Aidat aidiyet ilişkisi (2)
Aidatın çok daha önemli bir yanı, aidat veren kimseyi ait
olduğu yere bağlamasıdır. Üyelerin aidatları güçlenip hasbi ve yürekten oldukça,
onların davaya olan aidiyetleri de güçlenecektir. Aidiyet bağının güçlülüğü
oranında, dava da güçlenecektir. Çünkü böyle bir dava, dayandığı neferlerin
samimiyet, ihlas, fedakarlık ve teslimiyetinden emin olup güven içindedir. Dava
böylesine samimi, vefakar ve samimi müntesipleriyle her badireye göğüs
gerebilir.
Ama “Bila teşbih” riddet olayında olduğu gibi, biz namazı
orucu kabul ederiz ama, zekat öşür vermeyiz diyen kalabalıklarla nereye kadar
gidebilirsiniz. Calutlara karşı başarılı olmak, Talutların sancağı altında
sınanıp maddi, manevi, fiziki ve mali olarak kendilerini ispat etmiş olan yiğit
erlerle kazanılabilir. Bolca edebiyat yapıp slogan atan, ama iş fedakarlığa
gelince de kayış atanlarla zor işleri başarmak mümkün değildir.
Aidatın
bazı fayda ve hikmetleri:
1. Her şeyden önce Allah'ın (cc) emrine
inkiyad ve mali bir ibadettir. Allah'ın (cc) emri olan her şey ibadet olduğuna göre, aidat
ve hayır yolunda her türlü infak da Allah'ın (cc) emrine uymak ve dolayısıyla
ibadettir.
2. Kulluğun tekmili ve teyididir. Bilindiği üzere Allah (cc) neredeyse
her namazı emrettiğinde, beraberinde zekat veya infakı da emreder. Yani akidevi
ibadet olan iman, ameli ibadetlerle kemal bulur. Ameli ibadetlerin de bedeni
olanı namazla, mali olanı da zekat veya infakla ifadesini bulur.
3. Resulullah (sav) ve ashabının yoluna
ittiba etmektir. Zira
her konuda olduğu gibi mali ibadet ve dava uğrunda fedakarlık konusunda da
onlar bizim en doğal örneklerimiz ve rehberlerimizdir.
4. Kişinin davasına aidiyetinin en açık
delilidir. Her bir
şeye aidiyetin kendisine göre şartları vardır. Bunları gerçekleşmeden aidiyet
de tam olmaz. Bir davaya mensubiyet ve aidiyet de davanın intisab için koyduğu
şartları yerine getirmekle mümkündür. Müntesiplerinin hasbi infak ve
fedakarlıklarıyla var olan bir davanın, intisab için maddi bir fedakarlık
istemesi de gayet doğaldır.
5. Kişideki aidiyet duygusunu tahkim ve
takviye eden en etkili vesiledir. Bir insan hizmet ettiği bir dava uğrunda fedakarlık
yaptıkça, onunla davası arasındaki manevi bağ güçlenecektir. Bu duygunun
güçlenmesi, onun zaman içinde “fena fid-d dava” olmasına vesile olacaktır.
6. Kişinin davasında bağlılık,
samimiyet, teslimiyetinin net ve pratik bir delilidir. Şüphesiz her dava fedakarlık
gerektirir. Komünizm, faşizm vs. beşeri ideolojiler bile fedakarlık
gerektiriyorken, ilahi bir dava fedakarlık gerektirmez mi? Kendilerine sadece
bu fani dünyada kimi faydalar sağlayan beşeri ideolojilerin taraftarları bile,
nice fedakarlıklar yapıyorlar. Bize dünya izzeti ve ahiret saadeti kazandıracak
olan bir İslami dava, elbette fedakarlığın en büyüğüne layıktır. İslami davanın
edebiyatını çok güzel yapan, ama iş fedakarlığa gelince yan çizen bir kimsenin
samimiyet ve teslimiyetinde sorun var demektir.
7. Aidat, aynı zamanda davetçinin
fedakarlık testinin net bir göstergesidir. Ne demişler; “Ainesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.
Hatırlayalım; 28 Şubat gibi küçük bir imtihanda, en çok dökülenler, en iddialı
ve gür seslerle slogan atanlar oldu. Seksenli yıllardan 97 yılına kadar, en çok
duyduğumuz sloganların bazıları şöyleydi. “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”
“İslam, sana, canım feda” “Savaş Sabır Zafer” “(Yere göğe, her şeye) Hak yol
İslam yazacağız” “Batıla batıl, hakka hak, diyeceğiz suç olsa da” vs.
8. Davetçiyle davası arasındaki güven
bağının da açık bir göstergesidir. Bir dava, ancak fedakarlık, samimiyet, teslimiyet ve
vefasından emin olduğu neferlere güvenip dayanabilir. Kuru kalabalıklarla,
büyük işler başarılamaz. Dava yükü ağırdır. Dolayısıyla böylesi fedakar
davetçiler, ancak gerçek manada davanın yükünü taşımaya tahammül edebilirler.
9. Aidat, aynı zamanda vefanın da
gereğidir. Bir davanın mensupları üzerinde doğal hakları vardır. Şehid İmam
Hasan el Benna (rh.a) davanın on rüknünden sonuncusu olan “Güven” rüknünün
açılımında mealen şöyle der: “Davanın davetçi üzerinde; kalbi bağlılık
yönüyle babalık hakkı, ilmi istifade yönüyle hocalık hakkı, ruhi terbiye
yönüyle mürşitlik hakkı ve genel idarecilik yönüyle de önderlik hakkı vardır.”
10. Tabi ki aidatın bir faydası da davaya
güç katmaktır. Hatta
diyebiliriz ki, bir davanın gücü, müntesiplerinin maddi manevi fedakarlıkları
oranıncadır. Zira her davanın ihyası, ikamesi ve bekası için, finansmana
ihtiyacı vardır. Davanın müntesipleri değil sıradan Müslümanlardan alınan
yardımlar, elbette önemlidir. Ancak bir davanın asıl gücü, kendi
müntesiplerinin hasbi ve samimi fedakarlıklarıdır. Bilindiği üzere “taşıma
suyla, değirmen dönmez.”
11. Kişiyi cimrilik hastalığından korumanın pratik devasıdır. Çünkü cimrilik açık ve net manevi bir hastalıktır. Bu hastalığın da fiziki bir ilacı yoktur. Cömertlik ve infakın edebiyatını yapmak da bu hastalığın ilacı olamaz. Çünkü lafla peynir gemisi yürümez. Bu hastalıktan korunmanın da, hasta olunca kurtulmanın da en etkin, hatta yegane ilacı, pratik fedakarlıktır. Zekat, sadaka, infak vb. mali ibadetler… İşte aidat da bu ibadetlerden; periyodik ve sürekli olandır. Bu maddelere daha birçok ekler yapılabilir. Bize ayrılan satırları daha fazla aşmayalım. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...