Ahmet Rasim
Usta çırak münasebeti edebiyatta ve sanatın diğer kollarında olduğu gibi gazetecilik mesleğinde de yaşanmalıdır. Peki böyle bir gelenekten bugün için söz edebilir mi, ne yazık ki hayır! Alaylı gazetecilik bugün artık yok. Mektepli gazeteciler ise mezuniyete kadar neredeyse herhangi bir gazetenin kapısından içeri girmemekte, mürekkep kokusunu duymamaktadırlar. Halbuki gazetecilik yüksek okulunda okuyanlar, birinci sınıftan itibaren gazetelerin mutfağında pişmeli, servis koridorlarında yetişmelidir. İlk haberlerini, ilk röportajlarını fakültede okurken yapmalı, ilk yazılarını yine bu çağda yazmalıdır.
Bizde aslında gazetecilik böyle başlamıştır. İlk gazeteci nesli Ziya Paşa, Şinasi, Namık Kemal, Agah Efendi, Ahmet Midhat Efendi kendilerinden sonra gelen gazetecileri yetiştirdiler. Mesela o devrin ikinci neslinin parlak muharriri olan Ahmet Rasim, Ahmet Midhat Efendi'nin rahle-i tedrisinden geçmiş talebelerindendir. "Hace-i Evvel"in iyi yetişmiş kalem erbabındandır.
"Peki Ahmet Rasim bugün için ne ifade eder?" diye sorulabilir. Çok şey. Bir sefer gazeteciliğin usullerini, bir yazarın hangi sahalarda ve hangi sınıra kadar kalem oynatabileceğini anlatır Falaka yazarı. Bugün mahkemeler kurup devlet adamlarını köşelerinden mahkum eden ve hükümet devirmeye kalkışan haddini aşmış bazı 'köşe kadı'ları, Şehir Mektupları yazarı gibi bir fıkra muharririnden haberdar olsalardı böyle işlere tevessül etmez, kalemlerini, sığındıkları köşelerden kılıç gibi sağa sola sallamazlardı.
O zaman bu değerli yazarı kısaca tanıtmak şart oldu. Ahmet Rasim 1865'te İstanbul'da doğdu, 1932 yılında İstanbul Heybeliada'daki evinde vefat etti. Menteşeoğulları'ndan Kıbrıslı Bahaeddin Efendi'nin oğludur. Kendisi doğmadan babası ailesini terk ettiği için annesi Nevber Hanım tarafından yetiştirildi. Tahsilini, yoksul çocuklara eğitim hizmetini bugün de devam ettiren Darüşşafa'da tamamladı. Posta ve Telgraf Nezareti kalemine memur olarak girdi. Bir yandan memurluk yaparken diğer yandan Ahmet Midhat Efendi'nin yayınladığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazmaya başladı. Kısa bir süre öğretmenlik yaptı. 2. Meşrutiyet'ten sonra Hüseyin Rahmi Gürpınar ile birlikte Boşboğaz isimli bir mizah dergisi çıkardı. Ceride-i Havadis, Tasvir-i Efkar, Yenigün, Akşam, Vakit, Cumhuriyet gibi gazetelerle birçok dergide çok sayıda makale, fıkra, gezi mektubu, hatıra türlerinde yazıları yayınlandı. Suriye, Sofya ve Romanya'da muhabir olarak bulundu. 1927'da İstanbul milletvekili oldu. Bu görevi vefatına kadar sürdürdü. Daha çok ustası Ahmet Midhat'ın edebu00ee çizgisini takip eden, döneminin güçlü akımı Servet-i Fünun içinde yer almayan Ahmet Rasim, öğrencilik yıllarında saltanata karşı çıkan şair ve yazarlara özenerek şiirler de yazdı. Daha sonra yazıya yöneldi. Ama şiiri hiç bırakmadı. Şiirlerini "Leyla Feride" takma ismiyle Musavver Malumat dergisinde yayımlattı. Döneminin bütün edebu00ee ve siyasu00ee tartışmalarından uzak kaldı. Benimsediği gerçekçi-gözlemci çizgide yazılarını sürdürdü. Kısa, canlı cümlelere, yaygın ve güncel deyimlere dayanan sade bir İstanbul Türkçesi ile yazdı. Darüşşafaka'daki öğrencilik döneminde Zekau00ee Dede'den müzik dersleri alan yazarımız, çoğunun güftesi kendisine ait 60 kadar şarkı besteledi. Bu şarkılardan 40 kadarı günümüze ulaştı.
Ahmet Rasim'in eserlerinde, geniş bir kültür, engin bir ufuk ve derinlemesine bir muhakeme gücü görürüz. Basın ve edebiyat dünyamızın bu özgün yazarı, irili ufaklı olmak üzere 100 civarında eser neşretti. Bunlardan en çok tanınanları ise Falaka, Asker Oğlu, Muharrir Bu Ya, Romanya Mektupları, Ramazan Sohbetleri, Eşkal-i Zaman ve Şehir Mektupları'dır. Bilhassa Şehir Mektupları defalarca basıldı ve geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı. Ahmet Rasim hakkında İsmail Bilgin biyografi kitabı yazarken, geçen yıl vefat eden merhum Prof. Dr. Şerif Aktaş ise, Ahmet Rasim'in Eserlerinde İstanbul isimli eseriyle bu mühim bir çalışmayı ortaya koydu.
Ahmet Rasim'in çocukluk yıllarını ve ilk eğitim dönemini anlattığı Falaka, son derece güzel bir eserdir. Asker Oğlu ise Ahmet Rasim'in, devrinin pek çok şair ve yazarının şiirine, hikayesine, romanına, hatırasına ve denemesine konu olan savaşın sona ermesinden kısa bir süre sonra kaleme alınmış. Ramazan Sohbetleri adı üstünde, Müslümanların mübarek ayı için kaleme alınmış. Yazarın 1967 yılında yazdığı eserde Ramazan ayı ile ilgili duygu ve düşüncelerini buluyoruz. O, bütün hislerini edebu00ee ürünlerine yansıtmayı sever. Romanya Mektupları, seyahat intibalarını anlatan mühim bir eserdir. Birinci Dünya Harbi yıllarında Romanya cephesindeki Osmanlı ordusunun başarılarını kutlamak için Tasvir-i Efkar gazetesinin yazarı olarak cepheye gitti. Ahmet Rasim daha sonra cephe ve cephe gerisini eserlerinde aktarmıştır. Eşkal-i Zaman, Ahmet Rasim'in 1. Dünya Harbi'nin zor dönemlerinde Tasvir-i Efkar'da çıkan bazı yazıların bir araya getirilerek yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır.
Şüphesiz Ahmet Rasim'in adını ilk duyuran ve ona şöhretin kapılarını aralayan eseri Şehir Mektupları'dır. Bir bakıma bizde, şehir yazılarını ilk kaleme alanlardandır. Çoğunluğu 1897-1899 yılları arasında yazdığı fıkra, sohbet, deneme karışımı olan bu mektuplar, Ahmet Rasim'in yazar kimliğini oluşturmuştur. Şehir Mektupları, adeta İstanbul'un genel görüntüsünü bize verir. Güzel Türkçeyi kullanan Ahmet Rasim, bu eserinde adeta İstanbul'un bir envanterini çıkarır. Semtler, camiler, çeşmeler, saraylar, sebiller resm-i geçitte. Kısacası ecdadın hususiyetlerini, kabiliyetlerini ve çalışmalarını bu kitapta rahatlıkla bulabiliyoruz. Şehrin muhtelif meseleleri de kitapta dikkat çekiyor. Edebiyatımızın Güleryüzü, Tarihimizin Güleryüzü ve Mizahın İzahı adlı kitaplarımdaAhmet Rasim'in nükteleri var. Bir de hüzünlü yüzü var yazarımızın. Canı gibi sevdiği oğlunun bir gün yaramazlıklarını gören Ahmet Rasim, "Oğlum, demş. Mızıkçılık yapıyorsun?" Vefatında başucuna gelen oğlu, babasına cevap verir: "Babacığım, asıl mızıkçılığı sen yaptın!" Allah rahmet eylesin.