Ahlaki çürümeye dur demek
Bu marazi virüs bulaştığı bünyeyi hızla bitiriveriyor...
Yolsuzluk toplumsal yozlaşmanın da diğer adıdır... Yolsuzluk bireysel hırsızlıktan daha yaygın ve daha organize bir durum, hatta daha ağır bir cürümdür...
Kaba hırsızlığın etki alanı ve zararı lokal iken nitelikli hırsızlığın oluşturduğu tahribat ve verdiği zayiatın daha büyük olduğu aşikar...
İbni Haldun, yerinde tesbiti ile toplumların çöküş ve tükenişini yöneticilerin lüks, gösteriş ve yolsuzluklara yönelişinde olduğunu söylemektedir...
Nebevi uyarı da zaten bu yönde değil miydi?
"İki sınıf insan var ki, onlar düzelirse bütün insanlar düzelir; onlar bozulursa herkes bozulur;
Ümera ve Ulema."
Kokuşmayı tuzla önleyebiliriz... Peki, tuz kokuşmuşsa ne yapabiliriz?
Ve en kaygı verici olan ise, bu kokuşmanın kanıksanıyor olması... Yolsuzluklara bir şekilde yol bulunması, normalleşmeye başlanmasıdır... O zaman işi kitabına uydurmak, artık vak'ayi adliyeden olur...
Yolsuzluk barometresine baktığımızda ümmetin başına gelen belaların nedenini de bulmakta zorlanmayız...
Yönetsel yolsuzluklar, yolumuzu tıkıyor, itibarımızı zedeliyor, geleceğimizi tehdit ediyor... Politik ve ekonomik rant hesapları, adamını kollamalar, zimmetine akar ve yarar aktarmalar, usulüne uygun haraç kesmeler, rüşvet rayiçleri başını alıp gider...
İrtikap, hak ihlali, kendine yontma, kısa yoldan köşe dönme, tarafgirlik, torpil, talan toplumu temelden sarsan dinamitler...
Bu durumda hortumcu, soyguncu, vurguncu taifenin rozetine, etiketine, amblemine aşiretine, cinsiyetine, mensubiyetine bakmadan adil ve ahlaki duruşumuzu netleştirip bir uyaran olmamız gerekmiyor mu?
Kötülüğe, kirliliğe, karanlığa lakayt kalmanın vebalini taşıyabilir miyiz?
Sahtekarlığı, hilekarlığı, riyakarlığı sektörleştirenlere bir şekilde karşı durabilmeli; örgütlü suiistimalleri, organize istismarları sonlandırmak için harekete geçmeliyiz... Yoksa piyasa profesyonel hırsızlara, kıravatlı çakallara, donanımlı tilkilere kalır... Çaktırmadan çalıp çırpan iş bitirici bitirimler değerlerimizi bitirirler...
Bilelim ki, iktidar hiç kimse için bir imtiyaz, intikam, ihtiras, istismar alanı değildir..
"Bal tutan parmağını yalar" yollu yorumlarla yolsuzluklara pirim veremeyiz. Ya da 'bu çark böyle dönüyor' teranesi ile kirli bir çarkın dişlisi olamayız..
"Kol kırılır yen içinde" ön kabulü ile içimizdeki kirli elleri kollamak mecburiyetinde miyiz?
Kirlilik kirliliktir... Kötülük kötülüktür... 'Bizce'si, 'bana göre'cesi olmaz... Bizden olunca ayrıcalığı yoktur..
Münkere, şerre, şirrete bulaşanımız varsa, hatta şaibe altındaysa, şikesinden bahsediliyorsa, artık bunun dokunulmazlığından bahsedilemez..
Önce biz dokunacağız... İçerden ve tüm içtenliğimizle ıslahı için, ifsadın önünü almak için seyirci kalmayacağız...
Hani eğrildiğimizde bizi doğrultacak içimizden kılıçlar olacaktı?
İyiliği emretmek, kötülüğü engellemek kendi aramızda olmayacaksa nerede, ne zaman, kim için?..
Kimileri yanlışa, yalana, yolsuzluğa alışmamızı isteyebilir... Ya da istikrar adına istismara suku00fbt etmemizi maslahat sanabilir... Bu anlayışın bir savrulma olduğunu unutmamak lazım...
Oysaki biz, "vallahi Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsaydı onun da ellerini keserdim." diyen bir nebinin yolundayız...
Bugün bizler, el-Emin'in ümmeti olma sorumluluğunun neresindeyiz, sorusunu sormak durumundayız...
Çünkü en büyük sermayemiz, eminliğimiz..
Ve bilelim ki, şayet Yusuf gibi gömleğimiz arkadan yırtıksa bir gün gelir Allah Mısır'ın iktidarını temiz ellerimize tevdi eder..
Tercihler ahiret öncelikli sabiteler merkezli olursa önümüz hep açılır..
Şimdiden sorumluluk bilinci ile ses verebilmeliyiz..
Yarın biz susacağız, uzuvlarımız konuşacak... O gün her şeyin kayıt altında olduğuna tanıklık edeceğiz... Hiç bir dosyanın sümen altı edilmediğini, zaman aşımına uğramadığını, evrakta sahteciliğin olmadığını göreceğiz... Belki de o günün dehşetinden gözlerimiz yerinden fırlayacak...
İşte o gün gelmeden, yanlışları görelim... Gösterelim... Ve giderelim...
Gidiş O'na...