Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Aralık 2024

Aile Bakanımız diyor ki

ES, O, Es! Bir otelde düzenlenen “Aile’nin güçlendirilmesi ve Dinamik Nüfus Yapısı Sempozyumu’nda konuşan Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, doğurganlık hızımızın “dibe” çakıldığını bir kez daha ifade etmiş.

Rekor kırmışız, rekor!

Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Varoluşsal Tehdit” olarak nitelendirdiği büyük tehlike!

Beka meselesi, beka!

“Dünya genelinde ortalama 2, 82 olan doğurganlık hızının ülkemizde, tarihin en düşük noktası olan 1,5 1’e gerilediğini” bir kez daha dile getirmiş Sayın Bakan.

2014 yılında 1 Milyon 351 bin olan doğum sayısının, 2023 yılında 958 bin 408’e düştüğünü, yani doğum oranlarının 10 yılda yaklaşık 400 bin azaldığını kaydetmiş.

Yaşlı nüfus oranımızın arttığına vurgu yapmış…

“65 yaş üstü nüfus oranımızın da yüzde 10,2’yi geçtiğinin” altını çizmiş.

Konuşmasında, boşanma oranlarındaki hızlı yükselişe, evlenme yaşındaki artışa da dikkat çeken Sayın Bakanımız, bu kötü gidişe “dur” demek için neler yapılması gerektiğine dair “düşüncesini” ifade etmiş:

“Nüfus politikalarımızın gerçekçi ve çok yönlü bir bakış açısıyla belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.”

Kesinlikle öyle.

Ben de aynı şeyleri düşünüyorum.

Konuşma güzel…

Tespitler yerinde…

Ya ötesi?

Meselesinin orasına dair de bir şeyler söylemiş Sayın Bakan.

Vaziyetlerin buralara gelmesinin sebepleri ile bundan sonra yapılması gerekenlerin tespiti için 12 ilde saha araştırmaları başlatmışlar.

Kasım ayında, aile ve nüfus konularını ele almak üzere 27 kurumdan oluşan Aile’nin Korunması ve Güçlendirilmesi Koordinasyon Kurulu’nu bir araya getirmişler.

Birleşmiş Milletler Aile Yılı’nın 30’ncu Yıldönümü’nde, Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Plânı’nı ilan etmişler.

Altı ay önce, Aile ve Nüfus Politikaları Daire Başkanlığı adlı bir birim kurmuşlar.

Daire Başkanlığı’nın çalışmalarıyla, öncelikle ulusal ve uluslararası nüfus politikalarını detaylı olarak inceliyorlarmış.

Meseleyi daha iyi anlamaya ve neler yapılması gerektiğini tespit etmeye çalışıyorlarmış.

Aileyi ve çocuğu koruyan, “kadını güçlendiren” politikalarıyla dinamik bir nüfus yapısı oluşturmaya kararlıymışlar.

Kadınları kısıtlayan, eğitim ve çalışma hayatında emeklerini değersizleştiren her türlü ayrımcılıkla da güçlü bir mücadele yürütüyorlarmış.

Sayın Göktaş’in dedikleri özetle böyle.

Bir de “Kadınların geçmişteki başörtüsü yasaklamalarından dolayı neler çektiklerine” dair hatırlatma var.

Bunu da unutmayalım.

Sayın Göktaş gayretli.

Bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Amma velâkin, bu işlerin mevcut bakış açısıyla nasıl toparlanabileceğine kesinlikle akıl erdiremiyorum.

“Aileyi, çocuğu koruyan, kadını güçlendiren” deniyor mesela…

Erkeğin adı yok…

“Erkek zaten güçlüdür, onun için de ayrıca isminin belirtilmesine gerek yoktur!”

Öyle mi?

Milyonlarca erkek “negatif ayrımcılığa” tabi tutulduklarını, genellemelerle “şiddet şüphelisi” olarak gösterildiklerini söylüyor.

Onların şikâyetleri niçin “pek” (hiç değil, pek!) yansımıyor Sayın Bakan’ın ve diğer yetkililerin konuşmalarına?

6284’ü tartışamıyoruz…

Erkeğin, bu kanundaki “her yana çekilebilir”, “istismara açık” ifadeler ve yanlış uygulamalar yüzünden ne denli mağdur edildiğini…

“Kadın beyanı esastır!” uygulamasının, sadece evlilikte değil, birçok alanda ne büyük sıkıntılara, mağduriyetlere yol açtığı görülmüyor mu?

Sıkıntının “okullara” kadar sirayet ettiği, bazı öğretmenlerin bile “iftira” kurbanı oldukları bilinmiyor mu?

Sayın Bakan’ın da şikâyetçi olduğu “süresiz nafaka” uygulamasının verilen onca söze rağmen devam ettirilmesinin, adaletsizliğin ortadan kaldırılmamasının yol açtığı komplikasyonlar fark edilmiyor mu?

Bu uygulamadan sadece erkeklerin değil, milyonlarca kadının da rahatsız olduğu ortada değil mi?

Bu uygulamanın bazı erkeklerin evlenmeyi düşünmemelerine ya da geciktirmelerine sebep olduğu ortada değil mi?

Bazı televizyonlardaki “yuva yıkıcı, maneviyat zeminini kaydırıcı” feminist programlara niçin “balans ayarı” yapılmıyor?

Birçok dizinin, gayri meşru ilişkileri, şiddeti, kumarı, alkol kullanımını, israfı teşvik ettiği ortada değil mi?

“Kadın istihdamı” konusuna “materyalist bakış açısıyla” yaklaşan, “ekranların başköşelerine kurulmuş” çevrelerin, nüfus artış hızımızın hızla düşmesinden, nüfusumuzun hızla yaşlanmasından, boşanma oranlarının hızla artmasından ve evlenme oranlarının hızla düşmesinden ne kadar memnun oldukları görülmüyor mu?

Ev hanımlığını aşağılayan, ev hanımlarını adeta “küçümseyen”, onları “ayakları üzerinde durmaktan aciz yaratıklar” olarak gösteren son derece yanlış ve kırıcı (medya) yaklaşımlarının, Sayın Bakan’ın da işaret ettiği sıkıntıların artmasında rol oynadığı görülmüyor mu?

12 yıl “mecburi eğitim”in, artı alabildiğine “üniversitelileşmenin”, piyasanın mesleksiz, yaşı geçmiş diplomalılarla dolmasına…

Birçok alanda usta, kalfa sıkıntısı çekilmesine…

Yuva kurmaların gecikmesine…

Nüfus artışının dibe çakılmasına, nüfusumuzun hızla yaşlanmasına olan etkisi görülmüyor mu?

Sayın Bakan, bunların hepsini görüyordur mutlaka.

Maddi sıkıntıların da birçok evlenmenin gecikmesine sebebiyet verdiğini ve bu konuda atılan adımların sorunun büyüklüğü karşısında yetersiz kaldığını…

Bu alanda, “belli başlı” iş adamlarına ellerini ceplerine attıracak büyük bir “evliliği teşvik” kampanyasının başlatılmasının gerektiğini de görüyordur…

Görüyordur da…

Neler yapacak da, bu işlerin üstesinden gelecek?

Neyse ki, bir “Daire Başkanlığı” kurulmuş altı ay evvel.

Daire Başkanımızın faaliyetlerini yakından izleyelim!