Aile kalesi düşmesin...
‘’Aileyi Korumak Fethimizdir ‘’projesi Malatya Yeşilyurt belediyesi, Eğitim-Bir-Sen Malatya 1 No’lu şubesi ortaklığı ile devam ediyor.28 ekim ‘de de D.Mehmet Doğan, Fahri Tuna, Adem Karafilik, Mehmet Şeker’i ağırladı. Her ay farklı alanda yazarları ağırlayan ve ağırlayacak olan Malatya, aile kalesi için yüce bir sesle hassas noktamıza dikkat çekiyor.
351 sayfalık hacimli dolu dolu bir
eser de ortaya konuldu. Fikir mimarlığını yaptığım bu çalışmada değerli
yazarlar hem kitaba sundukları yazıyla hem hazırlanan panelde konuşarak aile
kurumumuzun ehemmiyetini dile getirdiler. Tehlikelere dair öneriler sundular.
Portre yazarı
Fahri Tuna şöyle diyordu hitabıyla;
Sabahın seheri
günden ileri
Ben kimi sevmişim senden ileri
Ziyaret
olmuşsun kurban istersin
Kurban bulamadım candan ileri
(Karacaoğlan)
Ondan ileri kimseyi, kimseleri
sevemeyeceğimiz tek kişi/kurum vardır yeryüzünde: - hiç kuşku yok ki - ailemiz.
Kurban bulamayız ona verecek, candan
ileri.
El-hak doğrudur. On kere yüz kere bin
kere, yüz bin kere doğrudur bu.
Tersi geçicidir. Yaşayan, isteyen
tecrübe edebilir. Edilmiş söylenmiştir.
Dedem Korkut’un diliyle “gelimli
gidimli dünyada” tek gerçek, bitmez tükenmez sevgi kaynağımız ailedir,
ailemizdir. Bunu bilir, bunu söylerim ben.
Ülke, insandır bana göre, aile ise
hücre.
Birilerinin ailemizi bozmak
istemelerindeki murat, dünyamızı bozmak, geleceğimizi ifsat ve işgal etmek
içindir: Bu böyle biline.
Aile şifadır, aile dermandır, aile
mekândır.Aile faizsiz, karşılıksız, geri ödemesiz borç alınabilen tek bankadır
yeryüzünde.Aile karşılıksız, umarsız, çıkarsız sevgidir.
Sınırlı bir dünyada yaşıyoruz:
Ülkelerin sınırları, şehirlerin sınırları, sokakların sınırları var. Hatta
ömrümüz, günlerimiz bile sayılı ve sınırlı. Sınıflı da bir dünyadayız aslında:
Zengin-fakir, kadın-erkek, genç-yaşlı, okumuş-okumamış, işçi-patron,
kapıcı-genel müdür, yöneten-yönetilen.
Sınırın ve sınıfın ortadan kalktığı,
acıların ve sevinçlerin tek vücut olduğu, şefkat ve sevginin her daim tavan
yaptığı tek ülke, ailedir.
Türkiye Yazarlar
Birliği Şeref Başkanı D.Mehmet Doğan hocamız da; Aile yaşasın kadınlar ölmesin’’ derken şu
hususlara dikkat çekti. Mehmet Akif’in bir şiiriyle başladığı konuşmasında bir
zamanlar kaybettiklerimize rağmen, en büyük kazancımızın aile olduğuna dikkat çekiyordu.
Biz ki her mevcûdu yıktık, gâyesiz bir
fikr ile;
Yıkmadık bir şey bıraktık... Sâde bir
şey: Âile.
Hangi bir bünyânı mahvettik de ıslâh
eyledik?
İşte vîran memleket! Her yer delik,
her yer deşik!
Bunların ta’mîri kâbil... Olsa
ciddiyyet, sebât;
Lâkin, Allah etmesin, bir düşse şâyet
âilât ,
En kavî kollarla hattâ kalkamaz imkânı
yok.
Kim ki kalkar der, onun hayvan kadar
iz’ânı yok!
“Âilî bir inkılâb olsun!” diyen me’yûs
olur,
Başka hiçbir şey kazanmaz, sâde bir
...... olur.
Çünkü “çıplak” inkılâbâtın rezâlettir
sonu...
Mehmet Akif ERSOY
Türkiye’de 1970’lerden sonra ne
değişti?
Öğretim seviyemiz yükseliyor. Okur
yazarlık oranı son yıllarda yüzde yüze dayandı. İlk ve orta öğretim mecburi,
her yıl üniversiteye bir buçuk milyon kayıt yapılıyor. Üniversite
mezunlarımızın sayısı 10 milyonu aştı. Yani her sekiz kişiden biri yüksek
tahsilli.
Mesele ne öyleyse? Neden kadınlar
ölüyor/öldürülüyor?
Modernizm sinsi bir ideoloji olarak
insanımızı kuşatıyor. Modernizmin lügatinde sevgi, saygı; büyük, küçük; rahmet,
merhamet kelimelerine yer yok. Edep, hayâ, hicap, iffet, ismet…kelimelerinin
miadları dolmuş, son kullanma tarihleri çoktan geçmiş. Aile mensubiyetinde
ananın, babanın, çocukların, eğer varsa büyük ebeveynlerin kendine has
konumları, birbirlerine karşı hukukları modernizmin mantığı ile bağdaşmıyor.
Modernlikten kaçılamıyor, fakat onunla nasıl yaşanabileceği konusunda işe yarar
bir tecrübeye de sahip değiliz!
Yazar MEHMET
ŞEKER ise şöyle devam etti
Yurt dışı gezilerde Türk dizilerinin
yaygın hâlde seyredildiğine şahit olmuştuk. Asya’dan Avrupa’ya, Afrika’dan
Amerika’ya her tarafta bizim diziler revaçta. Etkinliği de gittikçe artıyor.
Yabancıların severek takip ettiği
diziler sayesinde Türkçe öğrenmek isteyenlere de rastlıyoruz. Birkaç ülkede
sebebini merak edip sorduğumuzda, ilginç bir tablo ortaya çıkmıştı. Dediler ki:
“Sizin dizilerde aile bir araya geliyor… Aynı masada yemek yeniyor, kahvaltı
yapılıyor, sohbet ediliyor ya… İşte bu bizim çok hoşumuza giden bir şey.”
“Aynı zamanda aile bağlarının kuvvetli
olması bize cazip geliyor. Gıpta ediyoruz.”
Bağları güçlü tutmanın en basit
yöntemi de bir sofra başında bir araya gelebilmek. Sonrası bayramlar, düğünler,
törenler…
Köklü gelenekler, güzelce yaşatıldığı
zaman, yarınlara daha güvenle yürüyebiliriz.
Yazar,kişisel
gelişim uzmanı Adem Karafilik’de şöyle devam etti
EĞİTİM VE KÜLTÜR
AİLEDE BAŞLAR. Çocuk;
istenmeyen, olumsuz bir davranış sergilediğinde, ‘’bunu sana kim öğretti,
nereden öğrendin, okulda bunları mı öğretiyorlar’’ denir. Ama bir gerçek var ki
çocuklarımız sevgi, saygı, hoşgörü, nezaket kuralları,kısaca; temel ahlâkî
normları ailesinden öğrenir.
Atalarımız çocuk yetiştirmenin önemini
her fırsatta vurgulamışlar, eğitimin çok küçük yaşlarda, hatta anne karnından
da önce başlaması, helal lokma ile çocuk büyütmenin gerektiğini sürekli olarak
belirtmişlerdir. Çünkü küçük yaşlarda verilecek olan ahlak ve eğitimin daha
kalıcı olduğu, hatta kişiliğin oluşumunda daha etkili olduğu “ağaç yaşken
eğilir” sözüyle de perçinlenmiştir…
Panel, hocalarımızın gönülce sözleri ve temennileriyle sona erdi. Yazı ve söz kubbede bir hoş sada ise,aile için söylenen tüm güzel sözler, temenniler dua olsun. Aile korunsun. Aileyi korumak en büyük fethimiz olsun, vesselam.