Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.85
Gram Altın
2973.82
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Şubat 2021

Ahlâksız akademik başarı

Kişisel başarının hedeflendiği bir eğitim modelinin dayatıldığı dönemlerdeyiz. Mevcut sınav sistemi ve test usulü ile gelinen noktada başarı göstergeleri yüksek olan çocukların okuduğu üniversitelerde oluşan “elit” bir sınıf var. Bu sınıfın özgürlük anlayışı sınırsız bir noktaya gelmiş durumda. Akademik başarı var ama ahlâk ya önemsiz ya da hiç yok!

Boğaziçi Üniversitesinde meydana gelen olaylarda ahlâksız isyankâr toplulukların çirkinleştirdiği görüntülerden tiksinir olduk. “Akademik başarımız var, yüksek puan ile bu üniversiteye girdik, biz zekiyiz, bizi kolay kolay yönetemezsiniz, bizim olduğumuz alan özerktir, kararlarımızı kendimiz alır ve uygularız, bize dokunamazsınız, istediğimiz gibi yaşarız…” gibi marjinal tavırlar bu toprakların mayasına aykırıdır. Baştan şunu da belirtelim ki hem başarılı hem de ahlâklı gençlerimizin hakkına girmeyelim. Sözümüzün muhatap kitlesi bellidir, mesajımızın gideceği adres de açıktır. Biliyoruz ki Boğaziçi olaylarında kullanılan az sayıdaki topluluğun yönetildiği, yönlendirildiği merkezler, ülke düşmanı ihanet şebekeleriyle teşrikimesai içindeler. Burası da ayrı mesele, bizim asıl dikkat çekmek istediğimiz nokta eğitim sistemimiz ve öncelenen akademik başarıdır.

Çocuklarımız mevcut eğitim sisteminde en kolay usul ile yetişiyor. Test usulü sıralamayı pratik biçimde belirliyor. Maalesef yetenekler yok oluyor. Şımarık, saygısız ve asi bir gençlik sel gibi geliyor. Kuşaklar arası makas açıldıkça açılıyor. Çocuklara sunulan maddî imkânlar, onların gönlünü kazanmaya yetmiyor. Türkiye’de gençlik hareketleri hep önemli olmuştur ama bu sefer durum çığırından çıkma noktasına gelmiştir. Çığ gibi büyüyen sosyal medya gücü çocukları, gençleri etkisi altına alıyor. Bir bumeranga kapılır gibi kapılıp yok olan gençlerimiz az değil.

Gençlerimizin siyasî ve sosyal eğilimleri iyi incelenmeli. Her ilde üniversite var. İlçelerde yüksek öğretim kurumları var. Gençlerimizin kendi başlarına yaşama ve karar alma durumları sürekli artıyor. Aile ve çocuk arasındaki bağ neredeyse “maddî” bağ olarak kalmış durumda. Çocuk, akademik yönden başarılı ama bu başarı sadece kendisi için. Egoist bir ruh inşâ ediyoruz. Kişisel gelişim adı altına yayılan bir furya var. Hepsi de kişiyi, nefsi tanrılaştıran bir anlayışla telkinde bulunuyor. Her yelpazeden aile de çocuklarının sadece akademik başarısına odaklanmış durumda. Okula uğrayan her velinin sorduğu ilk soru: “Çocuğumuzun dersleri nasıl?” Evet, dersleri iyi ama hayattan ders almış mı, ahlâkî gelişimi nedir, bunu kimse sormuyor. Herkesin ve her kesimin kilitlendiği nokta, varsa yoksa akademik başarı!

Eğitimin maddî yönünü önemsiyoruz. Görünen yönü dikkatimizi çekiyor. Ölçülebilir konular üzerinde duruyoruz. Unutulan ve göz ardı edilen alan, ölçülemeyen ama hayatta karşılığı olan tecrübelerdir. Bu noktada çok eksiğimiz var. Çocuklarımızın ruhuna dokunamıyoruz. Çocuklarımızı kültürel alanlara yönlendirmiyoruz. Sanattan yoksun çocukların aşırılıkları şiddete dönüşüyor. Tabii ki herkesin ifade özgürlüğü olacak ama bunu yaparken ahlâkî normlara dikkat edeceğiz. Karşı tarafa saldırıyoruz. Türkiye’de karşılıklı anlayış azalıyoruz. Biri, diğerinin yaşam alanını çokça taciz ediyor.

Peki, şimdi bizi ne kurtaracak? Bizi hoşgörü ve sevgi kurtaracak. Sevgili dilini yayacağız. 2021 yılı UNESCO tarafından “Yunus Emre” yılı ilan edilmişti, bir güzel haber daha geldi. 2021 aynı zamanda Hacı Bektaş Veli yılı olarak kutlanacak. Yunus’un ve Hacı Bektaş Veli’nin torunlarına yakışan bir dili kullanmaktan başka çaremiz yok. Şu iki söz bize kılavuzdur: “İncinsen de incitme.” “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” Gençlerimizin besleneceği kaynak burasıdır. Aksi durumda sadece akademik başarı, yayılan ahlâksızlığın önünü durduramayacak.