Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.17
Gram Altın
2984.73
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Ocak 2024

Ahmet Kabaklı 100 Yaşında

Türk edebiyatının büyük hocası, Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı’yı, doğumunun 100. Yılında rahmetle ve şükranla yâd ediyoruz.

Bu güzel ülkede yaşamış ve ömrünü hizmetle tamamlamış olan büyüklerimiz vardır. Onlardan biri de Tercüman gazetesinin efsane yazarı, Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı’dır. Arkadaşlarıyla birlikte kurduğu irfan ocağı Türk Edebiyatı Vakfı’mızın bacası yarım asırdır tütüyor. Kurduğu Türk Edebiyatı dergisi sevenleri tarafından yaşatılıyor. 24 Mayıs 1824 tarihinde Elazığ Harput’ta doğan Hocamız, 8 Şubat 2001 tarihinde İstanbul’da vefat etti ve Eyüpsultan Mezarlığı’nda toprağa verildi. Allah rahmet eylesin. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun.

Ahmet Kabaklı merhum niçin çok sevildi? Neden her zaman rahmet, saygı, sevgi, şükran ve dua ile yâd ediliyor. Bunu düşünmeliyiz. Onu aziz milletiyle bütünleştiren sırrı, davasını, mücadelesini ve ideallerini bilmeliyiz. Sevebilmek için anlamak, anlayabilmek için de okumak gerek. İki ciltten meydana gelen Temellerin Duruşması eseri okunmalı mesela. Yakın tarihle ilgili olarak ezberleri bozan, çok ses getiren ve okunan bu mühim eserinin 3. cildi çıkacaktı, nasip olmadı. Yazarımız, “Şehitler kanları ile âlimler de bilgileri, yazıları, eserleri ile vatanı başları üstünde taşırlar, ona yüce sütunlar olurlar, yıkılmaktan korurlar.” demişti. Kabaklı Hoca’nın bu aziz milletin gönlünde nasıl taht kurduğunu, işte bu satırlar aslında anlatıyor. Şehitlerimizin kanlarıyla savundukları aziz vatanımızı, o ve arkadaşları kalemleriyle ömür boyu müdafaa ettiler.

‘MEKTEP ADAM’DI

Niçin ‘mektep adam’? Her edebiyat tarihçisi, her gazeteci, her fikir adamı ‘mektep adam’ olamaz. Zira bu sıfat her kula nasip olmaz. Ahmet Kabaklı, kurduğu müesseseler, kaleme aldığı eserler ve yetiştirdiği nesillerle bir okul olduğunu dosta düşmana ispatlamış bir abide şahsiyettir. Bugün onun rahle-i tedrisinden geçen on binlerce resmî ve bizim gibi gayr-ı resmî talebesi, Hocayı her zaman rahmetle yâd ediyor, ona olan vefa borçlarını dualarla ödüyorlar.

Ahmet Kabaklı’yı ilk olarak, 1980’lerin başında Türk Edebiyatı Vakfı’nın Yeşilay İşhanı’ndaki eski binasında görmüş ve dinlemiştim. Hocalarımızın tavsiyeleri ile vakfa gitmiş kendisini ziyaret etmiştik. Biz gençlere alaka göstermiş, toplantılara devam etmemizi istemişti. Bu davet üzerine 40 yıldan beri vakıfla irtibatımı kesmedim. Bu mekânda ve daha sonra Sultanahmet’teki tarihî binada, Münevver Ayaşlı, Cemil Meriç, Osman Yüksel Serdengeçti, Erol Güngör, Sâmiha Ayverdi, Tahsin Banguoğlu, Erol Güngör, Necip Fazıl, Nermin Suner, Turan Yazgan ve İbrahim Kafesoğlu gibi büyüklerimizi dinledik, sohbetlerinden istifade ettik. Türk Edebiyatı Vakfı, diğer bazı vakıflar gibi bizim için âdeta ikinci üniversite olmuştu. Biz meraklılar, fakültelerimizi bitirsek de vakıftan hiç mezun olamadık. Hoca, bu mektebin rektörü, hocası, muharririydi. Aziz milletini ve mübarek ümmetini seven, değerlerine sahip çıkan bir hakikat adamıydı. Diliyle Yûnus’u, gönlüyle Mevlâna’yı topluma sevdirdi. Ahmed Yesevî’den Fuzûlî’ye, Şeyh Galip’ten Yahya Kemal’e, Mehmed Âkif’ten Necip Fazıl’a kadar pek çok şairimize sahip çıktı. Onlar hakkında kıymetli eserler ve yazılar kaleme aldı.

“HÂCE-İ ÂHİR”Dİ

Ahmet Mithat Efendi, edebiyat dünyamızda “Hace-i evvel”, yani ‘ilk hoca’ olarak biliniyor. Ahmet Kabaklı da “Hace-i âhir”di, yani son hocamızdı. O, sadece eserleriyle değil, on binleri bulan talebeleri, yüzbinlere ulaşan dinleyicileri ve milyonları aşan okuyucularıyla memleket mektebinin son kutlu hocalarındandı. Ahmet Rasim gibi halktan biriydi. Refik Halid’in nefis Türkçesi’ni yazar ve konuşurdu. Büyük medeniyetimizin, Müslüman Türk irfanının âşığıydı. Hazreti Peygamberin yolundan giden örnek Müslüman, sağlam bir mümindi.

KABAKLI TÜRKİYE’DİR

Yıllar önce şair İbrahim Minnetoğlu, merhum Abdurrahim Balcıoğlu’na “Ahmet Kabaklı’nın hepimizin üstünde hakkı var.” demişti. Ömer Öztürkmen de, Hoca’nın vefatından sonra “Ahmet Kabaklı Türkiye’dir.” diye yazmıştı. Hoca, yerli ve millîydi, manevi değerlerimizin hararetli ve samimi savunucusuydu. Cevherleri bulup çıkarmada mahir, onları milletimize sunmada üstat olan Kabaklı, akl-ı selime ve geniş bir idrake sahipti. Bütün mesaisini kültür, sanat, edebiyat ve fikir çalışmalarına hasretmişti. Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması’nda yüzlerce genç hikâyecinin ortaya çıkmasına seviniyor, bu hizmetin devam ettirilmesini istiyordu. Son projesi “Edebiyata Saygı” başlığını taşıyordu. Toplumun sanattan uzaklaştığını, millî edebiyatımızın bilhassa gençlere sevdirilmesi gerektiğini söylüyordu.

ÖZÜ VE SÖZÜYLE

Meziyetleri milletimizin meziyeti. Özüyle, sözüyle, ruhuyla, yüreğiyle bizdendi. Bizim değerlerimizi seslendiriyor, kıymetlerimizi savunuyordu. Beş ciltlik Türk Edebiyatı, nesillerin el kitabı, kaynak eseridir. Sadece edebî bilgilerden müteşekkil değil, irfanımızın da atlasıdır. Biyografi kitapları, çocuk kitapları, araştırma kitapları, incelemeler ve diğerleri de çok kıymetlidir. Ahmet Kabaklı bir mektepti, medreseydi, okuldu. Medreseyi de mektebi de okulu da birleştirmiş, ilim ve irfanı şahsında bütünleştirmiş bir kalem efendisiydi. Gençliğe, millete hep doğruları işaret etti, hayırlı istikametleri gösterdi. O geniş ufkuyla yüreği inançlı, kafası berrak ve alnı secdeli herkese sahip çıkan geniş yürekli bir mütefekkirdi.

BU TOPRAKLARIN SESİ

Bu mübarek toprakların sesi, avazıydı. Işığa doğru yürürken millî ve manevî değerleri sırtında taşıdı. Gelecek nesillere dünkü güzellikleri aktarıyordu. Cemil Meriç’in unutulmaz benzetmesiyle “muhteşem bir maziden daha muhteşem bir geleceğe köprü” oluyordu. Ahmet Kabaklı bu ülkenin insanıydı, bu dağların, ovaların, nehirlerin adamıydı. Ozanlara da sahip çıkıyordu, aydınlara da. Anadolu’nun has evladı, İstanbul’un soylu münevveri, Bâbıâli’nin beyefendi yazarıydı.

Mükemmel bir edebiyat tarihçisi ve iyi fıkra muharriri olan Kabaklı, Türk kültürüne, sanatına ve edebiyatına hizmet etmişti. Gazetelerdeki yazılarıyla, Türk Edebiyatı isimli dev eseri ve diğer kitaplarıyla, Türk Edebiyatı Vakfı ve dergisiyle gönüllerde taht kurmuş bir büyüğümüzdü. Memleket meseleleriyle içi yanarken bile dostlarına ve talebelerine tebessüm eden, nazik, zarif ve nüktedan bir mizaca sahipti. Etrafında kalabalıklar olsa da aslında yalnız bir adamdı, hüzünkârdı. Azimli, inançlı ve kararlıydı. Bütün benliğiyle bir gayeye yönelmişti. Milletine sevdalı, ülkesine âşıktı. Toprağına, vatandaşlarına ilgisi, dikkati, rikkati vardı. Bir alperendi.

YAŞAYAN TÜRKÇE

1970’li yılların ortalarından itibaren Ahmet Kabaklı Hocamızın önderliğinde bir dil mücadelesi başlamıştı. Eski TDK’lılar bütün güzel kelimelerimizi dilimizden atmaya çalışır ve uydurukça tabir edilen tuhaf ‘sözcük’leri zorla benimsetmeye kalkışırken Ahmet Kabaklı Tercüman gazetesinde âdeta bir dil savunması başlatmış ve “Yaşayan Türkçe” kampanyasının öncülüğünü yapmıştı. Gazetede ilim adamlarının, şair ve yazarların makaleleri çıkıyor; millî ve manevi değerlerine bağlı aydınlar Türkçeye sahip çıkıyordu. Bugün büyük ölçüde dil savaşı kazanılmışsa bunda en büyük pay şüphesiz onundur. Ahmet Kabaklı düşünce hayatımızın kilometre taşlarından, fikir âlemimizin sönmeyen yıldızlarındandı. Onu her zaman, her yerde sevgiyle, saygıyla, minnet duygularıyla anacağız. O, iyilik namına, doğruluk adına, hakikat hesabına yürüyen, koşan, terleyen, çırpınan ama hep çalışandı. Doğumunun 100. Yılı dolayısıyla Ahmet Kabaklı hakkında sene içinde başta Türk Edebiyatı Vakfı olmak üzere birçok kurum ve kuruluş tarafından önemli faaliyetlerin yapılacağı kesin.

HAKKINDA YAZILAN ESERLER

İsa Kocakaplan ile Oğuz Çetinoğlu ve Ahmet Derindere, Hocanın biyografisini yazdılar. Şimdi de Erol Ülgen’in uzun yılların emeğine dayanan eseri günışığına çıktı. ESKADER’in 2023 yılındaki “En İyi Biyografi” ödülünü kazanan eserin adı: Son Şeyhü’l-Muharrirîn Ahmet Kabaklı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yamantürk Vakfı ve Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nın birlikte yayımladıkları eserde Ahmet Kabaklı, bütün yönleriyle ele alınıyor. Hocanın hayatı, kişiliği, edebî faaliyetleri, eserleri, cemiyetçiliği, Şeyhü’l-muharrirîn unvanının kendisine verilişi, yazılarından ve hakkında yazılanlardan meydana gelen eser, eser büyük emeğin ürünü olarak göz dolduruyor.

AHMET KABAKLI’NIN ESERLERİ

Hocanın bütün eserleri, Türk Edebiyatı Vakfı tarafından titizlikle neşrediliyor. Gazete ve dergilerdeki yazıları da kitaplaştırılarak külliyata ekleniyor. Ahmet Kabaklı’nın bütün eserleri şunlardır: Alperen, Âşık Edebiyatı, Cuma’nın Feyziyle, Çağlara Hükmedenler, Devlet Felsefemiz, Divan Edebiyatı, Ermişlerin Sohbeti, Gönül Seheri, İrfan ve İnsan, İslâm’la Kaynaşmış Türk Edebiyatı, Kültür Emperyalizmi, Mâbet ve Millet, Millete Vurulan Canlı Pranga Bürokrasi, Müslüman Türkiye, Nerede Ne Yazdı?, Sanat ve Edebiyatımız, Sınırların Ötesi, Şiir İncelemeleri, Tasavvuf Tarikat Edebiyat, Temellerin Duruşması 1-2, Türk Edebiyatı, Türkiye’yi Yoğuranlar.

AHMET KABAKLI HOCA’YA SAGU
Fırat Kızıltuğ

Harput kal’asından bir şahin uçtu,
İstanbul İlinden cennete göçtü,
Ecel, libasını beyazdan biçti;
“Gelimli gidimli dünya” dediler,
Gülbank mizanında, kırklar, yediler...

Harput Kal’asının burcu tutuştu,
Hazar’ın suları, kaynadı, coştu,
Kavım kardaş on selâmda buluştu;
“Takdire yok imiş tedbir” dediler,
Vatan toprağından, ikrar verdiler…

Hüseynî Baykara meclisi demde,
Nevaî, Nesimî köşkünde, hem de,
Nedim-i şeyda var dahi âlemde;
Derkenar düştüler deftere bir bir,
Kaderin hükmü var, muhaldir tedbir.


Yetim kaleminin, kanı durulmuş,
Fânî defterinden hüküm sorulmuş,
Kitapların can evinden vurulmuş;
Al bayrak, Gök bayrak, altında uyu,
Meş’alen yanacak, nesiller boyu…

Ağlama kopuzum, ağlaşma sazım,
Ak kâğıt üstünde kaynaşma yazım,
Alperen sabrında ber-karar lâzım;
Ebet-müddet “Türk’e Doğru” kolumuz,
Ezelden, ebede tektir yolumuz…

AHMET KABAKLI HOCA’YA SAGU
Fırat Kızıltuğ

Harput kal’asından bir şahin uçtu,
İstanbul İlinden cennete göçtü,
Ecel, libasını beyazdan biçti;
“Gelimli gidimli dünya” dediler,
Gülbank mizanında, kırklar, yediler...

Harput Kal’asının burcu tutuştu,
Hazar’ın suları, kaynadı, coştu,
Kavım kardaş on selâmda buluştu;
“Takdire yok imiş tedbir” dediler,
Vatan toprağından, ikrar verdiler…

Hüseynî Baykara meclisi demde,
Nevaî, Nesimî köşkünde, hem de,
Nedim-i şeyda var dahi âlemde;
Derkenar düştüler deftere bir bir,
Kaderin hükmü var, muhaldir tedbir.


Yetim kaleminin, kanı durulmuş,
Fânî defterinden hüküm sorulmuş,
Kitapların can evinden vurulmuş;
Al bayrak, Gök bayrak, altında uyu,
Meş’alen yanacak, nesiller boyu…

Ağlama kopuzum, ağlaşma sazım,
Ak kâğıt üstünde kaynaşma yazım,
Alperen sabrında ber-karar lâzım;
Ebet-müddet “Türk’e Doğru” kolumuz,
Ezelden, ebede tektir yolumuz…