, bireyleri aile yapan temel unsur sevgi, saygı ve sorumluktur. Bunu kavradığımız zaman yarım olduğumuz bu hayatta diğer yarımızı bulmuş olarak tam olur ve dışarıdaki işgali kırmak adına direniş ve dirilişin ilk meşalesini yakmış oluruz. Selam olsun, bu dünyada diğer yarısını bularak tam olabilenlere.