Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Şubat 2023

​Ahlak ve İktisat Dengesi Açısından Müslümanın Hayatı


İslam kaynaklarında ve kültüründe ahlak denildiğinde bundan insanın doğuştan sahip olduğu hasletlerin yanında içerisinde büyüdüğü çevrede edindiği kazanımlar birlikte kastedilir. Her doğan kişi tertemiz bir fıtratla ve günahsız olarak doğar. Onun bu yönü doğup büyüdüğü aile ve yaşadığı toplum içerisinde beslenmeye devam ederse, kendisi ileride iyi ahlaklı (ahlak-ı hamide sahibi) bir birey olarak karşımıza çıkar. Bu tür insanlar toplum içerisinde her zaman sevilir ve takdir edilirler. Tutarlı kimselerdir. Çünkü davranışları ruhlarına sinmiştir, sunilikten uzaktır ve her daim sorumluluk duygusu içerisinde hareket ederler. Bu karakterde olan insanlar için çok fazla kural koymaya da ihtiyaç yoktur. Zira konulan kuralların temel hedefi de insanı olması gereken ahlak seviyesine çıkarmaktır. Öte yandan -yaratılışı itibarı ile temiz ve günahsız olsa da- zamanla kötü bir çevre içerisinde yetiştiği için gittikçe kendisine ve içerisinde yaşadığı topluma zarar veren, insanların kendisini görmekten ve birlikte olmaktan imtina ettiği kişilerin huyları ise kötü ahlak (ahlak-seyyie) olarak nitelendirilir.

Ahlak-insan davranışı açısından şöyle bir tespitte bulunmak herhalde yanlış olmayacaktır. Sayıları az da olsa özü itibarı ile yüksek ahlak sahibi insanları bozmak ve öte yandan ruhu kötülük üretmek üzere çalışan insanları doğruya çekmek imkânsız olmasa da çok zordur. İslam ahlak hususunda insana gerçekçi yaklaşır. Ahlak hususunda doğuştan eğitimli olanların ruhi tekâmülünde, daha ileri düzeyde gönül eğitimi verilmeye çalışılır fakat vasatın altında olanlar için genellikle başkalarına yöneltebilecekleri zararı bertaraf edici eğitimler üzerinde durulur.

İslam’ın ahlak eğitiminde yol almayı hedeflediği esas kesim, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan ve eğitilebilir olan orta kesim insanlardır. İşte bir toplumun refah ve ahlak toplumu olması isteniyorsa, bu orta kesimi her alanda İslam ahlakı ile eğitip güzel neticeler hedeflemek gerekir. Her alandan kastımız İslam insanının hukuk ve inanç kuralları yanında aile ilişkileri ile ilgili, toplum ilişkileri ile ilgili, iktisadî ilişkiler ile ilgili, iş hayatındaki ilişkiler ile ilgili… tutarlı ve hakkaniyetli bir ahlâkî duruştur.

Batıda kimi düşünürler insanı ekonomik bir varlık olarak tanımlar ve sistemi bunun üzerine kurmaya çalışırlar. Oysa insanın ekonomik bir varlık olarak tanımlanması son derece yanlıştır. Kişilerin ekonomik ilişkiler içerisinde olması ve bundan kazanç elde etmesi onun salt bir ekonomik varlık olduğu anlamına gelmez. Bu aynı zamanda kötü ahlakında en önemli dayanağı olur. Zira insan menfaati açısından bir başka insan ekonomik değer taşımıyorsa, kolayca bir kenara atılacak demektir. Hâlbuki İslam’da para ve mal mübadelesi insanların hayatlarını idamenin ve kolaylaştırmanın bir aracıdır. Maksat insanı ve insan varlığının devamı için zaruri olan devleti yaşatmaktır. Bunlar birbirinin alternatifi de değildir. Çünkü insanı yaşatmadan devleti, devleti yaşatmadan insanı yaşatmak mümkün değildir.

Bu açıdan bakıldığında İslam iktisat ahlakının temelinde kim de bir imkân varsa o imkânı muhtaç olanla bölüşme vardır. Bazen ekonomik açıdan vatandaş devletini besler, bazen de devlet vatandaşını. Bunlar etle tırnak gibidir. Ama esas olan her birinin diğerine el açacak duruma düşmemesidir.

Öyleyse İslam İktisat ahlakı açısından devletin de, toplumun da, aile bireylerinin de rızkını meşru yoldan ve meşru mallardan kazanması esastır. Kazanılan malların israf edilmemesi temel kuraldır. Var olan birikimin bütünüyle kısılması ve cimrilik edilmesi yasak olduğu gibi, bütünüyle dağıtılması ve saçıp savrulmaması da esastır. Çünkü sağlıklı bir İslam toplumu mevcudu hesaba kattığı kadar gelecek nesilleri de düşünmek zorundadır.

İslam iktisat ve ahlak dengesi açısından hayata baktığımızda; Müslüman ahlakının vahşi kapitalizm veya tekelci sosyalizm ekonomi anlayışı ile hiçbir alakası yoktur. Bizde aileden başlamak üzere helal-haram duygusuna dayalı bir kazanç ahlak eğitimi esastır. ihtiyaç fazlası bir imkâna sahip olunması halinde bu imkândan bireysel yardımlar veya vakfiyeler yoluyla başkaları da yararlandırılır. Serveti tabana yayacak uygulamalara gidilir. İhtiyaçların dağıtımında dil, din ve ırk ayırımı gözetilmez. Mahlûkata yaratılanı severim yaratandan ötürü düsturu çerçevesinde muamele edilir ve ihtiyaç odaklı yaklaşılır. Vergi ve zekat, imkanı olandan alınır, imkanı olmayana aktarılır.

İyi, hoş da, uygulama?

Zaten burada olması gereken anlatılmaya çalışıldı. Ahlak seviyemiz buna göre şekillendikçe bütün bu güzellikler niye tezahür etmesin.