Aile!..
Evlâtlarımızı; Allâh’ın yasaklarının işlendiği mekânlardan, onları haramlara yaklaştıracak çevre ve muhitlerden koruyamazsak, onları gafletin içine atmış oluruz.
Bu
anne ve babanın en ağır mes’ûliyetidir.
İslâm bir reçetedir.
Reçeteyi aldın, kabul
ettin; ama onda yazılı olan tedavileri, perhizleri tatbik etmiyorsan, bir şifâ
bulamazsın.
Dînimiz
kıyâmete kadar şifâ ve devâ reçeteleriyle dolu. Netice ancak tatbik edilirse
görülür.
Evlâtlar,
anne-babalarının ne söylediğine değil, ne yaptığına bakarlar.
Yani
anne-babalar, İslâm ahkâm ve ahlâkını yaşayan nümûne anne-babalar olurlarsa,
evlâtlar da o izden yürürler.
Sessiz
sedâsız bir tebliğdir bu ve sözlü olandan çok daha tesirlidir.
Zira Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-
bir gün dedi ki:
“‒Siz, susarak da İslâm’ı tebliğ
edin.”
“–Yâ
Halîfe!” dediler. “Susarak nasıl tebliğ edilir?”
“–Hâlinizle ve ahlâkınızla.” buyurdu.
(Tekrar edelim:
Evlâtlar, anne-babalarının ne
söylediğine değil, ne yaptığına bakarlar.)
EVLENDİRMEK ÇOK SEVAPTIR
• Evliliğin Geciktirilmesi…
• Hata!
Peygamberimiz;
“Ey gençler topluluğu, sizden
evliliğe gücü yeten evlensin!” (Müslim,
Nikâh, 1) buyuruyor.
Evlilik
ertelendikçe, müşkülpesentlik artıyor, evlenme ihtimali daha da zayıflıyor.
Bekârlığın yayılması ve bekârların artması, kıyâmet alâmetidir. Toplum için
hayırlı ve sağlıklı bir husus değildir.
Bu
sebeple, münasip görülen kişileri evlendirmek çok sevaptır. Sâlih bir ameldir.
“En fazîletli şefaatlerden (teşvik
edilen aracılık gayretlerinden) biri, evlilik husûsunda iki kişiye aracı ve
yardımcı olmaktır.” (İbn-i
Mâce, Nikâh, 49)
Yeter
ki, denkliğe yani birbirlerine küfüv olmalarına riâyet edilsin.
• Namzedin Belirlenmesinde
Hatalar…
Efendimiz
buyurur:
“Bir kadınla dört şeyden dolayı evlenilir:
• Malı,
• Soyu,
• Güzelliği ve
• Dîni (dindarlığı,
takvâsı) için.
Siz takvâsı olanını seçin.
(Aksi hâlde) fakr u zarûrete dûçâr olursun!” (Buhârî, Nikâh, 16)
Maalesef bugün ihtilât ortamında veya internet üzerinden
gençler birbiriyle samimî oluyorlar. Evlenmeye karar veriyorlar. Fakat anlık fizîkî
hissiyatlarla hareket ettikleri için bunlarda boşanma fecaatinin yüksek
olduğunu görüyoruz.
Zira gençlikte tecrübe
eksiktir. Dış dünya ve sosyal
medyada insanlar gerçek yüzlerini göstermezler.
Bunun
için eskilerde, babalarımızda görücü usûlü vardı. İki taraf birbirine küfüv
müdür, denk midir, onlar bilirlerdi. Onlarda boşanma yok kadar azdı.
EVLENDİKTEN SONRAKİ HATALAR
Hodgâmlık, bencillik, sabırsızlık,
tahammülsüzlük, evlât bile istememek. Bunlar evlilik saâdetinin düşmanları.
Mesut bir evlilikte neler olmalı?
• Muhabbet olmalı. Sadâkat
olmalı. Karşılıklı saygı olmalı.
• Samimiyet olmalı,
lâubâlîlik olmamalı.
• Vakar olmalı, kibir
olmamalı.
• Tevâzu olmalı, zillet
olmamalı.
• Evlilikte gönül âhengine
de îtinâ edilmeli.
• Sabır olmalı. Bir hayat
arkadaşlığı başlıyor. Mutlaka tahammül gerektiren zamanlar olacak. Taraflar,
böyle zamanlarda birbirlerinin güzel huylarını düşünmeli.
• Mes’ûliyet olmalı.
Taraflar, birbirlerine karşı vazifelerini ihmâl etmemeli.
Bozmak,
yıkmak kolaydır. Fakat yapmak ve korumak zordur.
İbretlik bir hâdisedir:
Rivâyete
göre bir adam, Halîfe Hazret-i Ömer’e hanımını şikâyete geliyordu. Halîfe’nin
kapısına geldiği zaman, hanımının Hazret-i Ömer’e yüksek sesle bağırdığını
duydu. Adam kendi kendine şöyle dedi:
“–Ben
hanımımı şikâyete geldim. Ama onun da başındaki dert aynı dert.”
Tam
dönerken Hazret-i Ömer onu fark etti ve yanına çağırdı. Meseleyi öğrenince
şöyle dedi:
“–Onun bende bazı hakları var, onun
için söylediği şeylerin hiçbirine aldırış etmiyorum.
Hanımım, ateşle aramda bir perdedir.
Kalbim onunla sükûnet bulur, onun sayesinde harama düşmem.”
Ardından
hanımının hizmetlerini saydı. Adam da;
“–Aynı durum benim için de
geçerlidir.” diyerek huzurla geri
döndü. (Tenbîhü’l-Gâfilîn)
Tarihimizde,
dergâhlar da bu vazifeyi îfâ ederdi. Aralarına bürûdet giren hanım ve bey,
dergâhın kendilerine mahsus yerine giderler, nasihat dinlerler, sıkıntılarından
kurtulur ve huzurla ailelerine dönerlerdi. Bu dergâhlar, âdetâ bir rehabilite
merkeziydi.
Bizim
çocukluk yahut da gençlik zamanımızda, evden çıkarken kıza anne-baba tarafından
şöyle denirdi:
“–Bak kızım, bembeyaz gelinlikle bu evden
çıkıyorsun. Hiç lekesiz yine bembeyaz bir kefenle girdiğin evden çıkacaksın.”
Damatlara;
“–Evlâdım! Hanımın sana Allâh’ın
bir emânetidir. Ona karşı ne kadar hayırlı ve kerem sahibi olursan Allah
katında o kadar hayırlı bir kul olursun.”
diye telkin edilirdi.
Buna
mukabil; gelinlere de aileler kendi kızları gibi davranır, onları
incitmezlerdi.
Bugün
ise maalesef bazı anneler;
“–Ben seni okuttum kızım. Nasıl
olsa muhtaç değilsin. Onun için fazla yüz verme!” diyor. Bir çatırtı başlıyor.
Nefsânî arzular, âhireti
unutturuyor.
Maalesef
günümüz câhiliyyesi, âhiretsiz bir dünya istiyor.
Evlilik
ise, hepsi uhrevî duygular olan; muhabbet, sadâkat, iffet, sabır ve ihtimam
istiyor. (*)
_________________
(*) Erkam
TV. Münir ARIKAN ile Aile Medeniyetimiz. Osman Nuri topbaş Hocaefendi
SON
KALEMİZ: AİLE. Yüzakı dergisi