Ahmet Kekeç
Refikimiz Akşam gazetesinin köşe yazarı Ahmet Kekeç’in vefatına çok üzüldüm. Sağlam köşe yazarı, iyi bir edip, büyük bir dava adamıydı. Ardından çok duygulu açıklamalar yapıldı, hüzünlü yazılar yazıldı. Hepsi de samimi ve anlamlıydı. Yaşımız ilerledi galiba, bazılarını okurken gözlerimiz yaşardı. Ama bana en çok dokunanı, hayırlı evladı Mehmet Hakan Kekeç’in, “Aslan gibi, bileğiyle savaştı. Yağmurdan sonra görüşürüz, babam.” sözleriydi.
Köşe yazarları genelde gazetede önce kendi yazılarını okurlar. Sanki daha önce defalarca okumamış gibi. Ben Milat’ta yazımın çıktığı günler bile önce Ahmet Kekeç’in yazılarını okurdum. Çünkü o birisini övmüşse hürmete lâyık demekti. Birine kızmışsa, çatılacak herifti. Bir meseleyi kurcalamışsa, memleket mukadderatı ile alakalıydı. Öyle sıradan siyasi yazılar yazmazdı, öfkesi bile millîydi. Her satırı Türkiye’nin menfaatineydi; her cümlesi ile milletimizin yanındaydı. Vicdanın sesi, mazlumların soluğu, hepimizin iç sesi, tercümanıydı.
Eskiden Star’daydı, sonra Akşam’a geçti. Evden çıkıp işe giderken yolda gazete okurdum. Bazen derneğe de uğrardım. Bir gün ESKADER Başkanımız Şerif Aydemir ağabeyin yanına uğrayıp selam verdim. Sonra da “Ahmet Kekeç, her gün mutlaka okuma ihtiyacı hissettiğim yazar, hatta önce onu okurum.” dedim. Masasının üstünde duran gazeteyi gösterdi. Üçüncü sayfası kıvrılmış, merhumun köşesi görünüyordu: “Ben de gazeteyi her gün onun için alıyorum.”
Tiryakisi, takipçisi, seveni çoktu. Çok güzel yazardı. Fikirleri net, üslubu mükemmel, dili akıcı ve dikkat çekiciydi. Bir yönüyle Peyami Safa’ya benzetirdim. İkisi de mükemmel köşe yazarları, usta polemikçi ve iyi edebiyatçılardı. Bugün basında köşelere kurulmuş yazıcılar çok ama kaçı gerçek köşe yazarı, eskilerin tabiriyle ‘fıkra muharriri?’ Kaçı yarına kalacak? O kalemin hakkını veren, fikir namusuna sahip bir entelektüeldi. Kendisini iyi yetiştirmişti, Doğu tefekkürünü, Batı düşüncesini ve edebiyatlarını iyi bilirdi.
Edebiyatçı oğlum Fatih Kerem, Pertevniyal Lisesi’nde okurken bir gün bana, “Baba yarın öğretmenimiz ve arkadaşlarla yazar Ahmet Kekeç’i ziyaret edeceğiz.” deyince çok sevindim. Hemen kütüphanedeki bir kitabını buldum ve “İyi bir yazardır. Şu eserini imzalat.” dedim. Rahmetli kitabı görünce hem sevinmiş hem de şaşırmış: “Aa, bu kitap bende bile yok. Çok eski tarihli bir baskı.” Oğlumun adını öğrenince “Mehmet Nuri Bey neyin oluyor?” diye sormuş. “Babamdır.” cevabını alınca “Babana selam söyle.” demiş. Fatih Kerem, imzalı kitapla birlikte aziz dostumun sıcak selamını da getirmişti.
Çok sık görüşmezdik. İstanbul’da yaşayanların hâl-i pür melâli malum. Bir gün Bâbıâli’de bir yayınevinin verdiği kahvaltıda beraber olmuştuk. 15-20 civarında gazeteci yazarız. Milat’tan önce başka bir gazetede yazıyordum. Muhafazakâr bir gazetede çalışan muzip arkadaş bana takılmak istedi: “Niçin orada yazıyorsun?” Ahmet Kekeç benden önce ona cevap verdi: “Kardeşim gazetenize çağırdınız da gelmedi mi?” Küçük bir hatıra ama benim için çok değerlidir. Hakkaniyet sahibini oluşunu, orada da görmüştüm. Keşke daha sık görüşebilseydik, bende ona dair daha fazla hatıralarım birikseydi, keşke…
Her haysiyetli aydın gibi bütün darbelerin düşmanıydı. 60 ihtilalini kıyasıya eleştirmişti. 12 Mart Muhtırası’nı ve 12 Eylül’ü lanetlemişti. 28 Şubat ve 15 Temmuz müdahalelerine her vatansever gibi yiğitçe direnmişti. Kanal 24’te şu açıklamayı yapmıştı: “Dünya tarihinde bugüne kadar 700 darbe teşebbüsünde bulunulmuş. Bunlardan bozulan tek darbe 15 Temmuz’dur.”
Üstümüzde hakkı çok. Onun hatırasını yaşatmak, yerli ve millî düşünceye bağlı olanlar için ödenecek borç. Bütün eserleri basılmalı ve okutulmalıdır. İsmi, kültür merkezlerine, okullara verilmelidir. Meslek kuruluşları yapmaz ama Akşam gazetesi her yıl “Ahmet Kekeç Gazetecilik Ödülleri”ni düzenleyip vermelidir. Böylece ülkemizi ve mazlum milletleri kalemiyle savunacak yeni Ahmet’ler yetişir. Ardından yazılanlardan anma kitabı hemen hazırlanmalı, üniversitelerde hakkında tezler yaptırılmalıdır. Tabii değerlerimizi seviyorsak!
Dinine, devletine, vatanına, milletine ve ümmetine sımsıkı bağlı, bu topraklara sevdalı bir gönül eriydi Ahmet Kekeç. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı âli, seferi kutlu olsun. Başta oğlu Mehmet Hakan Kekeç’e, aileye, Akşam gazetesi mensuplarına, dostlarına, okuyucularına ve bütün sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Türkiye’nin başı sağ olsun. Eyüpsultan’da yatan gönül erimize Fatiha’larımızı, Yasin’lerimizi unutmayalım!