Ahlaki çürümeden ahlaki ittifaka
Ahlak, herkesin dilinde olan bir kavramdır. Herkes, toplumda artan ahlaksızlıktan şikayet ederken, kendisini bu ahlaksızlık dalgasının dışında tutmaktadır. Başkalarının ahlaksızlığından konuşmanın kendisini daha ahlaklı yapmaya yeteceğini düşünen büyük bir yanılgıyla karşı karşıya bulunmaktayız. Başkalarının ahlaksızlığından veya toplumun ahlaki açıdan çöküşünden söz etmek, verimli, yenileyici ve canlandırıcı hiçbir sonuç doğurmamaktadır. Başkalarının ahlaksızlığından bahsetmek, sadece ahlaksızlaşan statüko karşısında hissedilen çaresizliği ifade etmektedir.
Ahlak, hiçbir şekilde ahlaksız ve insanlık dışı olan hiçbir şeyin meşrulaştırılmamasını gerektirmektedir. İnsanlar, sonucu ne olursa olsun, ahlaksız ve insanlık dışı olan her türlü tutum ve davranışlarıyla yüzleşmeli ve hesaplaşmalıdırlar. Bizler, ahlaki ve insani açıdan kendimizi hesaba çekmeyi, kendimizle yüzleşmeyi gereksiz sayma şeklinde bir eğilim içindeyiz. Ahlak, yüzleşme ve hesaplaşma demektir. Kişinin kendisiyle yüzleşmesi ve muhasebesi olmadan, ahlaklı olması ve insanlaşması mümkün değildir.
Herkes birbirine ahlak adına dersler vermektedir. En büyük ahlaksızlık, başkalarına ahlak adına ders vermeye kalkmak, kendini diğer insanların üstünde en büyük ahlaki otorite görmektir. Kimseye ders verme azgınlığına düşmeden, kendimizi muhasebeye çekme şeklindeki ahlaki olgunluğu göstermeliyiz. Başkalarına değil, kendimize daha iyi insan nasıl oluruz şeklinde ahlaki dersler vermeliyiz. Kendimize ahlaki ders verme gereği duymadan başkalarına ahlaki dersler vermekte ısrar etmek, sonu gelmez çürüme ve yozlaşmaların içinde bocalamamıza ve kaybolmamıza sebep olmaktadır. Sürekli kendimizin öğrenme, hakikati arama ve tecrübe etmeye ihtiyacımız olduğunu mütevazi bir şekilde anlamadan ve idrak etmeden, kibir ve gururumuzu ahlak ve insanlığın yerine yerleştirmeye kalkmak bütün kötülüklerin kaynağını oluşturmaktadır.
Ticareti, bilimi, siyaseti, maneviyatı, diplomasiyi, iş hayatını, iletişimi ve diğer faaliyetlerimizi ahlaktan soyutlanmış bir şekilde yapabileceğimizi vehmetme şeklindeki yanılsamamızı gerçek sandık. Ahlaktan soyutlanmış bir şekilde yaşadığımız için üniversitelerimiz bilim üretemiyor, ticaretimiz bereketli gitmiyor, ekonominin çarkları dönmüyor, dindarlığımız bizi kötülüklerden alıkoyup iyiliklere yöneltmiyor, şiddet ve fanatizm bütün toplumsal ilişkilerimizi zehirliyor. Ahlaktan kendimizi soyutladığımız için kitlesel iletişim araçlarını, birbirimize karşı birer algı operasyonu ve psikolojik savaş aracı olarak kullanıyoruz. Ahlak, bilgiyi, birikimi, hikmeti, çalışmayı ve üretimi gerektirmektedir. Ahlak ve ilim olmadan cehaletimizin ve bağnazlığımızın bizi irfan sahibi arifler yapacağı şeklindeki vehimlerle kendimizi aldatmaya kalktık. Cehaletin, ataletin ve fanatizmin bizi her türlü ahlaksızlığa ve yozluğa yönelteceği gerçeğiyle sahici anlamda hesaplaşmamz gerekmektedir. Gerçek insani kalkınma, ahlaki anlamda bilimimizi, siyasetimizi, ekonomimizi, dindarlığımızı, felsefemizi, sanatmızı ve ilişkilerimizi geliştirmekle mümkündür.
Ahlak, adalet ve ehliyeti gerektirmektedir.
Adalet ve ehliyet, kişilerin keyfine göre gerçekleştirilecek olgular değildir. Hiç kimse ahlak dağıtıcısı olmadığı gibi, adalet ve ehliyet dağıtıcısı da değildir. Adalet ve ehliyetin kişiselleştirilmesinden ziyade kurumsallaştırılması için hangi mekanizmaların ve kurumların inşa edilmesi, önümüzde büyük bir soru ve sorun olarak durmaktaır. Adalet ve ehliyetin kurumsallaşması için neler yapılmalı sorusu, ahlaki ve insani alanda en önemli soru durumuna gelmiş bulunmaktadır.
Beş yaşındaki kız çocuğunun taciz sonucu yoğun bakıma alındığı, kadınların güvenli bir şekilde toplu taşıma araçlarına binemediği, hayvanların sokaklarında katledildiği, insanların böbreklerini satışa çıkardığı şeklindeki korkunç olayların yaşandığı günler yaşıyoruz. Şiddet ve fanatizm barbarlığının yaygınlaşması, toplumsal yapımız açısından kaygı verici bir durumdur. Toplum olarak bizi birarada yaşatacak değerler, ahlak, akıl, adalet ve ehliyettir. Irkçılık, kabilecilik, mezhepçilik, cinsiyetçilik, partizanlık,, fanatizm ve şiddet sevicilik gibi ahlak dışı kötülükler, bizi yozlaştırmakta ve çürütmektedir. Toplum olarak ahlaki çürümeye karşı ahlaki bir ittifakı nasıl inşa edeceğimiz üzerinde ciddiyetle düşünmemiz gerekmektedir. Ahlakta ittifak etmeden normalleşmemiz, gelişmemiz ve olgunlaşmamız imkansızdır.