Dolar (USD)
35.39
Euro (EUR)
36.29
Gram Altın
3060.11
BIST 100
9910.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Ocak 2025

Aile içi anlaşmazlıkların çözümünde yöntem!

Âile, içinde dünyaya geldiğimiz, büyüyüp geliştiğimiz sıcak bir yuvadır. İlk eğitimin alındığı, toplumun kültür ve değerlerinin aktarıldığı, ihtiyaçların karşılandığı bir ortam olan âile; sosyal bir varlık olan insan için vazgeçilmezdir. Uzun bir süre âile ortamında birlikte yaşayan kişilerin özellikle de eşlerin arasında birtakım anlaşmazlıkların çıkması çok tabiidir. Tabii olmayan ise, bu anlaşmazlığı çözümsüz bırakıp ilişkinin yıpranmasına müsaade etmektir.

Âile içi bir anlaşmazlık çıktığında, şu yöntemi takip etmekte büyük fayda var:

1) İyi niyet, karşılıklı güven ve eşit söz hakkına dayalı saygılı bir ortamın tesisi.

2) Tarafların, ihtilafın çözümü için ortak bir zemin bulmaya çalışmaları.

3) Tarafların, birbirleriyle açık ve samimi bir şekilde iletişim kurmaları. Duygu ve düşüncelerini açıkça ifade etmeleri.

4) Tarafların, birbirlerine karşı empati kurmaya çalışmaları.

5) Tarafların, tartışma sırasında bile birbirlerine karşı saygılı olmaları.

6) Anlaşmazlığın nedeni olan problemle yüzleşmeleri. Yani ailede bir problem olduğunu samimi bir şekilde kabul etmeleri. Çünkü bir problemin varlığını kabul etmek, o problemin çözümüne ilişkin uzlaşmaya da hazır olmak demektir.

7) Beraberce anlaşmazlığın sebebini bulmaya kafa yormaları. Anlaşmazlığın sebebini bulduktan sonra da evvela uzlaşmaya daha sonra da çözüme varabilmek için elbirliği etmeleri.

8) Tarafların, anlaşmazlığı kendi başlarına çözmekte yetersiz kalmaları durumunda, uzman ve iyi niyetli âkillere danışmaları.

Bilinmelidir ki, âile içi anlaşmazlıklar sebebiyle yaşanan tartışmaların sonucunda kazanan yoktur. Kazananı olmayan bir tartışmanın kaybedeni ise, elbette âile hayatı ve özellikle de çocuklardır. Bunun için taraflar; tartışma yerine, sorunun tespitine ve çözümüne odaklanmalıdırlar.

Çiftler, evlenmekle yeni bir değişim sürecine girmiş olurlar ve bu değişimin gereklerine göre yeni hayatlarını sürdürmeleri icap eder. Ancak -ister kadın ister erkek olsun- bazı insanlar, bu değişime ayak uydurmada güçlük çeker. Bu kişiler, var olan paradigmaları ve bunların etkisiyle oluşan kurumsal kültürlerinden vazgeçmek istemeyen kişilerdir. Bu yeni hayata direnme olayı, âile hayatında anlaşmazlık ve problem çıkmasına zemin hazırlar. Dolayısıyla baştan ciddi fedakârlıklar yaparak bu değişime ayak uydurmak lazımdır.

Fedakârlığı sadece karşı taraftan beklememeliyiz. Bencil olmayı bırakmalı ve empati yapmalıyız. Kendimizi, eşimizin yerine koyup onun beklentilerine göre hareket etmeliyiz. Olaya bir de onun bakış açısıyla bakmaya çalışmalıyız. Belki de biz değil, o haklıdır

Önce çuvaldızı kendimize batırmalıyız. Önemli olan,bizim ne olduğumuzdan ziyade eşimizin bizi nasıl algıladığıdır. Her insanın hoşlandığı şeyler farklıdır. Hayat arkadaşımız nelerden hoşlanıyor? Bunları yeterince bildiğimizden ve yerine getirdiğimizden emin olmalıyız? Eşimizin bize nasıl davranmasını istiyorsak, biz de ona öyle davranmalıyız…

Eşler arasındaki geçimsizliğin en önemli sebebi, “geçinmeyi bilmemektir.” Bu kadar zahmet ve fedakârlığa katlanarak evlenmişsek, geçinmeye bir nevi mecburuz. Çünkü ayrılsak bile, ikinci bir evliliği yapacağımızı ve kesinlikle mutlu olacağımızı hiç kim garanti edemez.

Yeni evlenenlerin en büyük yanılgısı, dikensiz bir gül bahçesini düşleyerek hayal kırıklığına uğramalarıdır. “Dalgasız deniz” ve “dikensiz gül bahçesi” olmayacağını artık bilmemiz ve kabul etmemiz gerekir. Buradaki asıl sorun, “sorun çıkmayacağını hayal edip hazırlıksız yakalanmaktır. Dolayısıyla böyle bir yanılgıya düşmemek gerekir.

İnsanoğlu için istekler sınırsız, ihtiyaçlar farklı ve imkânlar sınırlı olduğuna göre “önemli olan şey, önceliklere odaklanmaktır.”

Bazı ailevî problemler, erkeğin kendi işiyle aşırı ilgilenerek âilesine fazla zaman ayırmamasından kaynaklanır. “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur,” şeklindeki atasözü boşuna söylenmemiştir. Eşlerin yeteri kadar görüşmemesi, diyalogsuzluğa yol açar.

Evliliğin olmazsa olmaz şartı, “samimiyet ve sadakattir.” Zoru, sıkıntıyı, acıyı görünce kaybolan bir eş, tatlı ve mutlu günleri hak edemez. Unutmayalım, Allahü Teâlâ her derde bir derman yaratmıştır. Acılı günler sonsuza kadar sürüp gitmez. “Bir gün üzerimizdeki kara bulutlar dağılacak, güneş güzel ve sıcak yüzünü bize de gösterecektir İnşaallah, diye düşünmek gerekir…”