Aile Bakanımız diyor ki
ES, O, Es! Bir otelde düzenlenen “Aile’nin
güçlendirilmesi ve Dinamik Nüfus Yapısı Sempozyumu’nda konuşan Aile Bakanı
Mahinur Özdemir Göktaş, doğurganlık hızımızın “dibe” çakıldığını bir kez
daha ifade etmiş.
Rekor kırmışız, rekor!
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Varoluşsal Tehdit” olarak
nitelendirdiği büyük tehlike!
Beka meselesi, beka!
“Dünya genelinde ortalama 2, 82 olan doğurganlık hızının
ülkemizde, tarihin en düşük noktası olan 1,5 1’e gerilediğini” bir kez daha
dile getirmiş Sayın Bakan.
2014 yılında 1 Milyon 351 bin olan doğum sayısının, 2023
yılında 958 bin 408’e düştüğünü, yani doğum oranlarının 10 yılda yaklaşık 400
bin azaldığını kaydetmiş.
Yaşlı nüfus oranımızın arttığına vurgu yapmış…
“65 yaş üstü nüfus oranımızın da yüzde 10,2’yi
geçtiğinin” altını çizmiş.
Konuşmasında, boşanma oranlarındaki hızlı yükselişe, evlenme
yaşındaki artışa da dikkat çeken Sayın Bakanımız, bu kötü gidişe “dur” demek
için neler yapılması gerektiğine dair “düşüncesini” ifade etmiş:
“Nüfus politikalarımızın gerçekçi ve çok yönlü bir bakış
açısıyla belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
Kesinlikle öyle.
Ben de aynı şeyleri düşünüyorum.
Konuşma güzel…
Tespitler yerinde…
Ya ötesi?
Meselesinin orasına dair de bir şeyler söylemiş Sayın Bakan.
Vaziyetlerin buralara gelmesinin sebepleri ile bundan sonra
yapılması gerekenlerin tespiti için 12 ilde saha araştırmaları başlatmışlar.
Kasım ayında, aile ve nüfus konularını ele almak üzere 27
kurumdan oluşan Aile’nin Korunması ve Güçlendirilmesi Koordinasyon Kurulu’nu
bir araya getirmişler.
Birleşmiş Milletler Aile Yılı’nın 30’ncu Yıldönümü’nde,
Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Plânı’nı ilan
etmişler.
Altı ay önce, Aile ve Nüfus Politikaları Daire Başkanlığı
adlı bir birim kurmuşlar.
Daire Başkanlığı’nın çalışmalarıyla, öncelikle ulusal ve
uluslararası nüfus politikalarını detaylı olarak inceliyorlarmış.
Meseleyi daha iyi anlamaya ve neler yapılması gerektiğini
tespit etmeye çalışıyorlarmış.
Aileyi ve çocuğu koruyan, “kadını güçlendiren”
politikalarıyla dinamik bir nüfus yapısı oluşturmaya kararlıymışlar.
Kadınları kısıtlayan, eğitim ve çalışma hayatında emeklerini
değersizleştiren her türlü ayrımcılıkla da güçlü bir mücadele yürütüyorlarmış.
Sayın Göktaş’in dedikleri özetle böyle.
Bir de “Kadınların geçmişteki başörtüsü yasaklamalarından
dolayı neler çektiklerine” dair hatırlatma var.
Bunu da unutmayalım.
Sayın Göktaş gayretli.
Bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Amma velâkin, bu işlerin mevcut bakış açısıyla nasıl
toparlanabileceğine kesinlikle akıl erdiremiyorum.
“Aileyi, çocuğu koruyan, kadını güçlendiren” deniyor
mesela…
Erkeğin adı yok…
“Erkek zaten güçlüdür, onun için de ayrıca isminin
belirtilmesine gerek yoktur!”
Öyle mi?
Milyonlarca erkek “negatif ayrımcılığa” tabi
tutulduklarını, genellemelerle “şiddet şüphelisi” olarak
gösterildiklerini söylüyor.
Onların şikâyetleri niçin “pek” (hiç değil, pek!)
yansımıyor Sayın Bakan’ın ve diğer yetkililerin konuşmalarına?
6284’ü tartışamıyoruz…
Erkeğin, bu kanundaki “her yana çekilebilir”, “istismara
açık” ifadeler ve yanlış uygulamalar yüzünden ne denli mağdur edildiğini…
“Kadın beyanı esastır!” uygulamasının, sadece
evlilikte değil, birçok alanda ne büyük sıkıntılara, mağduriyetlere yol açtığı
görülmüyor mu?
Sıkıntının “okullara” kadar sirayet ettiği, bazı
öğretmenlerin bile “iftira” kurbanı oldukları bilinmiyor mu?
Sayın Bakan’ın da şikâyetçi olduğu “süresiz nafaka”
uygulamasının verilen onca söze rağmen devam ettirilmesinin, adaletsizliğin
ortadan kaldırılmamasının yol açtığı komplikasyonlar fark edilmiyor mu?
Bu uygulamadan sadece erkeklerin değil, milyonlarca kadının
da rahatsız olduğu ortada değil mi?
Bu uygulamanın bazı erkeklerin evlenmeyi düşünmemelerine ya
da geciktirmelerine sebep olduğu ortada değil mi?
Bazı televizyonlardaki “yuva yıkıcı, maneviyat zeminini
kaydırıcı” feminist programlara niçin “balans ayarı” yapılmıyor?
Birçok dizinin, gayri meşru ilişkileri, şiddeti, kumarı,
alkol kullanımını, israfı teşvik ettiği ortada değil mi?
“Kadın istihdamı” konusuna “materyalist bakış
açısıyla” yaklaşan, “ekranların başköşelerine kurulmuş” çevrelerin,
nüfus artış hızımızın hızla düşmesinden, nüfusumuzun hızla yaşlanmasından,
boşanma oranlarının hızla artmasından ve evlenme oranlarının hızla düşmesinden
ne kadar memnun oldukları görülmüyor mu?
Ev hanımlığını aşağılayan, ev hanımlarını adeta “küçümseyen”,
onları “ayakları üzerinde durmaktan aciz yaratıklar” olarak gösteren son
derece yanlış ve kırıcı (medya) yaklaşımlarının, Sayın Bakan’ın da işaret
ettiği sıkıntıların artmasında rol oynadığı görülmüyor mu?
12 yıl “mecburi eğitim”in, artı alabildiğine “üniversitelileşmenin”,
piyasanın mesleksiz, yaşı geçmiş diplomalılarla dolmasına…
Birçok alanda usta, kalfa sıkıntısı çekilmesine…
Yuva kurmaların gecikmesine…
Nüfus artışının dibe çakılmasına, nüfusumuzun hızla
yaşlanmasına olan etkisi görülmüyor mu?
Sayın Bakan, bunların hepsini görüyordur mutlaka.
Maddi sıkıntıların da birçok evlenmenin gecikmesine
sebebiyet verdiğini ve bu konuda atılan adımların sorunun büyüklüğü karşısında
yetersiz kaldığını…
Bu alanda, “belli başlı” iş adamlarına ellerini
ceplerine attıracak büyük bir “evliliği teşvik” kampanyasının
başlatılmasının gerektiğini de görüyordur…
Görüyordur da…
Neler yapacak da, bu işlerin üstesinden gelecek?
Neyse ki, bir “Daire Başkanlığı” kurulmuş altı ay
evvel.
Daire Başkanımızın faaliyetlerini yakından izleyelim!